Kişinin cinsiyetine veya toplumsal cinsiyetine dayalı önyargı veya ayrımcılık anlamına gelen “cinsiyetçilik” örtük veya açık biçimde günlük hayatımızda var olmaya devam ediyor. Cinsiyete dayalı önyargılar dilimizi, kullandığımız ifadeleri şekillendiriyor. Şiddet dilde doğar, dilde son bulur. Atasözlerinden basın ve medyaya cinsiyetçi dil…
Türkçede baskın eril zihniyeti yansıtan yüzlerce atasözü ve deyim vardır: “Kadının fendi erkeği yendi; Elinin hamuruyla erkek işine karışma; Kız beşikte, çeyiz sandıkta; Kızını dövmeyen dizini döver; Atanın sanatı oğula mirastır; Oğlan atadan öğrenir sofra açmayı, kız anadan öğrenir biçki biçmeyi; Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün; Şimdi adama benzedin; Adamlık sende kalsın; Adam yerine koymak; Kadının yeri evidir; Dişi kuş yuvayı yapar; Evi ev eden avrat, yurdu şen eden devlet; Kocanın vurduğu yerde gül biter; İyi ipek kendini kırdırmaz, iyi kadın kendini dövdürmez; Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin; Kadının saçı uzun, aklı kısadır” vb.
Cinsiyetçilik, kişinin cinsiyetine veya toplumsal cinsiyetine dayalı önyargı veya ayrımcılıktır. Dilimizdeki cinsiyet ayrımcılığı sözlük maddelerindeki tanımlarla başlar. Kızlık, cinsel bir obje olarak “bekaret” diye tanımlanırken, erkeklik “erkekçe davranış, yiğitlik” ile bağdaştırılır. Yaygın olarak kullanılan “kız almak, kız vermek” fiillerinde, alınan ya da verilen kişinin kadın değil de “kız” olduğunun mesajı verilir. Evlenmemiş kadın için, “kız kurusu, evde kalmış, karta çıkmış” vb. aşağılayıcı sözler sarf edilirken, söz konusu bir erkek ise sıfatın sadece “bekar” olarak seçildiğini görürüz.
Ataerkil sistemin, kadın ve erkeğe dair basmakalıp cinsiyetçi yargıları vardır. “Kadın”, duygusal, dedikoducu, itaatkar, fedakar, kırılgan, korkak, anlayışlı, uysal, ağırbaşlı, yumuşak, nazik, pasif, iffetli, bakıma muhtaç olabilirken; “Erkek” ise güçlü, güvenilir, buyurgan, bencil, saldırgan, cesur, sert, başarılı, rekabetçi, kuvvetli, asla ağlamayan, yönetme ve liderlik özellikleri olan kişidir.
Kadın sözcüğünü kullanmak bile toplumda tartışma konusu yapılabilmektedir. Resmî sözlükte “kadın” sözcüğüne birçok anlam yüklenmiştir, bu anlamlar arasında, “… bu cinsten olup evlenmiş veya bir erkekle beraber olmuş kimse; avrat” yazar. Anlamındaki bu cinsellik çağrışımı nedeniyle “kadın” sözcüğü, kimi çevrelerce kullanılmak istenmeyen bir sözcüktür. Kadın sözcüğünden kaçınan bu çevrelerde, “bayan, hanımefendi, hanım, bacı, yenge, teyze, hanım teyze, abla” kullanılır. Öte yandan kendisini “çağdaş, ilerici” diye tanımlayan bazı yayın kuruluşlarında bile kurum içindeki kıdemli gazetecileri yayın sırasında takdim ederken, “… abi” veya “… abla” seslenişlerine tanık oluyoruz. Oysa evrensel kamu yayıncılık ilkeleri gereği, spiker ya da sunucuların -aralarında akrabalık veya dostluk ilişkisi olsa bile- muhataplarına yayın sırasında “abi, abla, yenge, teyze, amca, dayı, oğlum, kızım, canım, -ciğim veya -cığım” diye seslenmeleri kabul edilemez. Bu tür seslenişler, medyada cinsiyetçi dilin yeniden üretilmesi anlamına gelir.
Medyada hâkim olan dili incelediğimizde, “siyaset adamı, halk adamı, bilim adamı, eylem adamı, iş adamı, devlet adamı, din adamı” nitelemelerinin bu derece yaygın kullanılması, cinsiyetçi ötekileştirmenin boyutunu sergiliyor. Kadına yönelik şiddet ve cinayet haberlerinde “gece eğlencesinden dönen kadın, mini etek giymiş genç kız, alkollü kadın” gibi suçu başka gerekçelere dayandıran cümlelerle sık karşılaşıyoruz. Yıllar önce tanınmış bir TV sunucusu kadının, erkek arkadaşının evinde kalp krizi nedeniyle ölümünün ardından, bir köşe yazarının “su testisi, su yolunda kırıldı” yorumuna tanık olmuştuk. Kadın cinayetlerinin ve tecavüz olaylarının peşi sıra, “dişi yalanmazsa, erkek dolanmaz” ve “dişi köpek kuyruğunu sallamayınca, erkek köpek ardına düşmez” atasözlerini de işittik. Mağdur konumundaki kadının suçlanması, eril dilin şiddeti meşrulaştırma yöntemidir. Oysa kadını görmezden gelen, ötekileştiren, değersizleştiren, aşağılayan cinsiyetçi dile karşı bir duruş benimsemek, her bireyin ortak hedefi olmalıdır.
Medyada kullanılan dilin cinsiyetçi özelliklerden arındırılması ve pornografiden kaçınılması, etken cümleler kurulması, dile yerleşmiş cinsiyetçi kalıpların doğru karşılıklarının verilmesi gerekir. Bu yönde atılan adımlardan biri, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP Türkiye’nin 3 yıl önce yayımladığı Toplumsal Cinsiyete Duyarlı İletişim Rehberi’dir. Bu rehberde, iş adamı veya iş kadını yerine işinsanı; hostes ya da host yerine kabin görevlisi; satıcı adam, satıcı kadın yerine satış temsilcisi; kızlık soyadı yerine evlilik öncesi soyadı vb. öneriler sunuldu. Hepimizi kuşatan cinsiyetçi dile karşı, cinsiyetsiz bir başka dil üretmek bizim elimizde. Kadını aynılaştırarak cinsiyetçi kalıba hapsetmek yerine, biricikliğini vurgulayan bir alıntıyla, Tomris Uyar’ın, “Hangi Kadın, Kim?” başlıklı yazısından aktararak bitirelim: “Hemen her öyküsünü başka bir kadına, yani bir bireye adayan Jorge Luis Borges, ‘Kadınlar için ne düşünürsünüz?’ sorusunu şöyle yanıtlıyor: Hangi kadın için?”
(Yönetici konuşurken)
Bu işi bizim kıza vereceğim. (Y)
Asistanımdan bu işi üstlenmesini rica edeceğim. (D)
(İşyerinde bir hitap olarak)
Kızlar, çocuklar (Y)
Arkadaşlar (D)
Kıvanç da Volkan da tam zamanlı işe sahipler ve Volkan eşine ev işlerinde yardım ediyor. (Y)
Kıvanç da Volkan da tam zamanlı işe sahipler ve ev işlerini paylaşıyorlar. (D)
Zeynep ofisteki kızlarla yemek yedi. (Y)
Zeynep ofisteki kadınlarla yemek yedi. (D)
Kadın şoför kaza yaptı. (Y)
Şoför kaza yaptı. (D)
Araştırmacılar genellikle karılarını ve çocuklarını ihmal ederler. (Y)
Araştırmacılar genellikle eşlerini ve çocuklarını ihmal ederler. (D)
Komitedeki bütün hanımlar alınan kararı destekledi. (Y)
Komitedeki bütün kadınlar alınan kararı destekledi. (D)
Hilal bir meslek kadını. (Y)
Hilal bir profesyonel meslek sahibi. (D)
Türkiye’den bir kadın hekim bir başarıya imza attı. (Y)
Türkiye’den bir hekim başarıya imza attı. (D)
(Kaynak: UNDP Toplumsal Cinsiyete Duyarlı İletişim Rehberi)