Evliya, ulema var ama evliyalar, ulemalar yok
Osmanlı Türkçesindeki kimi kelimelerin günümüzdeki hatalı kullanımları, artık neredeyse yerleşmiş ve kabul görmüş durumda. Arapça gramer kaidesiyle çokluk hâle gelmiş kelimelere “lar/ler” eki ile ikinci bir çokluk eki eklenmesi en sık görülen yanlışlardan.
MEÇHUL SARAY KAPICIBAŞISININ NOTLARI
‘Mecmua’ hem gönlün hem de tarihin aynasıdır
19. yüzyıl başlarında kaleme alınan 250 sayfalık elyazması eser, Osmanlı Sarayı’nda yetişmiş, Türkçeden başka Arapça ve Farsça da bilen, üst kültürden bir saray aydınına ait. İçerisindeki bilgi ve notlar, hem o dönemin gündelik hayatına hem de çok daha eski tarihli hadiselerin o devirde nasıl anlaşılıp, algılandığına dair önemli bir kaynak.
‘Kargaşalık çıktı’dan ‘Osmanlı Hanedanlık’ına…
Son yıllarda “kargaşalık çıktı”, “orada bir kargaşalık olmuş” gibi kullanımlar çok duyulur oldu. Günümüzde “lık” soneki olur olmadık kullanılarak yeni ve yanlış sözcükler türetiliyor. Hanedan mensubiyetini (mensupluğunu) ekmek kapısı yapmaya çalışırken berbat Türkçesiyle ortaya atılanlar ise “Osmanlı Hanedanlık”ı diye yazıyorlar.
‘Efendi’ hem hitaptır hem unvandır efendim!
Osmanlı döneminde yerleşen ve günümüze kadar ulaşan en yaygın unvan olan ‘efendi’nin ifade ettiği anlamlar ve kullanım alanları…
GÜNDELİK HAYATTA TÜRKÇE VE ANLAMBİLİM
Bekâret değil, (düpedüz) cehalet!
Üniversitedeki kız arkadaşlarımızdan birinin kimlik kartının medeni hal bölümünde “bâkire” yazdığını görmüş, çok gülmüştük. Anlaşılan nüfus memuru muhafazakâr bir vatandaştı…
LATİN HARFLERİNİN KABULÜ - 90. YIL
Harf Devrimi, ‘Allame-i cihan’dık bir gecede cahil kaldık!’
3 Kasım 1928’de yasalaşan ve Lâtin kökenli, dilimizin fonetiğine uyarlanmış yeni Türk Alfabesi, son yıllarda bitmek tükenmek bilmeyen tartışmaların odağında yer alıyor. Tarihçi Necdet Sakaoğlu hem eleştirileri cevaplıyor hem de “Türk devrimlerinin en kalıcı ve güvenceli olanıdır” diye tanımladığı yeni Türk alfabesinin öncesindeki ve sonrasındaki durumu gözler önüne seriyor.
KELİMELERİN TARİHİNİ ZAPTETMEYE DAİR
Türkçenin sorunu, meselesi, problemi…
Bana "içinde yaşadığımız toplumu; konuşan, okuyan, yazan insanımızı gösterin; size dilinizin halini söyleyeyim" dense yeridir. Bizimkisi hâlâ Türkçe ile Osmanlıca, kendi kelimelerimiz ile yabancı dillerden üşüşenler arasında bînamaz: Handiyse düşman kardeşler çarpışıyor burada; biri silâh diye eline "mesele"yi, ötekisi "sorun"u alıyorsa, üçüncüsü "problem" ile dalaşa girmeye hazır.