Rönesans döneminin ünlü ismi Leonardo Da Vinci, 18. yüzyılın sonlarında yeniden keşfedildi ve bir rol model, bir “kilise-dışı/laik bir dahi” olarak 20. ve 21. yüzyıl dünyasının en önemli sanatçılarından biri kabul edildi. Yüzyıllar içerisinde onunla ve sanatıyla ilgili değişen algılar, tartışmalar ve gerçekler…
Leonardo Da Vinci (1452- 1519) 20. yüzyılın başından itibaren idealize edilmiş bir Rönesans insanıdır. Aydınlanma’nın en önemli önceli ve sanatın-bilimin birçok alanında yetkin “evrensel insan”ın bir modelidir. Halbuki yüzyıllar içerisinde hakkındaki algılar farklılaşmıştır.
Da Vinci, yaşadığı dönemde Fransa Kralı 1. François dahil birçok soyluya sanatıyla ve “icat ettiği” askerî araçlar, hatta şakalarla hizmet etmişti. Geliştirdiği “sfumato” tekniği ve eserlerinin muhteşemliğiyle tanınmıştı. Hayattayken zamanının en önemli sanatçılarından biri kabul edilmiş; sonraki yüzyıllarda unutulmuş; Aydınlanma Çağı sonrasında, özellikle elyazmalarının bulunması ve bir rol model , bir “kilise-dışı/laik bir dahi” olarak keşfedilmesiyle 20. ve 21. yüzyıl dünyasının en önemli “Rönesans insanı”na dönüşmüştü.
1. Hiçbir zaman günümüzde olduğu kadar takdir görmedi
Da Vinci ile ilgili bildiklerimizin çoğunun çıkış noktası Giorgio Vasari’nin Sanatçıların Hayat Hikayeleri adlı eseridir. Sanat tarihi yazımının ilki kabul edilen bu kitap, kimi yerlerinde kurgusallık taşıyan ve teleolojik bir eserdi. Leonardo, 13. yüzyılda başlayan sanatkarlar silsilesinin en son evresindeki büyük sanatçılardan yalnızca biriydi.
Ölümünden sonra atölyesi (leonardeschi) ve “sfumato” tekniği bir süre daha kalıcı olmuş, sonra “ortalama sanatçılar” arasında yer almıştı. Örneğin Fransız kraliyet koleksiyonunda Tiziano, Rafaello, Rubens hatta Bolonyalı ressam aile Caracci’lerin eserleri, Leonardo’nun Mona Lisa’sı üzerinde bir değer görüyorlardı. Da Vinci isminin tekrar anılmaya başlaması iki hadise ile başladı. Birincisi Aydınlanma Çağı ve Fransız Devrimi sonrası geçmişten bir rol model arayışı; ikincisi ise tam bu sırada Leonardo’nun not defterlerinin ortaya çıkışı ve Venturi tarafından kataloglanması (1797). 19. yüzyıl sonlarından itibaren, yeniden keşfedilen Leonardo hakkında o kadar yazı yayımlanıyordu ki sonunda 21 Ağustos 1911’de tablo Louvre’dan çalındı ve izleyen günlerde tüm Avrupa basını bu soygunu yazdı. O günden sonra Leonardo her zamankinden daha ünlü hâle geldi.
2. Bitmeyen bir tartışma: Mona Lisa tablosundaki kadın gerçekte kimdi?
Leonardo’nun Mona Lisa veya La Gioconda diye adlandırılan tablosundaki kişinin kim olduğu günümüzde bile hâlâ muammadır. Leonardo, Floransa’da komşusu olan ipek tüccarı Francesco Gherardi’nin eşi Lisa’nın portresini yapmak için 1503’te bir sipariş almış, fakat tabloyu teslim etmemiş, kendisinin hayatta son durağı olan Fransa’nın Ambroise kentindeyken bile bunun üzerinde çalışmaya devam etmişti. Eser hakkında tartışmalar, Da Vinci’nin neredeyse çağdaşı Vasari ve Lomazzo’nun portredeki karakterin gülümsediğini ve Raphael’in Leonardo’nun atölyesinde portreyi görerek çizdiği eskizle daha da derinleşmiştir; zira bu resmin arka planında sütunlar mevcuttur. Bu nedenle bazı sanat tarihçileri, Leonardo’nun aynı tablonun iki versiyonunu çizdiğini iddia etmiştir.
Tüm bu çelişkiler, Leonardo’nun aldığı siparişten sonra resim üzerinde oynadığını, portredeki karakterin Aragonlu Isabel veya Caterina Sforza gibi dönemin önemli soylularının eşleri ve hatta Da Vinci’nin çırağı (ve belki de sevgilisi) Salai olabileceği konusundaki tartışmaları körüklemiştir. Tıpkı Da Vinci gibi alaylı bir mühendis olan Pascal Cotte, reflektif ışık teknolojisiyle yaptığı çalışmalar sonucu kanvasın üzerinde iki farklı portre olduğunu tespit etmiş; kesin olmamakla beraber portrenin yine de Lisa Gioconda’ya (Gherardini) ait olduğu ihtimali güçlenmiştir.
3. Ölüm döşeğinde yanında Fransa kralı yoktu
Vasari’nin Sanatçıların Hayat Hikayeleri eseri, sanat tarihi için önemli bir kaynak olmakla birlikte kurgularla doludur. Hemşehrisi Leonardo ölürken Avrupa’nın en önemli hükümdarlarından François’nın onun başucuna gidecek kadar kendisine değer verdiğini söylemek, bu mesleği Vasari’nin istediği yere taşımaya hizmet etmekteydi. Vasari de belki duyumla belki kendi yakıştırmasıyla, bu hikayeyi kitabında aktardı: Bir monark, rol model bir kilise-dışı “evrensel insan”ın başucunda!
Diderot’nun arkadaşı Ménageot, Vasari’nin kitabın ikinci versiyonunu bitirmesinden (1568) yaklaşık 213 sene sonra bu konuyu resmetti (1781). Aynı temayı yine ünlü Fransız ressam Jean-Auguste-Dominique Ingres, 1818’deki tablosunda kullandı. Bu hikayenin yakıştırma olduğunu ise tarihsel gerçeklikler doğrultusunda biliyoruz: Da Vinci, kralın kendisine tahsis ettiği Ambroise’daki Clos Lucé şatosunda vefat ettiği sırada, 1. François buraya at sırtında iki günlük mesafede Saint-Germain-en-Laye’deki şatosunda bir ferman çıkarmıştı.
4. Sanat tarihçileri, Da Vinci ve eserleri konusunda hemfikir değildi
Aydınlanma’yla beraber Leonardo yeniden keşfedilip yüceltilirken bile, dönemin ünlü sanat tarihçileri onunla ve en önemli eseri Mona Lisa’yla ilgili olumlu-olumsuz farklı görüşlere sahipti. 19. yüzyılın ortalarında İngiliz şair ve ressam Dante Gabriel Rosetti bir şiirinde Leonardo’yu bir “okült üstadı” olarak tanımlıyordu. İngiliz sanat tarihçisi Walter Pater ise yine 19. yüzyılda Da Vinci ve eserlerindeki mistisizm ve gizeme gönderme yapmış, Mona Lisa için şöyle yazmıştı: “… onda Antik Yunan’ın animalizmi, Roma’nın şehveti, Ortaçağ’ın mistisizmi, pagan dünyasının geri dönüşü ve Borgiaların günahları kendini dışa vuruyor”. Ünlü İngiliz şair Yeats ise Pater’in bu satırlarıyla bir şiirinde alay etmiştir. Dönemin anıtsal sanat tarihçisi John Ruskin ise bir yazısında Pater’e cevap niteliğinde Da Vinci ile çalışmış ressam Luini için “Leonardo’dan on kat daha yüce bir insan” demiş ve eklemişti: “Leonardo, daha ince doğal yeteneklerini basit çizgiler uğruna harcadı ve hayatının sonuna kadar arkaik bir tebessümün kölesi olarak kaldı”.