Uyku, dış uyaranlara karşı bilincin uyuştuğu, tepki gücünün zayıfladığı, etkinliklerin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu. Osmanlılara göre gaflet/ aymazlık hâli veya gece ibadetine bedeni hazırlayan tatlı bir öğle şekerlemesi (kaylûle) yahut da rüya kapısına aralanan, sıradan kulların bile ilahi vahye kendini yakın hissedebildiği o kutsal an.
İlk insanların; düşlerde gezip dolaşan ruhlarının uyandıklarında bedenlerine döndüğü, öldüklerinde ise bu ruhun ahirete gideceği inancına ulaştıkları düşünülür. Müslüman düşünür Gazâlî’ye (öl. 1111) göre; rüyalar uyanıncaya değin gerçektir; uyanınca onların asılsızlığı anlaşılır. Dünya da belki böyledir ona göre: Ölümle uyanılan bol düşlü bir uyku. 16. yüzyılda yaşadığın inanılan Anadolu halk şairi Pir Sultan Abdal’a göre ise varoluş bir uyanma hâline benzer: “Uyur idik uyardılar, diriye saydılar bizi…”
İslâm’da da ölüm, kulun yeniden diriltileceği ana değin süren deliksiz bir uykudur; uyku da ölümün bir küçük örneği. Hz. Muhammed’in Mirac’a yükselişi, uyku ile uyanıklık arasında olur (Evliya Çelebi de peygamberi gördüğü, seyahatine başladığı meşhur rüyasını uyku ile uyanıklık arasında görür). 10. yüzyılda Basra’da oluşan felsefe topluluğu İhvân-ı Safâ, peygamberlerin çoğunun uykuda vahiy aldığına inanır.
Hadis hâfızı İbn Mâce’ye (öl. 887) göre, annesi Hz. Süleyman’a geceleri çok fazla uyumamayı salık vermiş; böyle yapmak kişinin öteki dünyasını yoksullaştırırmış. Böyle bir naklin sonucu olsa gerek, tasavvufta az uyumak nefis terbiyesi ve Allah korkusunun şartlarındandır. Birçok İslâmi yorumda uyku, Allah’ın huzurunda bulunmayı unutturur ve bu yönüyle edep dışıdır, hatta hadis âlimi Kuşeyrî’ye göre (öl. 1072) “uykuda hayır bulunsaydı cennette de uyku olurdu”.
Baba İlyas’ın torunu mutasavvıf-şair Âşık Paşa (öl. 1332) uykuyu akılsız insana yakıştırmış: “Kimde o [akıl] yoksa olur hayvan kulu / Gönlü dolu hırs ve gözü uykulu”. Belki bu nedenle, tarihçi Hoca Saâdettin’in tarihçesinde Yavuz Sultan Selim “yemeye ve uykuya rağbet etmez, göz ucundan kitap gitmez” akıllı bir hükümdar olarak betimlenir. Şeyhine gönderdiği rüya mektupları sonradan kitaplaştırılan 3. Murad’ın (1574- 1595) bir güftesi “uyan ey gözlerim gafletten uyan” der. 1640’larda benzer şekilde düşlerini mektupla şeyhine yorduran Asiye Hatun, uykularını kısaca “bir gece gafletteyken” diye anlatır; belli ki onun lügatında uyku ile gaflet yakından öte eş anlamlıdır. Balat Ferruh Kethüda Dergâhı’nın şeyhi Seyid Hasan (öl. 1688) Sohbetnâme adlı güncesinde, uykularını bile kaydeder. Komşu dükkanda çekilen temiz bir uyku onun için kayda değerdir; bir yerde “Uyvar Kalesi’nin fetih kutlamalarına başlandı ama ben valide kadında uyudum” yazar.