Eylül 2024 Sayımız Çıktı

Deve tabanından tabanca yaşiddetli tokattan ateşli silaha

'TABANCA' KELİMESİNİN KÖKENİ

Bir sözcükteki anlam gelişmeleri, kökeni belirlendikten sonra, önce yapısına, ardından da tarihsel metinlerdeki bağlamlarına bakarak anlaşılır. “Tabanca” kelimesine Anadolu’da ilk defa 1317 tarihli Mantıku’t-tayr’da, Pers mitoloji kahramanı Rüstem’in öyküsünde rastlanır. “Taban”cadan tabancaya, oradan yüze atılan tokata uzanan dil yolculuğu…

Evliya Çelebi eski Macaris­tan kentlerinden Zonbor’a gittiğinde, bir babanın cami hareminde oyun oynayan küçük oğluna “sille-i pehlivânî” vurduğunu görür. Babanın bu davranışını kınamak üzere ayağa kalkan cemaat şöyle der: “Bire âdem, bu oğlanı niçün böyle ‘tabanca’ ile halk arasında urup ırzını pâymâl etdin (onurunu yerle bir ettin)? Senin ciğerpâre evlâdın serhaddimizin gülü ve gözümü­zün nuru bir gazi yiğit olacaktır…”

Dönemin pedagojisi açısından ayrı bir inceleme gerektiren bu satırlardaki ‘tabanca’, tokat anla­mındadır. Anadolu’da yüzyıllar boyunca Farsça anlamdaşı “sille” ile yanyana yaşayan bu kelime, ateşli silahların imparatorluğa girmesiyle yeni bir anlama kayar. Anlamındaki gelişme popüler kültürde “Osmanlı tokadı”yla iliş­kilendirilir ama, bu deyim Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz’ında (1957) yaratıldığı için gerçeği yansıtmaz.

Tabanca kelimesi Ana­dolu’da ilk defa 1317 tarihli Mantıku’t-tayr’da, Pers mitoloji kahramanı Rüstem’in öyküsünde geçer.

Bir sözcükteki anlam gelişme­leri, kökeni belirlendikten sonra, önce yapısına, ardından da tarihsel metinlerdeki bağlamla­rına bakarak anlaşılır. Tabanca, benzetme-küçültme işlevli “+ca” ekiyle türemiş bir kelimedir ve yapısal açıdan “börülce”ye benzer.

94-95 TURKCELER_dk
Eski silahlarda tetiğe dokununca horozun çakmak taşına çarpması, atılan bir tokatın sarsıntısına benzetilmiş ve silah horozuna tabanca denilmiştir. Anlam zamanla genişlemiş, kelime mekanizmanın bütünü için kullanılır olmuştur.

Kaşgarlı Mahmut’tan bu yana

Tabanca, Kaşgarlı Mahmut’un doğal anlamını “deve ayakları­nın altı” olarak kaydettiği “ta­ban”sözcüğüne dayanır. Dîvânu Lugâti’t-Türk’te “tabanlamak” (deve toynağıyla tekmelemek) olarak geçen eylem, Hakasça gibi günümüz Sibirya Türk dillerin­de “(binici) atın böğrüne tekme atmak” için kullanılır. İşte bu türevdeki anlam (tekmelemek), Erken Modern Çağ’ın önce tokat, ardından ateşli silahına giden süreçteki ilk katmandır.

Taban, sadece Anadolu coğrafyasında değil, Harezmce ve Çağataycada da tabanca diye genişler. Devenin ayak tabanında­ki köselemsi tabakaya bağlı tepme kuvveti, insan ayasındaki kuv­vetle kıyas kabul etmediği için, kök biçim taban, tokat anlamına kaydırılmaz; bu anlam, benzet­me ilişkisiyle küçültme ekinden türetilen tabanca sözcüğüne yüklenir. Kelimenin son anlam katmanı olan ateşli silah, ilk dö­nem piştovlarının tepme sarsıntısının büyük­lüğü dolayısıyla ortaya çıkar ve ilk defa 17. yüzyıl metinlerinde tetik mekanizması için “tabancalı tüfeng” ibaresinde kullanılır. Anlaşılan eski silah­larda tetiğe dokununca horozun çakmak taşına çarpması, atılan bir tokatın sarsıntısına benzetil­miş ve silah horozuna tabanca de­nilmiştir. Kısa zamanda da anlam genişlemesiyle mekanizmanın bütünü için kullanılır olmuştur.

“Tokat yemek” ifadesi, aslen Türkçeye özgü değildir. Bu deyim, Farsça “sille yemek”ten (sīlī hur­den) anlam aktarmasıyla alınmış­tır. Kadim Türklerde yüze tokat atmak da yoktur. Türklerde tokat, bedenin arka kısmına, bilhassa enseye atılır ve buna “artlamak” denirdi. Yüze vurulan tokat, Türklere İndo-İrani kültürlerden geçmiş görünmektedir. Müslü­man Orta Asya’da ve Anadolu’da bir “talim-terbiye aracı” hâline gelmiştir. Bunu, Yavuz Sultan Se­lim dönemi şairlerinden Âhî’nin (öl. 1517) bir beyitinde görürüz: “Ne fehm eyler defin derd-i dilinden / Tabanca yemeyen üstad elinden (Ustasının elinden tokat yemeyen, tefin dilinden ne anlar?)”.

Bu “eğitim” anlayışı zamanla öylesine benimsenir ki şevk ve hevesle atılan sille için “tokat aşk etmek” deyimi ortaya çıkar. Böylece Türkçe, şiddetin ve aşkın bir deyimde beraberce yer aldığı nadir bir dil olarak tarihe geçer.