1951’de tekrar ağır hapis cezalarına çarptırılan dünya şairi Nazım, çok sevdiği vatanından ayrılmak ve SSCB’ye gitmek zorunda kalmıştı. Tam o sıralar bütün şiddetiyle devam eden Kore Savaşı, şairin hem günlük hayatına hem de unutulmaz dizelerine yansıdı. O dönem yazdığı “Kore’ye Giden Gemi” şiiri, daha sonra Türkçede kısaltılarak yayımlanmıştı. Mehmet Perinçek, Moskova’da şiirin orjinalinden yapılan Rusça çevirisini buldu ve tekrar Türkçeye kazandırdı.

Nâzım Hikmet 1951 yazında SSCB’ye geldiği zaman, ilk yıllarındaki edebiyat ve siyasal yaşamında Kore Savaşı (1950-1953) önemli rol oynamıştı. Ayrıca ölene kadar oğlu Mehmet’e duyduğu özlem de hiçbir zaman eserlerinin gündeminden düşmedi. Büyük şair, 1953’te yazdığı bir şiirinde ise bu iki temayı birleştirmişti. Ancak “Kore’ye Giden Gemi” başlıklı şiirin özgün Türkçe metni bugünlere ulaşmadı. Sadece şiirin içinden küçük bir kısmı, Nâzım’ın ölümünden sonra farklı bir başlıkla Türkçe olarak yayımlandı. Şiirin tamamına Rusça çevirisinden ulaştık ve Türkçe olarak okuyucusuyla ilk kez bu sayfalarda buluşuyor. 

“Kore’ye Giden Gemi” adlı şiir, ilk defa SSCB Yazarlar Birliği’nin günlük yayın organı Literaturnaya Gazeta’nın 9 Temmuz 1953 tarihli sayısında yayımlandı. Gazetenin birinci sayfasında manşetten verilen şiiri, Muza Pavlova Rusçaya çevirmişti. Şiir daha sonra Nâzım’ın Moskova’da 1953’te Rusça basılan Seçme Eserler’inde (İzbrannoe, s. 266-268) yer aldı. “Kore’ye Giden Gemi”, şair hayattayken yakını da olan A. K. Sverçevskaya’nın hazırladığı Rusça Nâzım Hikmet Bibliyografyası’na da (Nâzım Hikmet: Bibliografiçeskiy Ukazatel, 1962, s. 52) girmiştir. 

Nâzım’ın oğlu Mehmet (Fotoğraflarla Nâzım Hikmet, 2006, s.96)

Nâzım’ın ölümünden sonra şiirin Kore Savaşı’yla ilgili olan geniş bir kısmı çıkarılmış, eser Türkçede sadece oğluna hasretini dile getirdiği dizeler bırakılarak, “Benim Oğlan Fotoğraflarda Büyüyor” başlığıyla yayımlanmıştır (Türkçe ilk yayımlandıkları yerler için bkz. Nâzım Hikmet, Tüm Eserleri VII: Saat 21-22 Şiirleri ve Eserlerine Girmeyen Şiirleri, 1979, s. 504-505).

Tabii şiiri kimin kısalttığını, hatta ana gövdesini çıkarttığını söylemek zor. Bu kadar geniş çaplı olmasa da, şairin kendisinin gençlik yıllarındaki şiirlerini daha sonradan değiştirdiği, kısalttığı ya da onlara eklemeler yaptığı biliniyor (bkz. Mehmet Perinçek, “Bilinmeyen şiirleri ve dizeleriyle… Nâzım Hikmet”, #tarih, Ocak 2019, s. 36-39). Ancak bu şiir, Nâzım’ın sağlığında ne Türkçe ne de Rusça olarak kısaltılmamıştır ve şiirin başlığı değiştirilmemiştir. Ayrıca şairin ölümünden 1 sene önce çıkan bibliyografyada da “Benim Oğlan Fotoğraflarda Büyüyor” başlıklı bir şiir bulunmamaktadır. 

Münevver Andaç, Müzehher Hanım, Vâlâ Nureddin, Nâzım Hikmet, Zekeriya Sertel, Renan, arabada Mehmet. Mühürdar Bahçesi 1951 Haziran (RGALİ fond 250, liste 1, dosya 495, yaprak 3).

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, Türkçe baskılarda “Benim Oğlan Fotoğraflarda Büyüyor”un altına 1954 tarihi düşülmüştür. Oysa “Kore’ye Giden Gemi” şiiri 1953’te yazılmıştır (dolayısıyla bu tarih de düzeltilmelidir). 

Şiire dair tartışılması gereken diğer bir nokta ise şu dizelerdir: 

Bize pek mi müthiş geliyor kendi kaderimiz? Elâleme haset mi ediyoruz?”

Bu dizeler Türkçe baskıda da vardır. Ancak Nâzım’ın sağlığında yapılan Rusça çeviride “kader” değil, tam olarak “keder”e denk düşen bir kelime kullanılmıştır. Altını çizmek gerekir ki, büyük Türk şairi, şiirlerinin çevirileri üzerinde titiz bir şeklide çevirmenlerle birlikte çalışmakta ve olabildiği kadar kendi ifadelerine sadık kalınmasını tercih etmektedir (Nâzım Hikmet’in şiirlerinin Rusça çevirisine dair bir konuşmasından bu temeldeki ifadeleri için bkz. Nâzım Hikmet, “Şair Olacaklara Bazı Öğütler”, Sözcükler, Ocak-Şubat 2019, s. 31-32). Şairin elyazısı veya notları okunurken ya da şiir Türkçe olarak dizilirken bir hata yapılmış olması da muhtemeldir. Ayrıca Zekeriya Sertel, kitabına “Benim Oğlan Fotoğraflarda Büyüyor”u alırken de “keder” yazmıştır (Zekeriya Sertel, Nâzım Hikmet’in Son Yılları, 1978, s. 68). Daha sonra Cem Yayınları’ndan çıkan Toplu Eserler’de bu farklılığa işaret edilerek Sertel’in dizgi hatası yapmış olabileceği belirtilmiştir (Nâzım Hikmet, Tüm Eserleri VII: Saat 21-22 Şiirleri. Eserlerine Girmeyen Şiirleri, s.505). Bu baskıda daha önce çıkan yayınlardaki “kader” kabul edilmiş ve bugüne de öyle gelmiştir. Ancak Nâzım hayattayken yapılan Rusça çeviri, şiirin içindeki anlamı ve Nâzım’ın üslubu “keder”i daha ağır kılmaktadır. Biz de o sebeple “keder”i tercih ettik. Tabii işin aslı, ancak Nâzım’ın kendi notlarına ulaşılınca ortaya çıkacaktır. 

Sertel, 1953’te Kazakistan ve Özbekistan’ı ziyaret ettikten sonra geldiği Moskova’da Nâzım’la görüşmüş ve “Benim Oğlan Fotoğraflarda Büyüyor”daki dizeleri şairin kendisinden dinlediğini seneler sonra yazmıştır. Tabii dinlediği şiir, “Kore’ye Giden Gemi” de olabilir. Şiirin tam yazılıp yayımlandığı dönemdir. Seneler sonra Türkçe yazılı olarak sadece kısa halinin olmasından dolayı kitabına onu almış olması da mümkündür. Sertel’in aşağıdaki tanıklığı, şiirin 1954’ten önce yazıldığını ta o yıllarda dahi göstermiştir: 

“Nâzım Hikmet karısı Münevver Hanım’la oğlu Memet’i fotoğraflardan izliyordu. Masanın camı altında Münevver’in ve Memet’in boy boy resimleri vardı. Duvarlara da onlara ait çeşitli anılar asılmıştı. Nâzım bu bekâr evinde onlarla beraber yaşıyordu. Münevver’le Memet bir an gözünün önünden gitmiyor, dilinden düşmüyordu. Hele hastalandıktan sonra bu özlem bir kat daha artmıştı. Masa etrafında oturduk. Üçümüzden başka kimse yoktu ortada. Nâzım ağlayan, titrek bir sesle okumaya başladı” (Zekeriya Sertel, s. 67). 

Nâzım Hikmet, Türkçe olarak tamamını ilk defa yayımladığımız “Kore’ye Giden Gemi”de, oğluna duyduğu özlemi Kore Savaşı temasıyla birleştirmişti. Aslında Mehmet daha ilk doğduğunda, Nâzım Hikmet “Doğum” şiirinde de Kore’ye göndermeler yapmıştı: 

“Anası bir oğlancık doğurdu bana; kaşsız, sarı bir oğlan,
masmavi kundağında yatan
bir nur topu, üç kilo ağırlığında.

Benim oğlan 

dünyaya geldiği zaman,
çocuklar doğdu Kore’de,
sarı ay çiçeğine benziyorlardı.
Mak Artır [Douglas MacArthur] kesti onları,
gittiler ana sütüne bile doymadan (…)”

Şairin o dönemde Kore Savaşı’na dair çok sayıda şiir kaleme aldığı biliniyor: “Bir Hazin Hürriyet”, “Seni Düşünüyorum”, “Kore Türküsü”, “Mektup”, “23 Sentlik Askere Dair”, “Kore’de Ölen Bir Yedek Subayımızın Menderes’e Söyledikleri/Diyet”. Aynı konuyu “Bir Hazin Hürriyet”, “Doğum”, “Gazete Fotoğrafları Üstüne/Korku” şiirlerinde de işlemiştir. Hatta birçok farklı ülke ve şehirde sıkça sahnelenmiş olan “Fatma, Ali ve Diğerleri” isimli bir tiyatro oyunu da yazmıştı (Mehmet Perinçek, “‘Fatma, Ali ve Diğerleri’, ‘İnek’ ve ‘Prag Saat Kulesi’: Nâzım Hikmet Kendi Piyeslerini Anlatıyor”, Toplumsal Tarih, Ağustos 2017, s. 72-79). 

Nâzım Hikmet daha Moskova’ya ayak basar basmaz Demokrat Parti hükümetinin Kore Savaşı’na katılmasını sert bir şekilde eleştirmeye başlamış ve ilk günlerindeki yazı, konuşma ve demeçlerinde bu konuya sıkça değinmişti (Mehmet Perinçek, “Nâzım Hikmet Moskova’da: İlk Yazıları, Konuşmaları, Demeçleri”, Toplumsal Tarih, Temmuz 2017, s. 40-52). Kore’ye asker gönderilmesi, Nâzım’ın ilk dönemki yurtdışı gezilerinde de en fazla vurgu yaptığı konular arasındaydı. Hâliyle bu durum, Nâzım’ın merkezinde yer aldığı TKP’nin gündemine de yansımıştı. Ayrıca 1958’den itibaren yayına başlayan TKP’nin “Bizim Radyo”su için yaptığı yorumlarda da Kore Savaşı temasına rastlarız. 

Nâzım Hikmet, Moskova’daki evinde oğlu Mehmet’in fotoğraflarına bakıyor. (V. L. Vorobyov, A. A. Kolesnikov, Nâzım Hikmet Sudba Poeta, 2016)

Nâzım Hikmet, 5 Eylül 1951 tarihli Trud gazetesinde çıkan Türkçede yayımlanmamış “Türk Halkı Mücadele Ediyor” başlıklı yazısında ise Kurtuluş Savaşı’nı Kore Savaşı’yla şöyle karşılaştırmıştı: “1. Dünya Savaşı’ndan sonra halkımız millî bağımsızlığı için Amerikan, İngiliz, Fransız, İtalyan emperyalistlerine ve onların Yunan kuklalarına karşı savaştığı zaman bir tek Sovyetler Birliği, bu zor zamanda ona yardım etmiş, maddî ve manevî destek göstermişti. Ancak bu yardım sayesinde emperyalist işgalciler Türk topraklarından kovuldu. (…) Gerici hükümet ve partilerin alçak politikası, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin Amerikan emperyalistlerinin sömürgesine ve ABD’nin askerî üssüne dönüşmesine yol açtı. Bugünkü iktidar sahipleri, halkın millî çıkarlarını açık bir şekilde ayaklar altına alıyor. Onlar, bir avuç dolar için ülkeyi Wall Street’e sattılar ve şimdi de Türk halkının evlatlarını Amerikan bankerlerinin kârı uğruna kan dökmeleri için Kore’ye gönderiyorlar. Babaları ve abileri 1919-1923 yıllarında emperyalistlere karşı savaşta düşen gençler, şimdi emperyalist orduların safında Kore halkına karşı savaşmaya, Amerikalı generallerin emirleri doğrultusunda Koreli kadın ve çocukları öldürmeye zorlanıyorlar (…) 

İşçiler, grev ilan ediyor, Türkiye’ye gelen Amerikan silahlarıyla dolu gemilerin yükünü indirmeyi reddediyorlar. İşçiler, Komünist Parti’nin, özgürlüğün ve ekmeğin partisinin, millî bağımsızlığın partisinin, barışın partisinin saflarında mücadele ediyorlar. (…) Anadolu’nun köylerinde köylüler, Ankara hükümetini Amerikalılara Türk halkının evlatlarını satmakla damgalayan türküler yakıyor. Halk, hep bir ağızdan Kore’ye Türk askerini gönderenleri lanetliyor”. Nâzım, daha sonra Türkiye’deki Barış Derneği’nin, Behice Boran ve arkadaşlarının mücadelesini, karşılaştıkları baskıları anlatmıştır. Ona göre Kore’ye asker göndermek, vatana ihanet ve halka karşı cinayettir (Nâzım Hikmet, “Turetskiy Narod Boretsya”, Trud, 5 Eylül 1951, s. 3) 

Şair, “millî çıkarları pazarlayan hükümet”in Kore’ye asker göndermesine karşı tavrını özellikle kadınlara yönelik yayın organlarında ortaya koyuyordu. Türkiye’de eşlerinin, çocuklarının, erkek kardeşlerinin Amerikan çıkarları adına ölmesine itiraz eden kadınların mücadelesini anlatıyor, Behice Boran’ı anmayı bu yazılarında da ihmal etmiyordu (Nâzım Hikmet, “Protiv Rejima Goloda i Smerti”, Sovyetskaya Jenşina, No. 6, 1951, s. 52; Nâzım Hikmet, “Protiv Bespraviya i Nişetı”, Krestyanka, Aralık 1951, s. 23). Çocuk gazetesine de yazsa konu kesinlikle Kore Savaşı’na geliyordu (Nâzım Hikmet, “Pravda o Turtsii”, Pionerskya Pravda, 8 Şubat 1952, s. 4). Victor Hugo’nun 150. doğum günü dolayısıyla 26 Şubat 1952 günü Moskova’da düzenlenen törende kürsüye çıktığında dahi söze Kore Savaşı’yla başlamıştı: “Dostlar! Ben burada vatanı Amerikan emperyalistlerine satılmış, kardeşleri zorla dünyanın bir ucundaki Kore’ye ölmeye ve katil olmaya gönderilen bir Türk şairi olarak konuşuyorum…” (“150 Let So Dnya Rojdeniya V. Gyugo”, Literaturnaya Gazeta, 28 Şubat 1952, s. 1). 

Nâzım Hikmet, Victo Hugo’nun 150. doğum yıldönümünde söze Kore Savaşı’yla başlamıştı. Moskova, Mart 1952 (Fotoğraflarla Nâzım Hikmet, s.114).

Kore’ye Giden Gemi

Nazım Hikmet’in 1953’te yazdığı “Kore’ye Giden Gemi” şiirinin, Türkçede ilk defa yayımlanan tam hali (Mavi dizeler, Rusça çevirisinden çevrilmiştir. Türkçe olarak “Benim Oğlan Fotoğraflarda Büyüyor”la örtüşen dizeler ise “siyah” olarak bırakılmış ve özgün metni korunmuştur).

“Türkiye’de, şu an Kore’de bulunan Türk tugayının personelinin yenilenmesi için gönderilecek olan yeni askeri birlik tamamlandı.
Savaş sırasında Kore’de Türk tugayının personeli dördüncü kez yenileniyor. 

***

Türk hapishaneleri, Türk birliklerinin Kore’ye gönderilmesine karşı çıkan yurtseverler ve barış taraftarlarıyla doldu. Tutuklular arasında işçiler, köylüler, zanaatkârlar, erkek ve kız öğrenciler, aydınlar bulunuyor. Askerî hapishanedeki tutuklular, eziyet ve işkencelere maruz kalıyor. Askerî savcı, onlar için asılarak ölüm cezasına çarptırılmalarını talep ediyor. 

Gazetelerden. Babasının gözü önünde büyür

elâlemin yavrusu,

ona doğru emekler,

doğrulur dizlerinin üstüne,

açıp gözlerini dikip,

“baba” demesiyle

evi alır bir heyecan.

Benim oğlan fotoğraflarda büyüyor,

sessiz

ve hareketsiz.

Elâlemin oğlunun elini babası tutar,

götürür gezmeye,

tanıştırır böceklerle,

ağaçlarla,

tramvayla,

Rahmi Bey’in [!] köpekleriyle.

Elâlemin babası eve ekmek, 

oğluna uçurtma getirir. 

İçimde acısı var yemişi koparılmış bir dalın.

Gitmez gözümden hayali Haliç’e inen yolun,

İki gözlü bir bıçaktır yüreğime saplanmış 

evlât hasretiyle hasreti İstanbul’un. 

Ey Nâzım Hikmet

Ayrılık dayanılır gibi değil mi?

Bize pek mi müthiş geliyor kendi kederimiz?

Elâleme haset mi ediyoruz?

Elâlemin babası İstanbul’da hapiste,

Elâlemin oğlunu asmak istiyorlar. 

yol ortasında 

güpegündüz.

Bense burada, Moskova’da 

çoktandır unuttum demir parmaklıkların ardını. 

Rüzgüâr gibi

bir halk türküsü gibi hürüm,

sen ordasın yavrum, 

ama henüz küçüksün Memed’im, 

asılamıyacak kadar küçüksün henüz. 

Gemi İzmir’den uzaklaşıyor,

incirle mi yüklü keresteyle mi?

Gemi uzaklaşıyor İzmir’den,

insan etiyle yüklü. 

Gemi ilerliyor masmavi denizde,

hep daha hızlı,

daha hızlı.

Acı taşıyor taşıyor gemi tonlarca

Kore’ye 

Kore’ye…

Kardeşler!

Elâlemin oğlu katil olmasın,

elâlemin babası ölmesin,

eve ekmekle uçurtma getirsin diye,

Gemiler İzmir’de insan etiyle değil, 

İncirle, keresteyle yüklensin diye,

acı taşımasınlar diye Kore’ye, 

orda onlar aldı göze ipi. 

İnsanlar,

iyi insanlar,

daha sesli bağırın silah patlamalarından

seslenin dünyanın dört köşesinden

dur deyin, 

cellât geçirmesin ipi.” 

1953

(!) Rahmi Bey ve köpekleri Nâzım’ın başka şiirlerinde de geçmektedir. ”Hapisten Çıktıktan Sonra” başlıklı şiirinde ”Ajans haberlerini okuyor radyosu Rahmi Beylerin” dizesi yer akırken, “Macaristan Notlarında da “Karıcığım,/geceleri kapatıp pencereleri/radyoda Moskova’yı bulup/Erdem’i dinliyorsundur yine,/mürettip Şahap’ın anasıyla beraber,/Ve harap mahallede, yıldızların altında Ağustos böcekleri:/düdükleri bekçilerin,/bir de Rahmi Beylerin artsız arasız uluyan köpekleri.” dizeleri bulunmaktadır. Rahmi Bey’in Nazım Hikmet’lerin İstanbul’dan komşusu olduğu düşünülebilir).