Aralık
sayımız çıktı

Türk diye bağrımıza bastık Ermeni çıkınca sarsıldık…

PROFESYONEL GÜREŞ (PANKREAS) EFSANESİ ALİ BABA

“Korkunç Türk” lakaplı Ali Baba’nın 1936 Mayıs’ında ABD’de Dünya Profesyonel Güreş Şampiyonu olması Türk basınına bayram sevinci yaşatmıştı. Ancak minderde zeybek oynayan, kemençe çalan, hatta maç öncesinde namaz kılar gibi yapıp “Allah” diye nara atan Ali Baba’nın Harry Ekizyan adlı bir Ermeni olduğu anlaşılınca durum değişecekti.

Türkiye’de önceleri “pank­reas güreşi” denilen, 1990’lardan itibaren özel televizyon kanallarının yakış­tırdığı “Amerikan güreşi” adıyla anılmaya başlanan profesyonel güreş, 19. yüzyılda bir karnaval eğlencesi olarak Batı Avrupa’da ortaya çıktı; ilk büyük atılımını ise 1920’li yıllarda ABD’de yaptı. Sporcuların kısıtlı hareketler yapabildiği geleneksel güreşi sıkıcı bulup pek yüz vermeyen Amerikalılar, spordan çok teatral bir gösteri olan ve sporcuların minderde değil ringde mücadele ettiği daha eğlenceli profesyonel güreşi hemen benimsemişti.

Maçlarda yapılacak hareketler önceden çalışılıyor, güreşçiler ve hakem kimin kazanacağını önceden biliyordu ama bu durum Amerikalılar’ın ilgisini azaltmadı ve profesyonel güreş kısa sürede büyük bir sektöre dönüştü. Maçın senaryosu seyircilerin reaksi­yonuna göre şekillendiği için, her zaman tribünlerin en çok ilgi gösterdiği güreşçiler kazanıyor­du. Kimin kazanacağına karar veren organizatörlerin tek derdi de daha çok bilet satmak oldu­ğundan, ringde yalnızca güreş hünerlerini göstermek yetmiyor, işin içine seyircilerin sempatisini ve desteğini kazanmaya yaraya­cak şov unsurlarını da katmak gerekiyordu.

Spor-Toklucu-3
Ali Baba’nın dünya şampiyonluğunu 8 Mayıs 1936’da haber yapan Son Posta gazetesi, şampiyon güreşçinin Ermeni olduğunu 2 Haziran’da büyük bir üzüntüyle duyurmuştu.

1932’de ilki düzenlenen profesyonel güreş dünya şampi­yonaları kısa sürede Amerika’nın en çok ilgi gören spor organizas­yonlarından birisi oldu. Dünya­nın dört bir yanından gelen ve çeşitli eyaletlerde ringe çıkan güreşçiler, seyircilerin gösterdiği ilgiye göre New York’ta yapılan finallere kadar yükselebiliyordu.

Spor-Toklucu-4

1936’daki Dünya Ağırsıklet Profesyonel Güreş Şampiyona­sı’nda, Alman rakibi Dick Shikat’ı yenen “Korkunç Türk” lakaplı Ali Baba şampiyon oldu. Ali Baba, rakibine karşı ilk galibiyetini 24 Nisan 1936’da Detroit’te 8 bin seyirci önünde almış, 2 hafta sonra New York’ta 30 binden fazla kişinin izlediği müsabakayı da kazanıp şampiyonluğunu ilan etmişti.

8 Mayıs 1936 tarihli Türk gazetelerinin birçoğunun ilk sayfasında Anadolu Ajansı’nın New York mahreçli şu kısa haberi vardı: “Dev cüsseli Türk pehliva­nı Ali Baba serbest güreş dünya pehlivanı unvanını kazanmıştır. Ajansın notu: İsmi geçen Türk pehlivanının Amerikan halkının kendisine Ali Baba namını ver­dikleri Kara Ali olduğunu tahmin ediyoruz.”

Birçok gazete AA’nın tahmi­nini doğru kabul edip şampiyon Ali Baba’nın 1931 ve 1932’de Türkiye’de başpehlivan seçilen Bandırmalı Kara Ali olduğunu duyurmuştu. Bazı gazeteler ise dönemin meşhur pehlivanların­dan Dinarlı Mehmet’in açıklama­larına dayanarak, Ali Baba’nın uzun süredir Amerika’da yaşa­yan Elazığlı pehlivan Ali Hasan olduğunu yazıyordu.

İzleyen günlerde, Bandırmalı Kara Ali’nin Manisa’da güreş­lerde olduğu ortaya çıkınca, tüm gazeteler şampiyon Ali Baba’nın Elazığlı Ali Hasan olduğunda uzlaştı. Gazeteler, “Göğsümüzü kabartan özbeöz Türk çocuğu” ve “Koca Yusuf ayarında bir cihan pehlivanı” diye selamladıkları Ali Baba’yı yere göğe koyamıyordu.

Basının coşkusu gö­rülmeye değerdi ama önemli bir sorun vardı. AA’nın ilk haberin­de “serbest güreş dünya pehlivanı unvanını ka­zandı” yazdığı için, gazeteler Ali Baba’nın geleneksel güreşin serbest stilinde dünya şampiyonu olduğunu sanıyordu. Geleneksel güreşle profesyonel güreş arasındaki fark sonradan anlaşılacaktı ama, büyük bir millî coşku yaşayan gazeteler birkaç hafta boyunca Ali Baba’ya geleneksel güreş şampiyonu mu­amelesi yapıp övgüler düzmeye devam ettiler. Ta ki, 3 hafta sonra gelen habere kadar…

Spor-Toklucu-1
1.67 boyundaki 93 kiloluk ‘Korkunç Türk’ Ali Baba en çok bıyıklarıyla meşhurdu.

Son Posta gazetesinin ABD temsilcisi Tevfik Sadullah’ın, Türk basınını elem ve kedere boğacak haberi 1 Haziran 1936’da yayımlandı. Habere göre Ali Baba takma isimli güreş­çi Türkiyeli bir Ermeni’ydi ve gerçek adı da Artin Ekizyan’dı! Bu tarihten itibaren gazetelerin tavrı değişecekti. Tan gazetesi “Görülüyor ki bize evvela ma­sum bir sevinç ve iftihar veren bu şampiyonluk hikayesinin içyüzü yüreklerimizi en haklı isyanlarla dolduracak kadar iğ­rençtir” diye yazarken, Son Posta gazetesi Ali Baba’yı “Türklüğe kasteden serseri bir Ermeni” olmakla suçlamıştı.

Profesyonel güreşin ne oldu­ğunu henüz tam idrak edemeyen Türk basını, Ali Baba’nın şov amaçlı yaptığı hareketleri de yerden yere vuruyordu. Gazetele­rin en çok sinirlendiği şey, Ali Ba­ba’nın fes takıp kemençe çalması, maç öncesinde namaz kılar gibi yapıp “Allah” diye nara atması, maçtan sonra da zeybek oynamasıydı. Akşam gazetesi tüm bun­ları “ancak köy düğünlerinde görülebilecek şaklabanlıklar”a benzetirken, Ali Baba’nın güreş değil palyaçoluk yaptığını öne süren Son Posta gazetesi şunları yazmıştı: “Bıyıklarını ayakkabı cilasıyla parlatan, ringde birta­kım uydurma hareketler yapan, maçtan önce namaz kılıp maçtan sonra zeybek oynayan bu serseri Ermeni’nin, Türk adı altında bir sirk hayvanı şeklinde teşhirine son verilmesi için teşebbüslerde bulunulmasını istiyoruz.”

Ali Baba’nın Ermeni olmasına en sert tepki ise kendisini daha önce efsane Türk pehlivanı Koca Yusuf’a benzeten Haber gazete­sinden gelmişti. Ermeni güreş­çinin Türk ismi kullanmasını “millî haysiyetimize yapılan bir suikast” olarak nitelendiren ga­zete, “Amerika’da ‘bilmemne yan’ adında mısır püsküllü bıyıklı bir Ermeni, hiçbir devirde yaşama­mış bir Müslüman Türk sporcusu tipi icat ediyor, Türk pehlivanlığı namına yemedik herze, kırmadık ceviz, devirmedik çam, karıştır­madık halt bırakmıyor. Sesimizi çıkarmıyoruz” diye yazıyordu.

Spor-Toklucu-2
Ali Baba 10 Şubat 1937’de Missouri eyaletinin St. Louis kentinde Everett Marshall’ın karşısında. Tribünlerde 10 bini aşkın seyirci var.

Gazetelerin öfkesi, profes­yonel güreşin spordan çok bir eğlence dalı olduğunu anlamala­rının da etkisiyle, çabuk geçe­cekti. Nitekim Ali Baba ertesi yıl da farklı turnuvalarda şampiyon olunca basının tavrı değişti. Ünlü güreşçiyle yapılan söyleşilerde sinema yıldızları kadar para kazanmasından ve dünyaya yayılan şöhretinden gizli bir gururla bahsedilmeye başlandı. Ekizyan da söyleşilerinde, Türk güreşçileri Amerika’da efsane gibi anıldığı için Ali Baba ismini kullandığını, bir Türkiyeli olarak Türk ismi kullanmasında kötü niyet aranmaması gerektiğini söylemişti.

Ali Baba, 1938’deki dünya şampiyonası finallerinden önce çıktığı Boston’daki maçta Miço Sarandos’a yenildi. İşin ilginç tarafı, Sarandos da İstanbullu bir Rum’du. Sirkeci’de bir otobüs ta­mirhanesinde çalışırken yaptığı kuvvet gösterilerine tanık olan bir Fransız organizatör tarafın­dan keşfedilen Sarandos önce Fransa’ya ardından Amerika’ya götürülmüş ve ünlü bir güreşçi olmuştu.

Sarandos’a yenildikten sonra da profesyonel güreşin önemli isimlerinden biri olmayı sür­dürdü Ali Baba. Birçok dünya turnesine çıktı. Bileğini büken rakibi İstanbullu Sarandos’la birlikte kamera karşısında yap­tıkları güreşler sinemalarda film aralarında gösteriliyor ve çok ilgi görüyordu.

Spor-Toklucu-5
Ali Baba’nın (en solda) 1932 yapımı “Island of Lost Souls” (Kayıp Ruhlar Adası) filminde küçük bir rolü vardı.
Spor-Toklucu-6
ABD’nin önemli güreş dergilerinden Wrestling Magazine 18 Mayıs 1936 tarihli sayısında Ali Baba’dan “Her zaman kazanamayabilir ama daima renkli, sevimli ve dinamiktir” diye bahsediyordu.

Peki bu Türkiyeli Ermeni’nin gerçek hikayesi neydi? Ameri­ka’ya ne zaman ve hangi sebeple göçmüş, bu kadar meşhur bir güreşçi olmayı nasıl başarmıştı? 1936-38 arasında Türk basınında yayımlanan söyleşiler ve ha­berlerdeki bölük pörçük bilgiler birleştirilirse ortaya şöyle bir özet çıkıyor: Ali Baba, 1901’de Har­put’ta doğmuştu. 1920’de ABD’ye göç etmiş, Massachusetts’e yer­leşip bir balık halinde hamallık yaptıktan sonra donanmaya katı­larak 8 yıl görev yapmıştı. Güreş kariyerine de burada başlayan ve Donanma Güreş Şampiyonu olan Ekizyan, ABD’ye yerleşince Harry adını aldığını ve 1932’de ordudan ayrıldıktan sonra profesyonel güreşçi olduğunu anlatıyordu.

Son Posta gazetesinin 18 Hazi­ran 1936’da “Ali Baba, Türkiye’nin şark vilayetlerinde doğmuş bir Ermeni’dir. Serseri tabiatına ma­lik olması dolayısıyla memleke­tinden dışarı çıkmış, Arabistan’ı, Fransa’yı, İngiltere’yi gezmiş ve Amerika’ya gitmiştir” yazmasını saymazsak, dönemin Türk ga­zetelerinde Ekizyan’ın 1901’deki doğumundan 19 yaşında ABD’ye göç edene kadar ne yaptığına dair bilgiye rastlanmıyor.

Ekizyan’ın hayatının ilk dönemlerine dair bilgileri, ünlü güreşçi hakkında kapsamlı bir araştırma yapan gazeteci Liana Aghajanyan’ın yazısından öğreniyoruz. Orijinali 21 Nisan 2014’te Ianyan Magazine’de, Türkçe çevirisi 7 Haziran 2014’te Agos’ta yayımlanan yazıda Ekiz­yan’ın 1901’de Harput’ta değil, Samsun’da varlıklı bir tütün tüccarının oğlu olarak doğduğu bilgisi var. Ekizyan’ın ülkesin­den ayrılmasının sebebinin Son Posta gazetesinin iddia ettiği gibi “serseri tabiatı” olmadığı da şu satırlardan anlaşılıyor:

Spor-Toklucu-7
Harry Ekizyan, donanma günlerindeki bir halat çekme oyununda gücünü sergiliyor.

“(1915’te) Osmanlı hükümeti Ermeni, Süryani ve Rum nüfu­sunu yoketmek için sistematik çabalarını hayata geçirdiğinde, Ekizyan daha 14 yaşındaydı. Daha sonradan öğreneceği üzere, Ermeni Soykırımı’nda ölen 1 milyon kişi arasında, asılan babası da vardı. Reisinden mah­rum ailesiyle ölüm yürüyüşüne çıkarıldığında travma daha yeni başlıyordu. Küçük erkek karde­şi yolda açlıktan öldü, birlikte mağaralarda saklandıkları ablası ve annesi ortadan kayboldu. Sonrasında Ekizyan, Araplar ta­rafından esir alınarak köle olarak satılmış ve 4 yıl boyunca ağır iş yapmak zorunda bırakılmıştı. Onu tuttukları ahırda yatağı bile yoktu. Nihayet 4 yıl sonra kaçtı ve İstanbul’da ablasıyla buluştu. Ekizyan, Dorchester’da (Massachusetts) yaşayan amcası Garabed’in yardımlarıyla 1920’de ABD’ye gelerek onun balıkçı dük­kanında çalışmaya başladı.”

Spor-Toklucu-8
Sirkeci’de bir otobüs tamirhanesinde çalışırken yaptığı kuvvet gösterilerine tanık olan bir Fransız organizatör tarafından keşfedilen İstanbullu Rum güreşçi Miço Sarandos ve Ali Baba.

1924’te ABD Donanması’na ka­tılan Ekizyan’ın, 1927’de Kopen­hag’da Donanma Güreşi Dünya Şampiyonu unvanını aldığını ve Başkan Calvin Coolidge’in Beyaz Saray’da verdiği bir resepsiyonda ağırlandığını yazan Aghajan­yan’ın verdiği ilginç bilgilerden biri de, ünlü güreşçinin bazı büyük Hollywood yapımlarında küçük roller alarak sinemada da şansını denemiş olması. Ekiz­yan, 1932 yapımı “Island of Lost Souls” ve 1935 yapımı “Man On The Flying Trapeze” filmlerinde rol almış.

Ekizyan’ın 2 kez evlenip 3 çocuk babası olduğunu; güreşi bıraktığı 1955’ten sonra bir çiftlik satın alarak narenciye yetiştir­diğini; aynı zamanda kuvvetli parmaklarını maharetle kulla­nan usta bir masör olup masaj salonu işlettiğini; 70’li yaşlarına kadar her gün 8 kilometre koşup 1.000 mekik, 500 şınav çektiğini ve 1981’de 80 yaşındayken ani bir felç sonucu hayatını kaybettiğini de aynı yazıdan öğreniyoruz.

32 yıllık kariyeri boyunca 3.500’den fazla maça çıkan Ali Baba ya da Harry Ekizyan’ın şam­piyon olduğu 1936, günümüzde profesyonel güreşin gösterişli dö­neminin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Ali Baba da Hulk Hogan, Undertaker, Steve Austin ve The Rock gibi, oluşturdukları imajla milyonlarca seyirciyi peşlerin­den sürükleyen güreşçilerin ilk örneği olarak gösteriliyor.