Daha sonra 14’lerle birlikte kendisi de tasfiye edilecek olan 1960 darbesinin Milli Birlik Komitesi üyesi Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı’nın anıları, çeşitli üniversitelerden 147 öğretim üyesinin tasfiyesinin yanlış ve haksız bir uygulama olduğuna tanıklık ediyor: “Her türlü kanaate, inanışa taarruz ediyor, solcusunu da sağcısını da atıyorduk…”
Millî Birlik Komitesi, 26- 27 Ekim 1960 gecesi çıkardığı 114 numaralı, Üniversiteler Öğretim Üyelerinden Bazılarının Vazifelerinden Affına ve Bazılarının Diğer Fakülte ve Yüksek Okullara Nakline Dair Kanun’la, Ankara, İstanbul, İzmir ve Atatürk Üniversiteleri’yle İstanbul Teknik Üniversitesi’ne mensup 147 öğretim üyesinin üniversitedeki işlerine son verdi. Bu kişiler, istedikleri takdirde hemen, istemedikleri takdirde ise altı ay içerisinde başka bir memuriyete atanmamaları durumunda, emekliye ayrılacaklardı (Madde 4). Kanun’un 5. Maddesi ise, söz konusu kişilerin bir daha üniversite öğretim üyeliği veya yardımcılığı yapamayacaklarını belirtiyordu.
Kanun önerisinin Millî Birlik Komitesi’nde görüşülmeye başladığı 26 Ekim akşamına ilişkin tutanaklarda da belirtildiği gibi, Komite’nin amacı bazı öğretim üyelerini tasfiye etmekti. Ancak, söz konusu tasfiyenin ölçütleri gayet belirsizdi. Gene tutanaklardan görüldüğü kadarıyla, Kanun önerisini yapan Komite üyesi ve kısa bir süre sonra 14’ler arasında kendisi de tasfiye edilecek olan Kurmay Yüzbaşı İrfan Solmazer, gerekçe olarak, “yaşlı ve ilmî bakımdan yetersiz” olan öğretim üyelerinin tasfiye edilmesini istiyordu. Fakat Kanun’un “mucip sebebi” tutanaklarda yok; bunun yazılı olduğu belge “elde edilemediği için tutanağa bağlanamamış”. Öte yandan, kimlerin tasfiyeye tâbî tutulacağına ilişkin görüşmeler de gizli yapılmış. Burada da ilginç bir durum söz konusu. Tutanaklarda bu bilgiyi veren kayıt, tasfiye edileceklerin listesine değil, görev yeri değiştirilecek olan dört kişilik ikinci bir isim listesine gönderme yapıyor. Kısacası, tutanaklarda gözükmesi istenmeyen şeyler var. Bilinmesi istenmeyen neydi acaba?

Bu soruyu yanıtlayacak bilgileri, Solmazer’le birlikte 14’ler arasında tasfiye edilen iki Millî Birlik Komitesi üyesinin, Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı ve Kurmay Yüzbaşı Numan Esin’in anılarından edinebiliyoruz. Vardığımız sonuçlardan ilki, Solmazer’in başlangıçta önerdiği tasfiye listesinin 28 Ekim 1960 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan Kanun metnindekinden daha uzun olduğu, ikincisi ise, bu listenin oluşma aşamasında ciddî bir araştırma-soruşturma yapılmadığı, bu yüzden de tasfiye edileceklerin kimler olacağı konusunda yalnız Komite’de değil, 14’lerin kendi aralarında bile görüş ayrılıkları, uzun tartışmalar, hatta kavgalar yaşandığı. Birincisi daha sonra, Solmazer gibi, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, ikincisi de Cumhuriyetçi Köylü-Millet Partisi’ne katılan bu iki subayın ikisinin de yazdıklarından çıkan görüntü aynı: 147’lerin tasfiyesi, doğru dürüst bilgi olmadan girişilmiş, ilke olarak yanlış ve sonuç olarak haksız bir uygulamaydı.
Tasfiye edilenlerin küçük bir bölümünün tasfiye nedeninin siyasi olduğunu anlamak hiç de zor değil; örneğin, 27 Mayıs’a muhalif olduğu bilinen, daha sonra da Adalet Partisi’ne katılacak olan hukuk profesörü Ali Fuat Başgil. 27 Mayıs’ı destekleyen, hatta Milli Birlik Komitesi’nin kurdurduğu Anayasa Komisyonu’nda üye olan hukukçulardan Profesör Tarık Zafer Tunaya’yla Doçent İsmet Giritli’nin tasfiyelerini de bir anlamda siyasi olarak niteleyebiliriz. Orhan Erkanlı’ya göre Tunaya ve Giritli, söz konusu komisyonun başkanı Sıddık Sami Onar’la anlaşamamışlar; Sıddık Sami Onar da bu meslekdaşlarının Anayasa Komisyonu’ndan uzaklaştırılmasını Milli Birlik Komitesi’nden istemiş, bu yapılmadığı takdirde kendisinin istifa edeceğini söylemiş. İşin garibi, bu iki öğretim üyesinin 147’ler arasında yer almasından yalnızca iki buçuk ay sonra Kurucu Meclis üyesi olmalarına Milli Birlik Komitesi’nden pek bir itiraz gelmemiş olması. Ocak 1961’de artık 14’lerin Komite’de olmadıkları akla gelebilir tabii. Ancak bu durumda da, “Ötekilerin aklı iki buçuk ay önce neredeydi?” diye sorabiliriz. Ama sormayalım; zira 26-27 Ekim 1960 gecesi Milli Birlik Komitesi’nin önüne getirilen listede, o günlerde cuntacıların kendi kurdurdukları hükümette Milli Eğitim Bakanı olan, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanı, Prof. Bedrettin Tuncel’in de adı varmış! Listeden adı çıkarılırken neler konuşulduğunu, herhangi bir espri yapılıp yapılmadığını çok merak ediyorum doğrusu. Orhan Erkanlı, bazı kişilerin isimlerini de listeyi onay için Cemal Gürsel’e götürmeden önce kendisinin çıkardığını söylüyor. Numan Esin ise, değerli bir bilim insanı olarak gördüğü Prof. Halet Çambel’in adını listeden kaldırtmaya çok çalışmış, ama oylamada azınlıkta kalmış. Kurmay Yarbay Sezai Okan, “Sen komünistleri savunuyorsun” diye Esin’in üzerine yürümüş.

Tabii Tunaya ve Giritli gibi isimler, tasfiyenin sırf solculara yönelik olmadığını göstermeye yeter. Ama biz gene de, Erkanlı’nın anılarından hareketle, kimlerin niye tasfiye edildiklerine bakalım: “Her türlü kanaate, inanışa taarruz ediyorduk; solcusunu da sağcısını da atıyorduk. Doğum yeri şarkta olanı kürtçü diye, namaza gidenleri softa ve gerici diye, kitabı olanı çalmıştır diye, kitapsızları kitapsız diye, talebeye ciddî davrananı kaba ve sert diye, samimî hareket edenleri lâubali diye, kızlarla fazla ilgileneni ahlâksız diye damgalıyorduk. Solcu, sağcı, mason, kürtçü, gerici, cahil, tüccar, kitapsız, politikacı, v.s. gibi sıfatlar sık sık kullanılıyor, bu barajları aşabilenler içerde kalıyorlardı”.
Milli Birlik Komitesi’ndeki genç subaylar, adları 1950’lerde şu ya da bu nedenle gazetelere yansımış birkaç profesör dışında, tasfiye ettikleri üniversite öğretim üyelerinin hiçbirini tanımıyordu. Dolayısıyla, Orhan Erkanlı’dan yaptığımız alıntıda sayılan niteliklerin, doğru olsun ya da olmasın, nereden ve nasıl öğrenildiğine de göz atmamız gerekir. Öyle görünüyor ki Komite, tasfiye konusuna ilk kez Temmuz sonlarında eğilmiş ve, Numan Esin’e göre “bir arkadaşları” (büyük olasılıkla İrfan Solmazer), Orhan Erkanlı’ya göre ise “komite içinden bir grup arkadaş”, öğretim üyeleri ve öğrencilerle görüşüp bilgi toplamakla görevlendirilmiş. Ancak, Milli Birlik Komitesi üyelerinin bu bilgi toplama işinde istihbarat kayıtlarından da yararlandıkları anlaşılıyor. Nitekim Numan Esin, anılarında 147’lerden söz ederken istihbaratçılara birkaç kez gönderme yapıyor ve bunlar hakkında şu yargıda bulunuyor: “Haberalma Örgütü’nün kaynaklarına dayanılarak yapılan bir işin hiçbir zaman aslı astarı olmaz”. Ama Komite’nin asıl bilgi kaynağının bizzat üniversiteliler olduğu, rektör, dekan ya da kürsü başkanı olmak isteyen veya kişisel hesaplaşma peşinde olan birçok öğretim üyesinin olur olmadık şikâyet ve ihbarlarda bulunarak meslekdaşlarının ayağını kaydırdıkları, Erkanlı’nın anılarında açıkça görülüyor.