17. yüzyılda kaleme alınmış elyazması eser (mecmua), Abbasi döneminde Halife Mütevekkil’in saltanatı sırasında (847-861) yaşanan hadiseleri de naklediyor. Arap ve Fars edebiyatından alıntıların bulunduğu yazma eserde kimi büyük doğa olaylarının “doğaüstü” betimlemeleri ise bugünkü medya- sosyal medyadaki yalan haberlerin yanında “sempatik” kalıyor.

Elyazması “mecmualar”, Osmanlı tarih ve edebiyat kültürünün, içerik değerleri zaman geçtikçe artan ayrı bir kaynağıdır. Münşeatların yazı basılı nüshaları varken, resmî/özel yazı, vakfiye, fetihnâme, ilâm, mektup, tebrik, şiir, kitabe, vb… belgeler, notlar içeren elyazması mecmuaların nüshaları veya basılıları görülmemiştir. Buna karşılık, defter veya kitap formatında sayısız örnekler vardır ve her biri içeriğiyle “ünik” (eşsiz-tek) derlemelerdir.
Bu sayıda tanıttığımız hat sanatı açısından da değerli bir belge olan Okçuzade Mecmuası’nda, Kanunî döneminden IV. Mehmed’e kadar, padişahlar, vezirler, Ebussud Efendi ve diğer ulema hakkında önemli bilgiler; daha eski tarihlerden, Arap ve Fars edebiyatından alıntılar, divan şairlerinden şiirler, kitabeler, manzum tarihler vardır.
103. yaprağındaki “Okçu-zâde Efendi Mecmuasıdır” kaydına dayanarak, derleyip yazan kişinin hem Kâtib Çelebi’nin Fezleke’sinde anılan hem de Selânikî Tarihi’nde adı geçen Tevki’/Nişancı Okçuzâde Şah Mehmed Efendi’nin aynı adı almış torunu Okçuzâde Mehmed Beğ olduğu sanılıyor.

Okçuzâde mecmuasının bezemesiz deri cildi ve iç sayfaları.
Hemen her gün, yerle gökle ilgili haberler duyuyor, bunların bilimsel nedenlerini de öğreniyoruz: Buzullar eriyor, göller kuruyor, kasırgalar yerleşim yerlerini yıkıyor (son olarak Bahamalar’ı vuran Dorian kasırgası büyük felakete yol açtı), yumurta iriliğinde dolu yağıyor… Bugün artık dünyanın herhangi bir yerindeki sıradışı doğa olayını veya yakın uzaydaki bir gelişmeyi bütün insanlık kısa sürede duyuyor, öğreniyor. Oysa eskiden ne kadar büyük olsa da bu tür olaylar sınırlı bir alanı etkiler, haberi de bir yerlere kadar ulaşabilirdi. O devirlerde afetlerden zarar görenlere yardım için kadı huzurunda tanıklara yemin ettirilir, hazırlanan tutanak o memleketin egemenlerine ulaştırılırmış. Ancak bu “eski” haberlerde abartı kaçınılmaz, olaylar masal çeşnili esatir (efsane) katılarak daha “inandırıcı” haber ulaştırmak gözetilirmiş (Tabii günümüz Türkiye’sinde neredeyse her gün karşılaştığımız yalan haberlere kıyasla bunların en azından “sempatik” kaldığını da vurgulayalım).

Aşağıda alıntılanan metinde de bir dağ tepesine, kartaldan küçükçe bir ak kuş (kuş görünüşünde bir haber meleği!) kondurularak “Ey insanlar, Tanrıdan sakınınız!” uyarısı yapılmış. Dönemin tarihlerinden buraya alınan ve Mısır, Arabistan, Yemen’de etkili âfetler zincirinin anlatımı kısmen sadeleştirilerek şöyledir:
“Ebü’l Fazl el-Mütevekkil-al-Allah (*) zaman-ı devletinde (döneminde) bazı umûr-ı ‘acibe görülmedik acayiplikler) zuhur edip kütüb-i tevârihde mestur olmuştur (tarihlerde yazılıdır). Cümleden biri bir gece cevv-i semâda (gök boşluğunda) o kadar şihab atıldı ki (yıldızlar kaydı) kevâkib münteşir olup (yıldızlar sanki dağılıp) kıyamet koptu sandılar. Âlem halkına ıstırap düşüp ol gece uykuyu haram edip tazarru ve niyazı sabaha çıkardılar. Biri dahi Diyar-ı Mısır’da Süveydan karyesine (köyüne) hacer (taş) yağdı. Bir tanesini tarttılar. On rıtl çekti (4 kg). Biri dahi Yemen diyarında bir dağ yerinden kopup yürüyüp bir dağın yanına varıp karar eyledi (durdu). Biri dahi kartaldan küçürek bir ak kuş gelip bir dağın üstüne konup kırk kere -yâ ma’şere’n-nâs, ittikullah (Ey insanlar Allah’tan sakınınız) diye çağırdı. Ertesi yine gelip kırk kere yine böyle dedi. Beş yüz nefer şehadeti ile bu haberi yazıp ulakla Bağdat’a halife hizmetine arz ettiler. Bu hadisenin vukuu iki yüz kırk Ramazanında (Miladi Ocak/Şubat 855) olmuş idi. Ondan sonra azim zelzele oldu ve Mekketullah’ta olan kuyunun (kaynakların) suları kurudu. Mütevekkil cânibine ‘arz eylediler. Ayn-ı Arafat’ı (Arafat’taki kaynağı) Mekke’ye akıtmak için yüz bin filori (altın) gönderdi. Sarf edip suyu icrâ ettiler (akıttılar) ve ‘aynın (kaynağın) aslı Zübeyde Hatunundur. Arafat’a geleni ol icra etmiş (akıtmış) idi”. (Elyazması mecmuası yaprak 31/b)


(*) 10. Abbasi Halifesi Mütevekkil (Saltanatı: 847-861). “Karayağız ufak tefek, kısa boylu ve köse idi. Başında kulaklarına kadar inen saç bırakır, traş etmezdi. Mutezile mezhebini yasakladı. Divan görevlerinde Yahudi ve Nasturî uşakların kullanılmasına da son verdi. Hz. Ali ve soyuna kin güdenlerdendi. Hz. Hüseyin’in türbesini ziyareti yasakladı. Şarap içmeye ara vermezdi. Nikâhlı dört karısı, dört bin de odalığı vardı; rivayet doğruysa hepsiyle yatıp kalkardı. Sonunda kendi oğlu ve askerleri içki sofrasında Mütevekkil’i ve veziri Hakan’ı öldürdüler (Bostanzade Yahya, Duru Tarih, İstanbul, Yeni Baskı 2016)
Sultan 4. Mehmed’e manzum eleştiri
‘Görevleri ehline vermedin/ Sorulur senden insaf hakkı’
4. Mehmed’in av tutkusundan sözedilmiyor ancak içki ve eğlence düşkünlüğünden (ayş ü işrete, ceng ü çegâneye) bahsediliyor. Yarı manzum yarı mensur gayet sert bir eleştiri.
Can, mal, yol, kent, kasaba, köy güvenliklerinin sağlanamadığı dönemlerde; ozanlar, divan şairleri, camilerde vaizler, kahvehanelerde meddahlar ve ukalalar, dönemin padişahını, vezirleri, valileri, kadıları… kıyasıya hicvederlerdi. 1600’lü yıllarda, taşrada ve İstanbul’da eleştirilerin ayyuka çıktığı evreler vardır. Dengesiz ve kadın düşkünü Sultan İbrahim’le av düşkünü 4. Mehmed’in kıyasıya eleştirildikleri belgelenir. Ancak Okçuzade Mecmuası’ndaki manzumede, 4. Mehmed’in av tutkusundan sözedilmeyerek içki ve eğlence düşkünlüğü (ayş ü işrete, ceng ü çegâneye) eleştiriliyor! Yarı manzum yarı mensur gayet sert bir eleştiri:

Ayş ü işret
Babası Sultan İbrahim’in hareme, kendisinin de ava düşkünlüğü eleştirilen 4. Mehmed’in (solda) ayş ü işrete düşkünlüğünü bu mecmuadaki eleştiriden öğreniyoruz.
“Bu senin evza’-i etvârın cihana oldu şâyi / Cümle a’dalar hücum eyledi tuğyan şöyle bil
Zulm-i bid’atdan tekâlifden re’aya târümâr oldular / Nefret edüb kâfir müselman şöyle bil
Dağılub günden güne al-i memleket oldu harâb / Durmayub şehirlerin olmakda virân şöyle bil
Âr ü namus şişesini taşa çaldın sen şehâ / sende mahv oldu büyük erkân şöyle bil
Ba’is oldun bozmağa bu âl- Osman mülkünü / Lânet eyler sana senden sonra şâhân şöyle bil
Olmadı âsude-hâl kimse zamanında senin / Kırk yıl oldu etmedin bir ‘adl ü ihsan şöyle bil
İzzü devletinde muazzez Divrigi hizanları (*)/ Şimdi anlar devletinde ayân şöyle bil
Mansıbı nâ-ehle verdiğin içün gör noldu hâl / Kalmadı ref’ oldu halkdan ahd ü peyman şöyle bil
Ehl-i ırzın hâline vay bu zamanda senin bi-hebâ / Nâ ‘ırz olanlar makbul-i sultan şöyle bil
Sâhib-i hutbe vü sikke hâdim-i sitt-i şerif / Olasın sen kani gayret gitdi ol şân şöyle bil
Sen müdâm çeng ü çeğane ile işret kılmada / Hazzeder mi ol kârdan ulu Sultan şöyle bil
Âlemü’n-nâs /Gafil olma İftah- ‘ayn etmek imandır şöyle bil
Yani ol mahşerde senden çünki isterler hesab / Sorulur senden yarın bu hakk-ı insaf şöyle bil
Bunların cümle sualin senden ister Zül-Celâl / Bâtıl olur senden ol-dem emr ü ferman şöyle bil
Ol zaman yeksân olur bây ü geda sultan şâh / Herkesin hakkını hak eyler ol Yezdan şöyle bil Etdiğin evza’lara verirsin ol demde cevab / Kurulunca ol zaman sırat-ı mizân şöyle bil. Padişahım muttali’ ol anla hâl-i âlemi / Gafil olma hâli değildir bu meydan şöyle bil.
‘Adl ü dâd etmeğe cehd et ko bu ayş ü işreti / Cennetin bâbını açmaz sana Rıdvan şöyle bil
Zeni dünyaya muhabbet etmeden gel fâriğ ol / Göremezsin cennet içre hûri gılman şöyle bil
Yokdur asla garazım ve hılâfım zerrece / Sözlerim küft-i sahihdir değil bühtan şöyle bil
Sıdkile eyle tefekkür bu kelâmım kûş edüb / Rahmet etmez pek hazer kıl sana Rahman şöyle bil
Günümüz Türkçesiyle:
“Ey padişah senin bu yanlış gidişin dünyaya yayıldı / Bu nedenle düşmanlar hücuma geçti, ayaklanmalar başladı / Zulmünden ve aşırı vergilerden halk dağıldı / Müslüman kâfir herkes senden nefret ediyor / Halkı günden güne dağıldığından ülke de harap olmakta / Kentler de virane olmada / Ey şah sen ar ve namus şişesini yere çaldın / Devletin büyük kadrosunu da mahvettin / Osmanoğulları ülkesinin düzenini bozdun / Senden sonraki padişahlar sana lanet okuyacaklar / Döneminde kimse mutlu değil / Kırk yıldır bir kez adalet sağlamadın / Yüce katında salt Divriği hizaneleri (*) saygın / Şimdi devletinin onlar önde / Görevleri ehline vermediğin için gör neler oldu / Halk arasında doğruluk söze bağlılık / Bu zamanda namusluların vay haline / Namussuzlarsa sultan katında makbul / Oysa adın hutbede, parada, altı kutsal yerin de hizmetindesin / Oysa senden gayret o şan da gitmiş / Durmadan çalgı eğlence ve içerek vakit geçiriyorsun / Bu gidişten o ulu sultan (Tanrı) hazzeder mi / Görmedin mi halk, baban (İbrahim’e) neler yaptılar? / Aymazlık etme, gözünü açmak imandandır / Yani yarın mahşerde senden hesap istenecek / Sorulur senden yarın insaf hakkı / Bunların hepsini sorar senden Zül-celâl / O zaman emir ve fermanının hepsi boşa çıkar / O zaman zengin yoksul, şah ve sultan yerle bir olur / Herkesin hakkını doğru verir Yezdan / Ettiğin işlerin cevabını o dem vereceksin / Kurulacak o zaman Sırat ve Mizan / Padişahım öğren anla âlemin hâlini / Aymaz olma, boş değildir bu meydan / Adalet ve doğruluğa dön, içip eğlenmeyi bırak / Cennetin kapısını açmaz sana Rıdvan / Alçak dünyayı sevmekten gel vazgeç / Göremezsin cennet içinde huri gılman / Asla garazım da zerrece yanlışım da / Sözlerim gerçek sözlerdir, bühtan değildir / Doğrulukla düşün bu sözlerimi dinle / Rahmet etmez pek sakın sana Rahman.
(*) Divriği hizanları (?): Üstü kapalı bir gönderme yapılarak IV. Mehmed (1648-1687) saltanatında başbakıkulu, defterdar, başdefterdar görevlerinde bulunan Şeytan/Melek İbrahim Paşa, Kara Mehmed Paşa, Mustafa Paşa ve diğer Divriğili vezir ve maliyeciler suçlanmış.