Kasım
sayımız çıktı

Balık deyip geçmemek lazım onda büyük bir şehir vardır…

“ÜÇ OTUZ BALIK SIDI”: YİRMİÜÇ ŞEHİR FETHEDİLDİ

“Kent” kelimesi, 11. yüzyılda Budist Uygurlar’ın ve Müslüman Karahanlılar’ın eserlerinde görülür. Farsça kökenli “şehir” ise 14. yüzyıldan itibaren belgelenir. Orhon Yazıtları’nda (8. yüzyıl) “şehir” karşılığı olarak geçen yerli bir sözcük vardır: “Balık”. Yazıtlarda kesin olarak Türkler’e ait tek bir “balık” vardır ve “zengin şehir” anlamına gelir: “Bay Balık”.

Dil Devrimi (1932) döneminde Dîvânu Lu­gâti’t-Türk’ten bulunup “öz Türkçe” zannıyla kullanıl­maya başlanan Sogdça kökenli bir sözcük var: Kent. Bu kelime ilk olarak Budist Uygurlar’ın Turfan havzasında, Müslüman Karahanlılar’ın Kaşgar ve Balasagun’da yazdığı 11. yüzyıla ait eserlerde görülür. Farsça kökenli “şehir” ise Eski Kıpçak­ça ve Oğuzca metinlerde 14. yüzyıldan itibaren belgelenir. Bu iki İrani sözcüğün yaygın­lığı, konar-göçer gelenekten gelen Türkler’in “şehir” için kendilerine ait bir sözcüğü olmadığı ve kent kültürüyle 11. yüzyılda tanıştıkları kanısını uyandırır. Oysa Orhon Yazıtla­rı’nda (8. yüzyıl) “şehir” karşılığı olarak bir çok defa geçen yerli bir sözcük vardır: “Balık”.

Tonyukuk, 693-706’da Hebei ile Sarı Deniz arasındaki bölgele­re yaptıkları akınların hesabını “üç otuz balık sıdı” (Yirmiüç şe­hir fethedildi) diyerek ifade eder. Ancak bu ve başka cümlelerdeki “balık”ların çoğu Köktürkler’e ait olmayıp onların akın ettiği ve savaştıkları kentlerdir. Yazıt­larda Türkler’e ait olduğundan emin olduğumuz sadece bir “ba­lık” vardır: “Bay Balık”. Burası, Uygur Kağanı Moyun Çor’un (öl. 759) Çin ve Soğd tebaasına top­rağı işlemeleri, tarım yapmaları için kurdurduğu muazzam bir kentti ve harfiyen “zengin şehir” anlamına geliyordu (Bozkır Uygur Kağanlığı başkenti “Ordu Balık”ın adı ise yazıtlarda ve Çince kaynaklarda anılmaz; ama 13. yüzyılda bölgeye gelen İranlı tarihçi Alâeddin Atâ Melik Cü­veynî’nin (1226-1283) eserinde “Ordubaligh” olarak zikredilir).

Kaşgarlı Mahmud, “kitapsız”­ların (el-cahiliyyetü’l-cühela) ve Budist Uygurlar’ın lehçesin­de “balık”ın kale ve kent için kullanıldığını yazarken, Sünnî Türkler’in bu sözcüğü daha 11. yüzyılda terkettiğini ima eder. Gerçekten de “balık”, günümüz­de sadece Kuzey Çin’deki Budist Sarı Uygurlar’da “duvar” ve Orta İran’daki Şii Halaçlar’da “köy” anlamıyla korunmaktadır. Eski Türkçe döneminde ise Moğol­caya geçerek (balgasun), “kent” anlamının yanısıra “bozkıra özgü kent harabeleri” anlamı kazanmıştır. Nitekim 840’ta Kırgızlar tarafından tahrip edilen “Ordu Balık”ın Moğolcası “Karabalgasun” yani “Kara Hara­be” demektir. Öte yandan Moğol İmparatorluğu’nun 1264’ten sonraki başkenti, asırlar boyu Hanbalık (Han şehri yani bugün­kü Pekin) olarak adlandırılacak­tır. Moğolcalaşmış “balgasun” yerine özgün Türkçe kelimenin tercih edilmesi, Moğol egemen­liği altındaki Çin topraklarında en etkili dilin Türkçe olmasıyla yakın ilişkilidir.

“Balık”ın Eski Türkçedeki bir başka anlamı da “çamur, balçık”­tır. Gerhard Doerfer’in günü­müzde kabul görmüş teorisine göre (Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen, 1965), orijinal anlam “balçık” idi. Kelime buradan “kerpiç duvar” ve nihayet “bu duvarla çevril­miş yer”, ”kent’ anlamlarına doğru evrilmiştir. Bozkır Uygur Kağanlığı’nın kerpiç duvarlarla çevrili başkenti “Ordu Balık”ta ise elbette betonarme evler değil, halkın oturduğu keçe çadırlar ile kil tuğladan mamul tapınaklar yer alırdı. Tamīm ibn Baḥr 821’de ziyaret ettiği kentte, kağanlık konutunu “devasa bir altın çadır” olarak tasvir eder.

turk_dili_tarihi
840’ta Kırgızlar tarafından tahrip edilen Ordu Balık. Moğolca Karabalsagun (Kara Harabe)”.