Dünün ve bugünün gündemi e-postanıza gelsin.
0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi

‘1071’de Anadolu’nun kapısı Türklere açıldı…’ Tarih ezberlerimiz arasında yer alan bu cümle, Malazgirt zaferini milat kabul eder. Halbuki bizim tarafta İbnü’l-Esir ve Evliya Çelebi’den, Bizans kaynaklarında ise birçok belgeden öğrendiğimiz gibi, Selçuklu Türkleri hem Malazgirt öncesi hem sonrasında Bizanslılarla içli-dışlı yaşamışlar ve çoğu kez onların yanında kendi dindaşlarına karşı savaşmışlardı.

Anadolu Selçuklularının Bizans başkenti Konstantiopolis ile ilişkisi pek hatırlanmaz. Halbuki Türkistan, İran, Horasan bölglerinde kurulup hızla batıya doğru yayılan bu devletin hükümdarları, devlet adamları, tüccarları, askerleri ve bir dereceye kadar halkı,  komşu devletin başkenti Konstantinopolis’i iyi bilirlerdi. Anadolu da kurulan Selçuklu devletinin birçok sultanı bu kenti ziyaret etmiş bazıları burada epey vakit geçirmişti. Gerçi biz Selçukluların Anadolu coğrafyasında kurulan kolunu modern dönemlerde Anadolu Selçukluları olarak anar ve bu coğrafyanın dışında pek düşünmeyiz. Ancak sanırım bu düşünce çok doğru değil.

Selçukluların Bizans başkenti ile ilişkisi şaşırtıcı bir şekilde devletlerinin kuruluş döneminde başlar. Selçuklu Devleti’nin kurucuları olan Tuğrul ve Çağrı Beyler adına ilk hutbe 22 Nisan 1037’de Merv şehrinde Çağrı Bey adına, bundan 1 ay kadar sonra Nişabur’da Tuğrul Bey adına okunmuş. Cuma namazlarında camide hükümdarın adını anmak ve onun saltanatı için dua etmek İslam devletlerinin en önemli geleneklerinden biri. Ayrıca hükümdarların iktidarlarının en önemli işaretlerinden biri kabul ediliyordu. Bu nedenle hutbe okutmak adeta devletin kuruluşuna işaret eder. İşte 1037 yılında okunan ilk hutbeden 13 yıl sonra da İstanbul kentinde Tuğrul Bey adına bir hutbe okunuyor. Bu sefer iktidarın değil bu kentteki Müslüman kolonisinin koruyucusu olduğu ilan ediliyordu.

Türkmenistan başkenti Aşkabat’taki Tuğrul Bey heykeli.

Olay şöyle anlatılır. Tuğrul Bey, Gürcü Kralı Liparit’i Kafkasyaya yapılan bir seferde esir alır. Bu Ortodoks kralı kurtarmak için giden Bizans elçileri yetişemeden kral eserat bedelini sonra ödemek şartı ile serbest kalır. Bu şaşırtıcı jest üzerine dönemin Bizans imparatoru IX. Konstantinos Monomahos, aslında Emeviler zamanından beri var olduğunu bildiğimiz Konstantinopolis Mescidini tamir ettirip burada namaz kılınmasına müsaade ediyor ve bu mescidde Tuğrul Bey adına hutbe okutuyor. Yıl 1049-1050, İbn El-Esir bunun tarihini hicri takvime göre veriyor bize, Miladi karşılığı iki yıla denk geliyor. Bu mescit muhtemelen bugün Unkapanı, Cibali adını taşıyan semtte Haliç kıyısına yakın bir yerlerde idi. Evliya Çelebi buradaki Sirkeci Tekkesinin bu Bizans başkentindeki mescidin yerinde olduğunu iddia eder. En azından 17. yüzyıl İstanbul’unda bu şekilde düşünülüyor olmalıdır. Bugün İslam dünyasının en kalabalık kentlerinden biri olan İstanbul’da hikâye pek hatırlanmaz. İstanbul’da adına hutbe okunan ilk Türk hükümdarı Tuğrul Bey’in adı kentte herhangi bir yerde yaşamaz.

Evliya Çelebi, Tuğrul Bey adına okunan hutbe için Sirkeci Tekkesi’ni işaret ediyor.

Selçuklu-Bizans ilişkilerinin başladığı nokta bu hutbe olayıdır. Devamında Selçuklular hızla batıya doğru geniş bölgelere yayılır. Onların en güçlü grupları olan göçebe Türkmen aşiretleri de Anadolu yaylalarına akar. Bu seferlerde zaman zaman Bizans zaman zaman Selçuklular esir düşer çok tuhaf olaylar da yaşanır.

1070’te yapılan bir seferde Bizans komutanlarından Manuel Komnenos Selçuklulara esir düşer. Ancak onların Erbasan isimli Selçuklu hanedanından bir emiri ikna ederek hem kendi serbest kalır hem beraberindeki adamlarla emiri İstanbul’a götürür. Emir Erbasan Selçuklu hanedanının İstanbul’a gelen ilk ferdidir. Erbasan’ın ardından onu yakalamak için Anadolu’ya giren Afşin Bey onun başkentte olduğunu öğrenince büyük bir ordu ile birçok Anadolu şehrini yağmalamış ve ardından bugünkü Kadıköy önlerine gelip imparatora Erbasan ve yanındakileri teslim etmesini istemiştir. Olumsuz cevap alınca yapabileceği fazla bir şey yoktur. Koca bir deniz İstanbul Boğazının arkasında olan kente daha fazla yaklaşamaz geri dönmeye karar verir tekrar Anadolu kentlerini yağmalayıp Ahlat’a çekilir.

Yazmadaki Türkler Bizanslı tarihçi Skilitzes, ünlü yazmasında (11. yüzyıl) Amorium önünde savaşan Arap ordusundaki Türkleri tasvir ederken üstlerine ‘Türk’ notu düşmüş.

Erbasan Malazgirt savaşı seferine katılmış ancak savaştan önce Erzurum’dan İstanbul’a geri gönderilmiştir. Bu arada Erbasan uzun süre Bizans başkentinde önemli bir isim olmuş ve 1078 yılında İmparator Nikephoras Botaniates’in tahta çıkmasına yardım etmiştir. Ona destek veren Selçuklu askerleri ile birlikte Botaniates’i başkente getirmiş Selçuklular uzun süre Üsküdar’da kalıp eğlenceler düzenlemişlerdir. Önde gelenleri ise İstanbul’da ağırlanmıştı. Selçukluların Üsküdar ve Kadıköy’de bir hatırası yoktur.

En eski İstanbul

Rahip ve gezgin Boundelmonti’nin İstanbul gravürü, bugüne kalan en eski harita olarak Fransa Ulusal Kütüphanesi’nde korunmakta.

1071’de yapılan Malazgirt Savaşında da aslında ilişkiler doruk noktasına ulaşır. Savaş Selçukluların Anadoluya yaptığı akınlardan rahatsız olan Bizans yönetiminin büyük bir sefer düzenleyip bu soruna son verme arzusu ile başlar. Aslında Türkmenler uzun süredir Anadolu’dadır. Şehirlerden çok yaylalar ve otlaklarda ilerleyen bu göçebe gruplar ile Bizans yerleşimleri arasında bir süre sonra sürtüşmeler başlar.

Tuğrul Bey parası Türkmenistan parası Manat’ın birlik banknotlarında Tuğrul Bey figürü bulunmaktadır.

Bizans ordularını İmparatoriçe ile evlenip imparator unvanı alan Romanos Diogenes idare eder. Orduda Bizans’a  sığınan Selçuklular, Balkanlardan Türkçe konuşan ve Selçukluların akrabası sayılan Peçenek ve Uzlar, bazı Avrupalı halklarda bulunuyordu. Bizans ordugahına bir baskın yapan Selçuklular Peçenek ve Uzlarla karışmıştı. Bizans kaynakları bu halkların hem dillerinin hem giyisi ve tavırlarının birbirine çok benzediğinden bahseder. Bu savaşta Tuğrul Bey’in yeğeni Sultan Alparslan Bizans ordularını yener ve doğrudan imparatoru esir alır. Esir düşen Bizans imparatoru sadece sözüne güvenilerek serbest bırakılır. Ancak onu kendi rakipleri feci şekilde cezalandırırlar. Tahtan indirilen imparatorun gözleri kızgın demirlerle dağlanır. Yüzünde oluşan korkunç yaraların tedavi edilmesine izin vermezler. İmparator İstanbul’da bugün Kınalıada denen adanın tepesindeki Metamorphosis Manastırı’na kapatılır. Onu imparator yapan eşi de aynı hücrededir. Malazgirt Savaşının Bizans lideri çok geçmeden bu manastırda ölür ve defnedilir. Manastır hala varlığını devam ettirse de İmparator’un mezarı kaybolur.

Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’in adına basılan madenî paranın ön ve arka yüzleri.

Selçuklu Sultanı Alparslan da çok uzaklarda ele geçirdiği bir kalenin komutanı tarafından öldürülür. Anlatılan hikayeler çok çeşitli ve tuhaftır. Vefat eden Sultan Merv kentinde babasının yanında bir türbeye defnedilir. Türbe de yanında bulunduğu medrese de zamanla harap olmuştur. Son yıllarda bazı ekipler bu meşhur hükümdarın türbesini bulmak için büyük çaba harcıyor. Kahramanların hazin sonuna rağmen Malazgirt giderek daha meşhur bir savaş haline gelir. Savaştan yüzyılllar sonra birçok yeni hikaye ortaya çıkar. Savaşan taraflar, hükümdarlar modern ideolojilerin de ilgisini çeker.

İmparator yeniktir. Bu nedenle çok hatırlanamaz. Hazin bir hikayenin kahramanıdır. Onu yok eden rakiplerini müsaade etseydi belki de bu yenilginin zararlarını telafi edebilirdi diye düşünenler vardır. Sultan Alparslan giderek daha da tanınan bir isimdir. Savaş modern Türkiye için de çok şey ifade eder. Savaş ve hükümdar yeni ülkenin başlangıcı gibi kabul edilir. Sultanın heykelleri Türkiye’nin bir çok meydanına yerleştirilir. Asırlar sonra bu coğrafyanın yeni devletinde doğan bir çok çocuk sultanın ismini alır. Bu arada çok uzaklarda Alparslanın öldüğü topraklarda 1991 yılında Türkmenistan Cumhuriyeti bağımsız bir devlet haline gelir. Artık sultan orada da meşhurdur. Yeni devletin başkentinde de Alparslan Türkmen’in heykelleri yükselir.

Türkmenistan-Aşkabat’taki Alparslan ve Melikşah heykelleri.

Savaş ve kahramanları bambaşka anlamlar kazansa da Malazgirt Savaşı sonrasında yaşananlar çok ilginçtir. Yenilen hükümdarlara merhamet sık rastlanan bir olay değildir. Roma Bizans imparatorlarının esir düşmesinin pek az örneği vardır. 1071’den sonra Selçuklular hayal edilemez bir hızla Anadolu’nun en batısına kadar yayılırlar. Artık Ege ve Akdeniz ve Marmara Denizleri sınırdır. Anladığımız kadarıyla 11. yüzyılın son çeyreğinde bütün Anadolu yarımadasında Selçuklular vardır.

İlk başkentleri antik Nikaeia kenti olur. Türkçesi İznik. Selçuklular ne derdi kesin bilinmiyor. Bu kent neredeyse İstanbul’un kapısı kabul edilebilir. Bizans uygarlığı ve Hıristiyan inancı açısından önemli bir merkez. Muhtemelen burayı başkent seçmeleri Selçukluların İstanbul’u kendileri için bir hedef olarak kabul ettiklerini gösteriyor. Bu ilk ilişkiler döneminde bir çok Selçuklu Bizans başkentinde hatta sarayında yaşıyor. Bunlar çok çeşitli şekillerde Bizans başkentine geliyor. Kimileri esir, kimileri köle, asker, tüccar, maceraperest, çapkın, bu kişilerin nitelikleri ve geliş yolları kaynaklarda belirtilmiyor. Hiç şüphesiz ismini bildiklerimiz var olanların çok azı.

Malazgirt’teki Alparslan heykeli.

Başkentteki Selçukluların bilinen en eski ismi Çaka ya da Çakan Bey. Bizans kaynaklarında Çakhas şeklinde yazılmış. Ne zaman ne ve şekilde Konstantinopolis’e geldiği bilinmez Danişmendname esir alınan bir bey olduğunu söyler. Başkentte büyüdüğü, sarayda yetiştiği kesindir. Prenses Anna Komnena tarihinde onun Homeros’u okuyup anlayacak kadar Rumca öğrendiğini, Bizans savaş taktiklerini ve geleneklerini bildiğini anlatır.

Çaka Bey ayrıcalıkları ve unvanlarını kaybedince Bizans devletinin başına bela oluyor. Hızla batı Anadoluda hem Müslüman Türklerden hem Rumlardan etrafında bir ordu ve donanma  topluyor. İzmir tarafını ve bazı Ege adalarını alıp bir beylik kuruyor. Bizans devletinden tekrar eski unvan ve ayrıcalıklarını talep ediyor. Hatta imparatorun oğlu ile kendi kızının evlenmesini de istiyor. Yani açıkçası Bizans imparatorunun oğlunu damad olarak almak istiyor. Ama bu evlilik gerçekleşmiyor. Aynı kızımıdır bilinmez ama Çaka Bey bir kızını Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçarslan’a verip onun kayınpederi oluyor. Çok yönlü ilişkiler ve Türk Rum karışık aileler için ilginç örnekler bunlar. Hiç şüphesiz sıradan ailelerde de benzer hikayeler vardır. Çaka ayrıca Balkanlarda yaşayan ve Türkçe konuşan Peçeneklere ulaşıp onlarla yakın ilişkiler kuruyor. Birçok maceradan sonra 1095 yılı dolaylarında damadı Kılıçarslan tarafından öldürülüyor. Küçük devleti ve İstanbul ile ilgili hayelleri de devam edemiyor. Çaka Bey İzmir’in ilk fatihi olarak hatırlanır ama eski bir İstanbullu olarak onu bilen azdır.

11. yüzyılın sonlarında Selçukluların tarihinde trajik olaylar gerçekleşiyor. Haçlılar Anadoluya ulaşıp hem Selçuklulara hem Rumlara kimsenin şahit olmadığı zulümler yapıyor. 1096-1097’de galiba Bizans kaynaklarında Sultanikon denen Selçuklu başkenti İznik düşüyor. Sultanikon Selçuklu başkentini ya da kentteki Selçuklu Sarayını tanımlıyor olabilir. Selçuklular Haçlı kuşatmasına dayanamayan şehri Bizanslılara teslim etmeyi tercih ediyor. Bir gece gizlice Selçuklu sancakları surlardan indiriliyor ve yerlerine Bizans sancakları çekiliyor.  Karşılığında da kenti güven içinde terkederler.

Bizans mozaiği Ayasofya Müzesi’nde bulunan mozaik panoda Bizans’ın büyük hükümdarı 2. Ioannes Komnennos, ailesi ve Hz. Meryem ile birlikte tasvir edilmiş.

Bu kuşatma ve savaşda yüzlerce Selçuklu çocuğu anne ve babasını kaybedip kimsesiz kalıyor. Bazıları Bizans’a bazıları Haçlılara esir oluyor. Bizans devletinin eline geçenler ya da bunlara sunulanlar eski bir adet olduğu üzere soylu ailelere ve hatta saraya dağıtılıp oralarda yetiştiriliyorlar. Bu çocukların en meşhuru Aksukhos isimli biri. İmparator Aleksios Komnenos’a hediye edilen çocuk henüz dokuz yaşındadır. Ona İoannes adı verilip imparatorun oğlu İoannes Komnenos’un hizmetine veriliyor. Yaşıt iki çocuk, birlikte büyümüşler. Biri Bizans’a imparator oluyor öteki onun en güvendiği komutanı ve devlet adamı. Unvanı Sebastos ve Megas Domestikos. Yani batı ve doğu ordularının baş komutanı. Aksukhos Selçuklularla yapılan savaşlarda dahi Bizans ordularının başında olmuş. Adı İoannes ama eski Türk ismi ‘Aksuk’u da hep yaşatıyor. Kelimeyi sadece Bizans kaynaklarından okuduğumuz için Türkçe kökenini belirlemek güç. Akkuş mu? Eksük mü ? Niketas Khoniates onu iyi bir asker, cömert ve hayırlı işler yapan faziletli biri olarak tanıtır. Düşüncesinin soyluluğu ve terbiyesi ile herkesin sevgilisi haline geldiğini de eklemiştir. Hatta hanedana mensup kişiler bile onu gördüğünde atlarından iner imparatorlara gösterilen bir saygı ile onu selamlarmış.

Ioannes Komnenos

Ayasofya Müzesi’ndeki mozaik panoda resmedilen II. Ioannes Komnennos (detay).

İmparator II. Komnenos’a karşı bir taht darbesinde bulunan ablası Anna Komnena’nın girişimi bizzat Aksukhos tarafından şiddetle bastırılır. Prensesin inanılmaz servetini imparator Aksukhos’a hediye eder. Aksukhos bu hediyeye çok teşekkür edip konu ile ilgili konuşmak için izin ister. İmparator konuşmasına izin verince “Ablasını affetmesini ve onu göstereceği büyüklükle cezalandırmasını” tavsiye eder. Onun tavsiyesi ile bu darbeye katılan Komnenoslar affedilir ve el konulan servetleri geri verilir.

Aksukhos’un 1150 dolaylarında öldüğü tahmin edilebilir. Çocukları ve torunları Aksukhos aile adını taşımaya devam etmiştir. Trabzon Krallığının üçüncü hükümdarı İoannes Komnenos Aksukhos adını taşır. Bu durumda Aksukhos’un torunları ile Komnenosların Trabzon kolu birleşmiş olmalıdır.

Manuel Komnenos

Vatikan Kütüphanesi’nde bulunan Manuel 1. Komnenos el yazması minyatürü (detay).

Onun Bizans başkentinde yalnız olmadığını biliyoruz. Hiç şüphesiz benzer şekilde Bizans sarayında ve devletin en üst merciinde birçok Selçuklu genci bulunuyordu. Ancak onların aile isimleri ya da kökenleri ile ilgili bilgiler Bizans kaynaklarında korunmadıysa varlıklarını belirlemek imkansız gibidir. Belki gelecekte Bizans dönemine ait kitabeler ve diğer arkeolojik veriler bu isimler ile ilgili yeni veriler ortaya koyabilir.

Bizans hükümdar bir geçit töreninde.

Selçukluların Bizans başkentinde meşhur bir hatırası da bu sefer bir yapıdır. İmparator Aleksios Komnenos döneminde imparatorluk sarayında inşa edilen “Muhrutas” isimli bir köşk oldukça ilginç bir yapıdır. Muhtemelen mahruti bir çatıya sahip ya da islam sanatının pek sevdiği mukarnaslı bir örtü sistemi olan bu köşk Selçuklu ustaları tarafından inşa edilmişti. Şaka değil İstanbul’da bir Selçuklu Sarayı. Duvarlarında çiniler ve Selçuklu danslarını gösteren resimler olduğu anlatılır. İmparatorun kızı ve tarihçi Anna Komnena babasını en kederli zamanlarında  Selçuklu dansları ve müziğinin teselli ettiğini anlatmıştır. Sarayda Selçuklu şehirlerinden gelmiş dans ve müzik gruplarının varlığı da düşünülmelidir. Acaba kent halkıda bu yeni komşunun dans ve müziğinden hoşlanıyormuydu? İstanbul sokaklarında Selçuklu türküleri duyuluyor muydu?

Sözü edilen köşk Büyük Saray’ın diğer yapıları gibi zamanla yok olmuştur. Modern araştırmacılar ancak Küçük Ayasofya Caddesi civarına olabileceğini iddia ederler. Belki gelecekte arkeolojik kalıntılarına rastlanabilir.    

Dikilitaş’tan atlayıp ölen Türk’ün hikayesi Sultan Kılıçarslan 12. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’u ziyaretinde Manuel 1. Komnenos ile bir şehir gezisine çıkmış, o sırada Dikilitaş’a tırmanıp aşağı ‘uçabileceğini’ iddia eden bir Türk buradan atlamış, ancak yere çakılıp ölmüştü.

Erbasan’dan yaklaşık yüz yıl sonra başkente gelen Selçuklu hanedan mensubu önemli bir isim Sultan II. Kılıçarslan olmuştur. 1162 yılında yanında bin kişilik maiyeti ve Musul Atabeği Nureddin Mahmud’un kardeşi Miran ile birlikte Konstantinopolis’e gelmiş ve Bizansla Danişmedlilere karşı ittifak kurmaya çalışmıştır. Bu da şaka değil Bizans devleti ile Anadolu’nun zaptedilemeyen Türk emirlerine karşı ittifak arayışı. Ziyaretin Bizans kaynaklarında tarifleri etkileyicidir. Bizzat imparator Manuel Komnenos tarafından karşılanan ve ağırlanan sultan için yapılanlar Bizans başkentini bile şaşırtmış ve Bizanslıların bile asla yaşamadığı bir ihtişam ve zenginliğin sergilendiği söylenmiştir. Bizans yazarları Sultanın bugünkü Sultanahmet semtinde olan Büyük Saray’da misafir edildiğini bildirir. Işın Demirkent Hoca sultanın yukarıda anlatılan saraydaki Selçuklu tarzı köşkte misafir edilmiş olabileceğini söyler. Sultan şehirde gezdirilir. Hipodroma götürülür. Hatta yanındakilerden biri Dikilitaşa tırmanıp hipodrom üzerinde uçabileceğini iddia eder. Taşa tırmanır elbisesinin bir paraşüt vazifesi görmesini beklerken yere çakılıp ölür. Son yıllarda bu olay Türklerin ilk uçma denemesi olarak epey popüler olmuştur. Sultanın Ayasofya’ya yapılacak ziyareti ise şiddetli bir deprem nedeniyle iptal edilir. Ziyaretin ne kadar sürdüğü kesin değildir. Bir hafta ile birkaç ay arasında süreler ileri sürenler vardır.

Kentte asıl uzun kalan Selçuklu Sultanı ise I. Gıyaseddin Keyhüsrevdir. Konya tahtını kaybeden sultan 1196 yılında Konstantinopolis’e sığınmış ve dokuz yıla yakın burada kalmıştır. Onun Bizans soylularından Mavrozomes’in kızı ile evlendiği ve kayınpederinin kalesi ya da konağında yaşadığı anlatılır. Sultanın yaşadığı yerin Marmara Denizi’nde bir ada olduğunu anlatan kaynaklar da vardır.

Antalya’daki Gıyaseddin Keyhüsrev heykeli.

Sultan bu ziyaretinde çok iyi misafir edilir. Ağır hediyeler takdim edilir. 1204 yılında haçlılar Konstantinopolis’i işgal ettiğinde sultan da kenti  terk etmek zorunda kalmış olmalıdır. Sultanın bu zorunlu sürgününde oğulları Alaeddin Keykubat ve İzzettin Keykavus’ta ona eşlik etmiştir. Şehzadelerin kentin sokaklarında Hacip Zekeriya ile gezdiği bilinmektedir. Hatta bu emir şehzade Alaeddin’e yıllar sonra onu ve kardeşini omuzunda nasıl dolaştırdığını hatırlatmıştı.

Sultan 1205’te Selçuklu tahtına çıkmak üzere ayrıldığında oğulları burada kalmış ve kısa süre sonra lalaları tarafından kaçırılıp babalarının yanına götürülmüşlerdir. Bu iki Selçuklu şehzadesi geleceğin Sultanlarıdır. Bu ara Bizans devleti başkentlerini Haçlılara kaptırmış 1204 yılından 1261’e kadar yeni başkentleri İznik olmuştur.

Alanya’daki Alaeddin Keykubat heykeli.

Bizans başkentine yapılan en meşhur ziyeret ise Sultan II. İzzettin Keykavus’un ziyaretidir. Sultan İlhanlılara karşı 1256 yılında çok sayıda Bizans askeri de bulunan bir ordu ile savaşa kalkışmıştır. Bizans kaynakları kendi üniformaları ile savaşan Bizans askerinin İlhanlıları geri çekilmeye mecbur bıraktığı ama Selçuklu Emiri Arslan Doğmuş’un askerleri ile birlikte İlhanlı saflarına geçmesi üzerine Selçukluların yenildiğini anlatır. Sultan bu olaydan sonra kaçmış ve Bizans topraklarına sığınmıştır. İlhanlı ordusunun Anadolu’dan ayrılması sonrasında İmparator II. Theodoros Laskaris’in verdiği kuvvetlerle Konya’ya gelip tekrar tahta çıkmıştır. 1262 yılında ise yeni İlhanlı saldırısı karşısında duramayıp Antalya limanından gemilerle bütün ailesi ve adamları ile Haçlılardan yeni kurtarılan Bizans başkentine çekilmek zorunda kalmıştır. Burada bir hükümdar gibi karşılanmış ve ağırlanmıştır. Bu uzun misafirlikte Anonim Selçuknamede detaylı anlatılır. Sultan ve beraberindeki emirlerin zengin kenti çok beğendiği ama devleti ve halkı zayıf bulduğu anlatılır. Bir süre sonra sığınmacı Selçuklu emirlerinin başkenti elegeçirmek için bir darbe hazırlığında olduğu iddia edilmiş ve sultan Enez’e sürülmüştür. Emirlerin bir kısmı hizmetkarları ile vaftiz olmaya zorlanmış sonrasında onlarda şehirden çıkarılmıştır. Buradan Kırım’a geçen sultan 1279-1280 yılında vefatına kadar burada kalmıştır.

Sultan şehirden ayrıldığında annesi ve eşinin kentte kaldığı bilinir. Onlar eski Bizans vatandaşları idi. Sultanın çok küçük olan iki oğluda Konstantinopolis’de kalmış. Onların kentteki soyu “Sultanos” ve “Melikidis” aileleri olarak varlığını Osmanlı dönemine kadar devam ettirmiş. Bu ailelerin Balkanlardaki mal varlığı Sultan Murad döneminde tartışma yaratmış ancak Osmanlı padişahının izni ile mülklerini korumayı başarmışlardır. Belki Selçuklu prensleri ile ilgili ya da Bizans’a sığınan Selçuklulardan biri Aynaroz’da bir manastır kurdurmuştır. Selanik yakınlarındaki bu manastır Kutlumusio adıyla bilinir. Galiba bu isim Kutlumuş adından kaynaklanmaktadır. Bu manastır bugün hala varlığını devam ettirir.

Selçukluların Bizans başkentindeki varlığını tersten okumak da mümkündür. Selçuklu başkenti ve sarayında da bir çok Bizans soylusu vardı. Anadolu topraklarında inançların, halkların, devletlerin ilişkileri oldukça karmaşıktır.          

Devamını Oku

Son Haberler