Kasım
sayımız çıktı

Hitler’in sıradan canavarları: Faillerin gözünden Auschwitz

Askerler, muhasebeciler, çocuklar… Luke Holland, hayatının son 10 yılını verdiği belgeseli “Final Account”da (Son Hesap) Nazi Almanyası’nda yaşananları dönemin şahitlerine anlattırıyor. 80 yaşını çoktan devirmiş birçok fail, o karanlık yıllarda yaptıklarını itiraf ederken, bazılarının hiç pişmanlık duymaması dikkati çekiyor. Sıradan insanın sıradışı kötülüğü…

FINAL ACCOUNT
YÖNETMEN: LUKE HOLLAND

ALMANCA, 2020
1 SAAT 34 DAKİKA

Almanya’da Adolf Hitler’in iktidara geldiği günden 2. Dünya Savaşı’nın so­nuna kadar yaşananlar, sayısız belgesele, kitaba, filme konu ol­du. Claude Lanzmann’ın 11 yılda tamamladığı 1985 tarihli 9 saat­lik başyapıtı “Shoah” kadar uzun bir hazırlık döneminin sonunda ortaya çıkan “Final Account”un diğerlerinden ayrılan tarafı, sa­dece şahitleri ve failleri konuş­turması. Kurbanlara hiç yer ver­meyen yönetmen, olan-bitenin diğer tarafında duran insanların ne düşündüğünü, kendileriyle nasıl yüzleştiğini/yüzleşmediği­ni anlamamızı istiyor. Bunu da tek bir kamera kullanarak sade ve gösterişsiz bir şekilde yapıyor; konuşanların kişisel fotoğraf ve belgeleriyle yapım zenginleşiyor.

Emir-komuta zinciri nede­niyle kendisinin fail olmadığını savunanlar, toplama kampında öldürülen Yahudilerin sayısı­nın abartıldığını düşünenler, SS’in suçlara karışmadığını id­dia edenler… Karşıt kutupta ise “olanların yaşanmasında hepi­mizin suçu vardı” diyenler, Nazi olmaktan utananlar… Holland, özellikle son bölümde yaptığı bazı röportajları arka arkaya di­zerek adeta bir münazara izlet­tiriyor.

Annesinin Viyanalı bir Yahu­di göçmen olduğunu ve ailesinin Holokost’ta öldürüldüğünü de­likanlıyken öğrenen İngiliz yö­netmen, 2008’de bir el kamera­sıyla başladığı son yolculuğunda 300’den fazla röportaj yapmış­tı. 2015’te kanser teşhisi konan yönetmen dur durak bilmemiş, 2020’de eserini bitirdikten he­men sonra ölmüştü. O kimseyi yakalamak veya mahkemeye çı­kartmak istemiyordu. Tek isteği onları konuşturmaktı.

“Final Account”, Aus­chwitz’ten kurtulan 20 İtalyan Yahudisi’nden biri olan Primo Levi’den bir alıntıyla başlıyor: “Canavarlar var. Ama tehdit oluşturmak için sayıları oldukça az. Daha tehlikeli olan sıradan insanlar… Soru sormadan inan­maya ve harekete geçmeye hazır olan görevliler”. Yahudi kaçakla­rı kamp görevlilerine ihbar etti­ğini söylerken, “onlar da hep aç olurdu” diye gülebilen “sıradan” tanıklar, gerçekten de kan don­duruyor.

Yahudileri yok etmek için hazırlanan imha planının (Nihai Çözüm) görüşüldüğü Wannsee Konferansı’nın yapıldığı yerde eski bir SS subayının günah çı­karması karşısında, yüzünün gö­rünmesini istemeyen aşırı sağcı, yer yer ırkçı cümleler kurmak­tan çekinmeyen gençler, yapı­mın unutulmaz anlarından…

“Final Account”, çok işlenen bir konuyu başka bir gözden an­latıyor, haliyle de birçok belge­selden ayrılıyor.