100. yılına giren Ekim Devrimi, 20. yüzyılın dünya dengelerini yeniden oluşturmuştu. Liebman’ın ayrıntılı eseri, siyasal olarak karmaşık bir dönemi iyi bir şekilde özetleyip, canlı ve sürükleyici bir anlatım eşliğinde sunmasıyla dikkati çekiyor.
Geçen yüzyılın tarihini şekillendiren en önemli olayların başında gelen 1917 Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılındayız. Kimileri için aşırılıklar çağının başlangıcı ve Nazilerin yükselişinden, büyük kitlesel katliamlara kadar her suçun kendisine kesildiği bir büyük günah olarak görülen bu devrim, kimileri için de işçi sınıfının ve ezilen halkların ilk defa siyaset sahnesine çıkması anlamına geliyordu.
Ancak ikinci görüşü paylaşan sosyalistler için de Ekim Devrimi tarihi, üzerinde ortaklaşılan bir olgu olmaktan çok uzaktı. Devrim öncesinin en önemli teorik tartışmalarından, devrimin öncü isimlerinin çeşitli olaylarda aldıkları tavırlara kadar birçok tartışma başlığı, sosyalist cenahtan farklı farklı Ekim Devrimi tarihleri ortaya çıkardı. Örneğin, Stalin’in iktidarı ele geçirmesinin ardından kurduğu bir komisyona yazdırdığı 1917 Sovyet Devrimi başlıklı kitap, tarihin güncel siyasal çıkarlara göre yeniden yazılması anlamına geliyordu. Bu kitapta, Stalin devrimin ikinci ismi olarak kurgulanırken, Stalin’in hışmına uğrayan isimler devrimin tarihinde de görünmez hale getiriliyordu.
Brüksel Özgür Üniversitesi’nde siyasal doktrinler ve siyasal sosyoloji dersleri veren, sosyalizm tarihine ilişkin birçok eser kaleme alan Liebman’ın Rus Devrimi kitabı, öncelikle kimseyi kahramanlaştırmaması veya şeytanlaştırmaması ile öne çıkıyor. Resmî tarihin aksine Ekim Devrimi’ndeki aktörleri, gelişen olayları, kırılma anlarını çarpıtma ya da gizleme yoluna gitmeyen; oldukça aslına uygun bir kurguyla ilerleyen kitap, Lenin’in ve Troçki’nin devrim öncesi yalpalamalarından, Stalin’in devrim sonrası hamlelerine kadar her olay ve olguyu, kişisel hikayeler üzerinden değil tarihsel materyalist bir bakışaçısıyla yorumluyor.
Çarlığın içerisine girdiği siyasi çöküş ortamının, bu ortamda gelişen devrimci tepkinin ve devrimci siyasetin silahlı mücadeleden liberalizme kadar yaşadığı yalpalamaların anlatıldığı ilk bölümler, derin siyasi ve iktisadi çözümlemelere ihtiyaç duymadan bir devrimin nasıl olgunlaştığını gözler önüne seriyor. Şubat Devrimi’yle başlayıp, iktidarın ele geçirilmesiyle sona eren bölümler ise büyük işçi gösterileri, katliamlar, suikastlar, saray baskınları ile heyecanlı bir siyasal romanı aratmayacak okuma deneyimi sunuyor.
Liebman’ın kitabı, oldukça uzun ve siyasal olarak karmaşık bir dönemi iyi bir şekilde özetleyip, canlı ve ve sürükleyici bir anlatım eşliğinde sunmasıyla ilgi çekiyor. Devrim öncesinin ve sonrasının derin teorik tartışmalarına kapılmadan önce okunması oldukça yararlı olacak bir eser.