İstanbul Başkonsolosu Julien Thöni, geçmişi 300 yıla dayanan İsviçre-Türkiye ilişkilerini, tarih sevgisini ve Türkiye’ye dair izlenimlerini anlattı. Konsensüsü ulusal kültürünün parçası hâline getirmiş bir ülkenin çokyönlü diplomatından sürdürülebilirlik, çokdilli yaşam, müzik ve ulaşım üzerine…
Sayın Başkonsolos, diplomat olmaya nasıl karar verdiniz? Sizi bu mesleğe çeken ne oldu?
Birçok sebep vardı: İsviçre’yi temsil etme isteğim, yurtdışında görevlendirilme heyecanım, çeşitli sorunlarla (barış ve güvenlik, uluslararası ilişkiler, ekonomik ve mali işler, siyasi sorunlar vb.) ilgili hassasiyetim ve son olarak farklı kültürlere olan merakım.
Hangi tarihî dönem daha çok ilginizi çekiyor?
Özellikle 19. ve 20. yüzyıl (Osmanlı Devleti dahil) ve daha çok Soğuk Savaş dönemi. Avrupa’da Rönesans da büyüleyici bir dönemdir. Tarihi okumak ve incelemek, mevcut gelişmeyi daha iyi anlamak için bize gerekli araçları sağlar. Tarihimizin en karanlık dönemlerinden öğrendiğimiz dersleri ne kadar çabuk unuttuğumuzu görmek beni her zaman şaşırtmıştır.
Daha önce İsviçre’nin Filistin’deki temsilcisiydiniz.
Bir diplomat olarak doğaldır ki tek bir alanda uzman değilim. Bununla birlikte, Ortadoğu’ya da Rusya’ya olduğu kadar ilgi duymuşumdur. Her misyon kendi zorluklarını beraberinde getirir. İşgal altındaki Filistin topraklarında görevlendirilmek, İsviçre’nin bölgede oynadığı özel rol nedeniyle de zengin bir deneyimdi.
Türkiye’ye pandemi başlamadan önce, Aralık 2019’da geldiniz. Ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
En önemli zorluk, Covid ile mücadele için kısıtlayıcı önlemler uygulanırken bir temas ağı geliştirmekti. İkinci zorluk, konsolosluk personelinin salgından etkilenmemesi ve Türkiye’de yaşayan İsviçreliler için konsolosluk hizmeti ve vizeler konusunda düzgün çalışmaya devam edebilmek noktasındaydı. Bittiğine sevindim.
Uluslararası barış görüşmelerine katıldınız mı?
Silahsızlanma ve silahlı şiddetle mücadele ile ilgili konferans ve müzakerelere katıldım. Silahlanmanın kontrolü ve silahsızlanma, barışın teşviki ve geliştirilmesine önemli bir katkıyı temsil eder.
İstanbul’u, sosyal hayatı ve yemekleri nasıl buldunuz?
Olağanüstü buluyorum. İstanbul, zengin tarihi, kültürel çeşitliliği, dinamizmi ile çalışmak ve yaşamak için motive edici bir şehir. Sosyal hayat yoğun ve yemekler harika. Balık yemeklerini sevdiğim için son derece memnunum.
Toplu taşıma kullanımı için bir kampanya yürüttünüz; İstanbul’daki tüm iş ve kişisel gezilerinizi kolayca yapabiliyor musunuz?
Evet, toplu taşımayı daha çok, arabayı daha az kullanmaktan yanayım. Bu bakımdan resmî toplantılara gitmek için sık sık metroya biniyorum. İstanbul’daki toplu taşıma sistemi harika. İstanbul şehir merkezinde daha fazla yaya geçidi ve kaldırım olursa, hepimizin daha iyi yaşayacağına eminim.
Türkiye’deki genel ulaşım hakkında ne düşünüyorsunuz?
Burası mükemmel bir karayolu ulaşım sistemine ve muhteşem bir havaalanı ağına sahip. Tren sisteminin daha da geliştirileceğini düşünüyorum.
Hangi bölge sizi daha çok etkiledi?
Ailemle birlikte düzenli olarak Türkiye’de seyahat ediyorum; güzel manzaraları, arkeolojik alanları keşfediyorum ve tatillerin tadını çıkarıyorum. Edirne’den Mardin ve Şanlıurfa’ya, Çanakkale ve Gelibolu, İzmir, Antalya dahil birçok yere gittik. Ayrıca benim ülkemdekine benzer manzara ve köylerin bulunduğu Karadeniz bölgesini de keşfetmeyi planlıyoruz.
Ülkelerimiz arasında geçmişi 300 yıla dayanan ilişkiler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
İsviçre ile Türkiye arasındaki ilişkiler 19. yüzyıldan itibaren gelişmiş ve giderek daha da yakınlaşmış. 1899’da Osmanlı Devleti Bern’de ilk diplomatik temsilciliği açtı ve 1923’te Lozan Barış Konferansı çerçevesinde iki ülke arasında ilk üst düzey temaslar kuruldu. 1928’de İsviçre, Türkiye’deki ilk diplomatik temsilciliğini İstanbul’da açtı. Şu anda Türkiye’de 5.300 İsviçre vatandaşı ve İsviçre’de 130.000 Türk vatandaşı var. İsviçre’deki altıncı en büyük yabancı topluluk, Türkçe konuşan topluluktur. İsviçre de Türkiye’nin en büyük altıncı doğrudan yabancı yatırımcısı. 19. yüzyılın ortalarında Ayasofya’yı restore eden Fossati Kardeşler gibi ünlü İsviçre vatandaşları Türkiye’de çalışmış ve yaşamıştır.
Okay Temiz’i İsviçreli müzisyenlerle buluşturan Crosswinds World Music projesine sponsor oldunuz. Kişisel olarak ne tür müzikten hoşlanırsınız?
İsviçreli caz müzisyeni François Lindemann’ın Okay Temiz’in katılımıyla hayata geçirdiği proje başarılı oldu. Cazı çok seviyorum ve İstanbul’un mükemmel caz kulüplerini beğeniyorum. Bu arada İsviçreli müzisyen ve sanatçıların Türkiye turnelerini düzenliyoruz.
İsviçre Konfederasyonu, başta İsviçre Almancası olmak üzere 4 resmî dile sahip. Bunu nasıl yönetiyorsunuz?
İsviçre’de 4 ulusal dilimiz var ama hiç kimsenin tüm dillere hâkim olmasına gerek yok. İsviçre, kantonların ve belediyelerin birçok yetkiye sahip olduğu federal ve merkezî olmayan bir devlet. 7 Bakanımız olduğunu ve hepsinin birlikte Başbakanlık görevini üstlendiğini biliyor muydunuz? Konsensüs, İsviçre’de her düzeyde geçerlidir ve millî kültürümüzün bir parçasıdır.
Ülkelerimizin kültürel işbirliğinden bahseder misiniz?
Başkonsolosluk, çeşitli tecrübelere ve dillere sahip sanatçılarla çalışıyor. Ayrıca, işbirliğini genişletme imkanı verdiği için Almanca ve İtalyanca konuşulan proje ağlarını da desteklemeye çalışıyoruz. Frankofoni ile ilgili durum, Organization Internationale de la Francophonie (OIF) ile kurumsal bir çerçeveye sahip olması nedeniyle spesifiktir.
İsviçre’de birçok uluslararası kuruluş var. Öne çıkan faaliyetleri değerlendirir misiniz?
Cenevre, barış ve güvenlik, silahsızlanma, insan hakları ve göç, insani ilişkiler, ticaret, ekonomi, çalışma, fikrî mülkiyet ve bilim başta olmak üzere birçok alanda faaliyet gösteren 40’tan fazla uluslararası kuruluşa evsahipliği yapıyor. Ayrıca, 350’den fazla sivil toplum kuruluşu var. Bu nedenle de uluslararası yönetişimin önemli bir merkezi hâline gelmiştir. İsviçre, uzun bir süredir, uluslararası konferanslara ve üst düzey toplantılara ev sahipliği yapmak, bir ülkedeki yabancı haklarını temsil etmek ve diyalogu kolaylaştırmak veya ihtilafta arabulucu olarak hareket etmek gibi iyi niyetleri sunuyor. Mevcut koruyucu yetkileriyle ilgili olarak, İsviçre 1980’den beri İran’daki ABD çıkarlarını temsil ediyor ve 2008’den beri, Gürcistan’ın Rusya’daki çıkarlarını temsil ediyor ve bunun tersi de geçerli. Karşılıklı olarak hakların korunmasına çalışılıyor.
Sürdürülebilirlik açısından enerji tasarrufu için önerileriniz nelerdir?
İsviçre hükümeti geçen sene enerji arzını hızla güçlendirmek için çok sayıda tedbir kararı aldı. Ayrıca “Enerji Sınırlıdır. Boşa Harcamayalım” adlı bir kampanya başlattı. Kampanyada hem hanelere hem de şirketlere tavsiyeler yer alıyor. Evler için verilen en önemli 5 tavsiye arasında şunlar var: Evinizin ısınmasını azaltın, yemeğinizi daima kapağı kapalı pişirin, ışığı kapatın, elektrikli aletleri tamamen kapatın ve son olarak banyo yapmak yerine kısa bir duş alın. Bunlar çok fazla enerji tasarrufu sağlayabilecek kolay önlemler.