“Hürriyet”, imparatorluğun çeşitli parçalarının anavatandan ayrılmasını ima eden olumsuz bir anlam taşımaktaydı ve 2. Abdülhamid döneminde başka birçok kelimeyle birlikte yasaklandı. “Özgürlük” kelimesi de TRT Genel Müdürlüğü’nün 1985’teki genelgesiyle “reklamlarda bile kullanılmaması” notuyla yasaklanan 203 sözcükten biri oldu.
Günümüzde kullanılan “özgür” kelimesi, 1935 basımı Osmanlıcadan Türkçeye Kılavuzu’nda yer almasına rağmen o devirden itibaren uzun zaman rağbet görmedi. 1960’lardan itibaren Varlık dergisi, Nurullah Ataç ve Garip akımı içinde kullanılmış, ama konuşma dilinde yaygınlık kazanmamıştı. 1970’lerdeyse “özgür” kelimesi hâkim politik güç tarafından ağır biçimde eleştirilmekteydi. Eleştiriler, sözcüğün yapısının gramer bakımından bozuk olduğu iddiasına dayanıyordu. “Öz” ve “gür” sözcüklerinin birleştirilmesiyle türetilen kelime, onlara göre “özü gür” olarak türetilmeliydi. Bu dönemde eleştirilerin odak noktası aslında kelime değil, onu kullanmayı seçen zümreydi; çünkü bu kelimeyi sahiplenen ama dar bir çevreye hitap eden 1960’lardaki bir avuç edebiyatçının yerini, 1970’lerde kalemiyle kitleleri yerinden oynatacak güçte gazeteci ve akademisyenler almıştı: Abdi İpekçi, Uğur Mumcu ve Server Tanilli…
İşte tam o dönemde “özgür(lük)”, “Türkçenin yapı ve işleyişine ters düşen zorlama bir kelime” olduğu gerekçesiyle TRT Genel Müdürlüğü’nün 14.02.1985’teki genelgesinde “reklamlarda bile kullanılmaması” notuyla yasaklanan 203 sözcükten biri oldu. Genelgeye göre “özgür” yerine “hür”, “serbest”; “özgürlük” yerine “hürriyet”, serbestlik” kullanılacaktı. Listeyi hazırlayanların aklına, Arapça “ḥurrīya”dan evrimleşen “hürriyet”in ve Farsça kökenli “serbestlik”in de Osmanlı Türkçesinde türetilen yapay sözcükler olduğu gelmemişti. Zira Dil Devrimi karşıtlarının en hafif tabirle “uydurma” diyerek âdeta lanetledikleri yeni sözcük türetme (neolojizm) Türkçenin her döneminde, dolayısıyla Osmanlı Türkçesinde de vardı.
Aslında “hürriyet”, Tanpınar’ın sözleriyle (19. Asır Türk Edebiyatı) “bize Sadık Rıfat Paşa’nın verdiği bir kelime”. Sadık Rıfat Paşa bu sözcüğü türeten kişi değil ama, sefirliği dönemindeki (1837-1839) Viyana izlenimlerini konu alan bir yazısında (Evropa’nın Ahvaline Dair Risale), bunu Fransızca “liberté” karşılığında kullanıp kelimenin yaygınlaşmasını sağlamış. Politik anlamda özgürlük kavramı için “hürriyet”ten biraz daha eski (18. yüzyıl) başka bir kelime var: Farsça “serbest” ile Arapça “-iyet” ekinden Osmanlı dilinde türetilen “serbestiyet” (Ancak “serbestiyet”in bu anlamla ömrü kısa sürmüştür. Bunun sebebi, öteden beri varolan “başı boşluk, pervasızlık, ölçüsüzlük” gibi olumsuz anlamlarının baskınlığıdır).
“Hürriyet” ise, kökenindeki “hür”ün “köle olmayan, soylu, şerefli” anlamlarıyla ilişkili ve sicili daha temiz bir sözcük olarak Osmanlı Türkçesine yerleşir. Namık Kemal, Londra’da çıkardıkları yayın organının adını “tefe’ülen (uğur sayarak) Hürriyet koyduklarını” söylerken, bu kavramı “Hürriyet Kasidesi” ile slogan hâline getirir. Ancak, Şerif Mardin’in sözleriyle “Hürriyet, imparatorluğun muhtelif parçalarının anavatandan serbestçe ayrılmasını ima eden olumsuz bir mana da taşımaktaydı” ve 2. Abdülhamid döneminde başka birçok kelimeyle birlikte yasaklandı.
Böylece bir asır içinde “hürriyet” ve “özgürlük”ün yolları kesişmiş oldu. “Özgürlük”, 12 Eylül zihniyetince Solcuların tercih ettiği bir sözcük olarak; “hürriyet” de Aydınlanma Çağı fikirlerinin imparatorluğa sızmasını engellemek maksadıyla sansüre maruz bırakılmıştı. Abdülhamid dönemi sansürü de, 12 Eylül yasakları da, baskıcı rejimlerin istedikleri gibi bir sonuç elde edemediğini gösteriyor. Sözcükler yasak dinlememiştir.