“Sikke kesme”nin bağımsız bir devlet olmak anlamına geldiği dönemlerden bugüne, bankacılık ve kredi verme, “dünyanın en eski ikinci mesleği” damgasını yemiştir. Pandemi sırasında ve sonrasında artan bir rağbet gören kripto piyasaları ise özellikle “kirli kara para”yla adından söz ettiriyor. Hukuksuz, adaletsiz zenginleşme uzun ömürlü olamıyor.
Lidyalılar sayesinde MÖ 7. yüzyılda insanoğlunun hayatına giren “para”, sonrasında tarihte ve insan hayatında vazgeçilmez bir yere sahip oldu. İktisat literatüründe paranın kabul gören 4 işlevi var: Mübadele (değişim) aracı; muhafaza (saklama) aracı; muhasebe (hesap birimi) aracı; değer ölçüsü. Bunlardan mübadele işlevi, paranın dolaşımda bulunmasını, bir nevi “akmasını” canlandırdığından ve “nakit akışı” vb. terimlerle bu kavram pekiştiğinden; ekonomi ve finans profesyonelleri bu alandaki gelişmeleri çoğu zaman insan vücudu üzerinden örnekler vererek aktarmak yoluna gider.
İktisat tarihinde bilinen bir olgu da, ekonomik kriz ve fakirleşme dönemlerinde finansal dolandırıcılığın artmasıdır. Türlü-çeşitli dolandırıcılık yöntemleri ortalığı kaplar, bunlardan kimi klasik, kimi modernize edilmiş klasik, kimi ise “inovatif”dir. Finansal dolandırıcılık sözkonusu olduğunda iki kavram birbirine karıştırılır: “spekülasyon” ve “manipülasyon”. Organize finans piyasaları literatüründe yer alan bu iki kavram, basit dolandırıcılık sahasına ait değildir. Bu piyasalarda “spekülasyon” piyasa kuralları içinde kabul edilirken, “manipülasyon” suçtur ve cezası ağırdır. Manipülasyonu engellemek, ortaya çıkarmak ve cezalandırmak için kurumlar ve kurallar vardır. Spekülasyonu okumak ve “oyuna gelmemek” ise finansal okur-yazarlık gerektirir.
“Sikke kesme”nin bağımsız bir devlet olmak anlamına geldiği dönemlerden Cenova bankerlerine; bankacılığın ve kredi vermenin “dünyanın en eski ikinci mesleği” damgasını yemesine ve sonrasına uzanan asırlar; 1875 öncesini çift maden para standardı (altın ve gümüş) olarak belirler. 1875 sonrası ise 4 ana başlık altında incelenir: Altın Standardı (1875-1914); İki Savaş Arası Bunalım Dönemi (1915- 1944); Bretton Woods Sistemi (1945-1972); Dalgalı Kur Sistemi (1973’ten bugüne).
Bretton Woods, bugün hâlâ uluslararası para sisteminin temelini oluşturan yapı ve onun kurumlarıdır (Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü vb.). 1970’lerin başında tıkanan ve ABD’nin enflasyon ihraç mekanizması hâline dönüşen yapı, başta Fransa’nın şiddetli itirazıyla 1973’te Dalgalı Kur Sistemi’ne geçti ve yeni bir sistem olarak hayat buldu.
Milattan Sonra 1 yılında, 105 milyon USD olduğu hesaplanan (İngiliz ikitisat tarihçisi Angus Maddison’un yöntemleriyle) dünya gayrısafi hasılası, 2000’de 34 milyar USD’lik bir büyüklüğe gelirken, bu değer 2008’de 64 milyar USD’ye erişti. Dr. Mahfi Eğilmez bu durumu net bir şekilde şöyle ifade eder: “Bu büyük hızlanmayı yaratan gelişme büyük ölçüde Washington Uzlaşısı denilen düzenlemeler altında bütün dünyaya yayılan neoliberal politikaların getirdiği sermaye hareketlerinin serbest bırakılması; kuralların azaltılması; denetimin gevşetilmesi; türev ürünlerin normal ürünler kadar yaygınlaşması; etik olmayan yaklaşımların yaygınlaşmasına kamu otoritesinin sessiz kalması gibi etkenlerden kaynaklandı.”
Finans tarihine “Lehman Brothers Krizi” olarak geçen 2008 krizinin tedavi reçetesi olan FED politikaları; “helikopter Bernanke” uygulamaları derken bir türlü tam olarak sterilize edilemeyen bu fon bolluğu; sonrasında patlayan covid-19 pandemisi ve bunun getirdiği uygulamalar, karşımıza global ölçekte bir enflasyon canavarı çıkardı. Yüksek enflasyonun şampiyon marka ülkeleri dışında, her ülkenin enflasyonu tabii “yerli ve millî”ydi. Matematik temelli sosyal bir disiplin olan iktisatta, problemin çözümüne yönelik yaklaşımlar biliniyordu; ufak tefek faz farklarıyla uygulamasına geçildi. Türkiye ise iktisat bilimine görkemli bir meydan okumayı tercih ederek, 2 yıl boyunca deneysel bir yoldan çözüm aramayı denedi; sonrasındaysa fikir değiştirerek dünyanın geri kalanına uymak durumunda kaldı. Sürecin analizini yaparken 2020 covid salgını sonrasında 2022’ye baktığımızda, 2000- 2015 arasında yılda %7.7 büyüyen dünya ticaret hacminin yarı yarıyadan fazla azalarak 2015- 2022 arasında yılda sadece %3.3 büyüdüğünü görmekteyiz.
2010’larda peydahlanan “kripto para” 2020’lerde iyice palazlanınca, para piyasalarının kompleks yapısı daha da karmaşıklaştı. Kripto, yukarıda kısa tarihini verdiğimiz uluslararası para sisteminin temel kriterlerinin tamamını sağlamayan, para demeye klavyenin varmadığı bir enstrüman. Para, tanımı gereği arkasında hukuken kabul görmüş bir varlığın ya da değerin (devlet, mal, mülk) karşılığıyken; kripto, arkasında kerameti kendinden menkul bir kavramın karşılığı.
Paranın 4 temel tanımından sadece birini (saklama-yatırım aracı) karşıladığı düşünülen; hukuksal boşluktan ve de finansal cehaletten (finansal okur-yazarlık yokluğu) yararlanılarak geniş kitlelere sunulan bu enstrüman, “gri bölge”nin de (yasal olmasına rağmen kayıtdışı olan ekonomik faaliyetler ‘kara para’ değil, ‘gri para’ olarak adlandırılmakta) gözdesi. Yüksek hacimli ABD piyasalarında, arkasında sadece mağdur insanlar bırakmakla kalmayıp, regülasyon altındaki finansal yapıları da etkileyebiliyor. Türkiye gibi dünya ekonomisindeki payı %1 olan ama Avrupa kripto piyasasında en yukarılarda yer alan bir ülke için ise ciddi bir risk ve sorun. Ülkedeki kripto pazarının bu denli yüksek hacimde olmasının başta gelen sebeplerinden biri de, “para olmayan bir para”nın finansal okur-yazarlığı olmayan geniş kesimler tarafından “para” gibi kabul görmesi, “para” sanılması.
Dijital çağ ve getirdiği hız, serbestlik ve kontrolsüzlük sadece paranın dünyadaki dolaşımını etkilemekle kalmadı; paranın “kara tarafı”nı da etkiledi, fırsat pencereleri açtı, hayallerde olmayan imkanlar sağladı. Kara parayla mücadelede otoritelerin 1.000 yolu varsa, kara para erbabının da 1001 yolu var. Yeni önlemler bulundukça karşı yöntemler geliştiriliyor.
“Kripto para”yla mertlik bir defa daha bozulunca, bundan en büyük avantajı “pis kara para” sağladı. Kripto kullanımı küresel ve yerel ölçekte kanser gibi yayıldı.
“Kripto para” piyasasının ağır abisi Bitcoin, 2009’da peydahlanmasından itibaren dördüncü yarılanmasını (bitcoin halving) Nisan 2024’te geride bıraktı. Kısa tarihine bakıldığında yüksek oynaklık (volatilite) gösteren bir enstrüman olan Bitcoin, parladığı süreçlerde spektaküler goller atan bir futbol yıldızını çağrıştırsa da, geçirdiği ani düşüşlerle yatırımcısını ciddi zararlara uğratan ve kalıcı hasarlar bırakan bir özgeçmişe de sahip. 2022 başlarında ortalama 46.458 USD olan Bitcoin’in fiyatı, yıl sonunda 16.919 USD’ye kadar gerilerken, 2023’ü 43.010 USD seviyesinde tamamladı. 2024 Ocak’ında 39.880 USD’yi gören Bitcoin, 13 Mart’ta 73.135 USD’ye ulaştı; İran-İsrail gerginliğiyle 63.520 USD’ye geriledi. Yarılanma sonrasında türlü çeşitli tahminlere konu olan Bitcoin’in, geçmiş performansıyla “nitelikli yatırımcı”nın portföyünde ne oranda yer alacağı belirsiz; ama geniş kitlelerin radarında her daim yer alacağını söylemek yanlış olmaz. Tabii yeni kazananlar ve yeni kaybedenler de olacaktır.
Ekonomiyi insan vücudu üzerinden aktarma pratiğinden yol alırsak, kripto mekanizmasının “pis kara para”ya uygulanması mali kontrolün zayıf olduğu, otoritelerin bu yapılardan beslendiği ülkelerde ortaya çıktı, gelişti ve diğer ülkelere sıçradı; tıpkı, kanserin zayıflık bulduğu organlara atlaması gibi. Orta ve Güney Amerika ülkelerinden kimileri buna en somut örnektir. Elbette bu tür sıçrama ve yerleşme, arzın sadece taleple değil, aynı zamanda ortamda da bir karşılık ve yuvalanma imkanı bulmasıyla, kamu otoriteleri tarafından da buna bir zemin oluşturulmasıyla mümkün.
Buradaki koruyucu hekimlik görevi kolluk kuvvetindedir. İstihbarat ve kolluk kuvvetlerinin erken, kuvvetli müdahalesinin varlığı hem bu girişimleri, denemeleri yokeder hem de niyetleri kurutur. Tıpkı, büyüme eğilimi gösteren benlerin alınmasının kanseri yok etmesi gibi. “Pis kara para”nın ilk etapta önlenmediğinde sıçrama yapacağı en önemli hedef yargı alanıdır. Sağlık, turizm, spor en müsait alanlardır (bedendeki metastaz karşılığı akciğer, kemik, böbrek).
Eğer ekonomide bu noktaya gelinmişse, tüm sisteme bir sıfırlama yapmaktan (resetleme) başka çare yoktur. Tabii bu çok meşakkatli, uzun, zor ve adanmışlık gerektiren bir süreçtir. Kuşkusuz tüm bu benzetmelerin ötesinde, ekonomi insan değildir; matematik temelli olarak mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimini inceleyen sosyal bilimdir; aktörlerin davranış ve etkileşimlerine ve sistemin nasıl işlediğine odaklanır.
Dijitalleşmenin nimetlerinden ve külfetlerinden etkilenen; yararlarını ve zararlarını yaşayan tüm ülke ekonomileri -birkaç izole ülke dışında-birbirlerine bağımlı, en hafif tanımla da birbirlerinden etkilenir hâldedir. Tasarruf açığı olan tüm yapılar ve aktörler (devlet, şirket, birey) refah seviyelerini arttırmak için fon kaynağına, yani finansmana ihtiyaç duyar. Fon sağlayıcılar da bedeli mutlaka ödenmiş, 400 yılı aşkın bir geçmişe sahip tecrübelerden gelen kurallar setiyle davranır.
Küresel ekonomik sistemde listenin başında gelen ilk kural, bir ülkede tanımlı-bağımsız bir adalet sisteminin ve hukukun varlığıdır. Dünyada ekonomisi sorunlu ama norm bir hukuku olan ülkeler gördüğümüz gibi, ekonomisi ortalamanın üzerinde ama hukukun bazen kağıt üzerinde kaldığı (hatta kağıt üzerinde bile kalmadığı!) ülkeler görürüz. Araştırmalar, ülkelerin refah seviyeleri ve kalkınmalarıyla hukuk sistemleri ve şeffaflıkları arasındaki ilişkinin dolaysızlığını ortaya koyar. 21. yüzyılda, bir yandan gün geçtikçe finansal sistem daha da “kompleks” bir duruma gelirken, ülkelerin refah seviyeleri arasındaki farklar kapanamaz şekilde açılmaktadır. Ekonomisinin para kanallarında sağlıklı ve temiz para dolaşımını seçen ülke ve halkların, refah sıralamasında daha üst sıralarda olacağı aşikardır. Hukukun ve adaletin yokluğunu önemsemeyen, şeffaflıktan uzak duran, bu patika üzerinden zenginleşme uman toplumları ise orta ve uzun vadede yaygın ve istikrarlı bir fakirlik beklemektedir.