Askerler, muhasebeciler, çocuklar… Luke Holland, hayatının son 10 yılını verdiği belgeseli “Final Account”da (Son Hesap) Nazi Almanyası’nda yaşananları dönemin şahitlerine anlattırıyor. 80 yaşını çoktan devirmiş birçok fail, o karanlık yıllarda yaptıklarını itiraf ederken, bazılarının hiç pişmanlık duymaması dikkati çekiyor. Sıradan insanın sıradışı kötülüğü…
Almanya’da Adolf Hitler’in iktidara geldiği günden 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yaşananlar, sayısız belgesele, kitaba, filme konu oldu. Claude Lanzmann’ın 11 yılda tamamladığı 1985 tarihli 9 saatlik başyapıtı “Shoah” kadar uzun bir hazırlık döneminin sonunda ortaya çıkan “Final Account”un diğerlerinden ayrılan tarafı, sadece şahitleri ve failleri konuşturması. Kurbanlara hiç yer vermeyen yönetmen, olan-bitenin diğer tarafında duran insanların ne düşündüğünü, kendileriyle nasıl yüzleştiğini/yüzleşmediğini anlamamızı istiyor. Bunu da tek bir kamera kullanarak sade ve gösterişsiz bir şekilde yapıyor; konuşanların kişisel fotoğraf ve belgeleriyle yapım zenginleşiyor.
Emir-komuta zinciri nedeniyle kendisinin fail olmadığını savunanlar, toplama kampında öldürülen Yahudilerin sayısının abartıldığını düşünenler, SS’in suçlara karışmadığını iddia edenler… Karşıt kutupta ise “olanların yaşanmasında hepimizin suçu vardı” diyenler, Nazi olmaktan utananlar… Holland, özellikle son bölümde yaptığı bazı röportajları arka arkaya dizerek adeta bir münazara izlettiriyor.
Annesinin Viyanalı bir Yahudi göçmen olduğunu ve ailesinin Holokost’ta öldürüldüğünü delikanlıyken öğrenen İngiliz yönetmen, 2008’de bir el kamerasıyla başladığı son yolculuğunda 300’den fazla röportaj yapmıştı. 2015’te kanser teşhisi konan yönetmen dur durak bilmemiş, 2020’de eserini bitirdikten hemen sonra ölmüştü. O kimseyi yakalamak veya mahkemeye çıkartmak istemiyordu. Tek isteği onları konuşturmaktı.
“Final Account”, Auschwitz’ten kurtulan 20 İtalyan Yahudisi’nden biri olan Primo Levi’den bir alıntıyla başlıyor: “Canavarlar var. Ama tehdit oluşturmak için sayıları oldukça az. Daha tehlikeli olan sıradan insanlar… Soru sormadan inanmaya ve harekete geçmeye hazır olan görevliler”. Yahudi kaçakları kamp görevlilerine ihbar ettiğini söylerken, “onlar da hep aç olurdu” diye gülebilen “sıradan” tanıklar, gerçekten de kan donduruyor.
Yahudileri yok etmek için hazırlanan imha planının (Nihai Çözüm) görüşüldüğü Wannsee Konferansı’nın yapıldığı yerde eski bir SS subayının günah çıkarması karşısında, yüzünün görünmesini istemeyen aşırı sağcı, yer yer ırkçı cümleler kurmaktan çekinmeyen gençler, yapımın unutulmaz anlarından…
“Final Account”, çok işlenen bir konuyu başka bir gözden anlatıyor, haliyle de birçok belgeselden ayrılıyor.