1950’lerde Hamiyet Yüceses’ten Zeki Müren’e dek tüm assolistlerin ekiplerine almaya çalıştığı klarnet üstadı Saffet Gündeğer’in müzik yaşamı, caz sahnesine atılmasından sonra bambaşka bir rotaya girer. Avrupa ve ABD’de Okay Temiz’le verdikleri konserlerde ayakta alkışlanan Gündeğer, kendi ülkesinde pek bilinmez ve 1994’te huzurevinde vefat eder.
Saffet Gündeğer’in müzikle ilgili büyük bir yeteneği olduğu daha küçük yaşlarda ailesinin dikkatini çekince, hayat boyu yürüyeceği yol en baştan şekillendi. 1936’da Bandırma’nın önde gelen müzik hocalarından Saatçi Mehmet Efendi’nin kapısını çaldılar. Saatçi Mehmet Efendi, 13 yaşındaki Saffet’e ilk teorik bilgileri anlattı ve sonra onu hayatının ilk müzik aleti kemanla tanıştırdı. İlk hocasıyla 3 yıl ders gördü Saffet Gündeğer.
Kemanda çok başarılıydı, müzik hayatı boyunca zaman zaman bu enstrümandaki maharetini sergilemekten geri durmadı. Ancak askerlik çağına geldiğinde, elinde esas kariyerini yapmasına yolaçacak klarneti vardı.
Saffet Gündeğer askerliğini 2. Dünya Savaşı’nın hüküm sürdüğü dönemde Ankara’da Jandarma Bandosu’nda yaptı. O günün koşullarında tam 4 yıl süren askerlik, onun için başka bir okul oldu. Nefesli sazlara olan büyük hakimiyeti askerî birliğin dışında da duyulmuş; genç cumhuriyetin müzikal alandaki yenilik çabalarının sonucu kurulan Riyâseti Cumhur Bandosu’nun şefi Veli Kanık’ın kulağına kadar gitmişti. Veli Kanık, müzik hayatına Osmanlı döneminde kurulan ve cumhuriyetin ilanıyla Riyâseti Cumhur Mûsiki Heyeti adıyla Ankara’ya taşınacak olan Muzika-yı Hümâyun’da klarnet çalarak başlamış, Riyaseti Cumhur Bandosu şefliğine atanmıştı. Aynı zamanda şair Orhan Veli’nin babasıydı. Onun teşvikiyle Saffet Gündeğer de sınavlarını geçerek bando üyeleri arasına katıldı.
Bando günleri kendisi için yepyeni bir kapı aralamıştı. Hem klarnetteki ustalığını geliştirecek hem de Batı müziğiyle tanışacaktı. Bando resmî cenazelerde Chopin’in “Matem Marşı”yla yürüyor; verdikleri halk konserlerinde hareketli parçalarla Ankaralı dinleyicileri coşturuyor; aynı zamanda radyo programlarıyla geniş bir kitleye de canlı yayınlanan konserler veriyordu. Bandırma’daki çocukluk günlerinden halk müziğine, Balkan ve Roman ritimlerine kulak doygunluğu olan Gündeğer, Veli Kanık’tan öğrendiği Batı armonisiyle, klasik müziğin derinliğine varmıştı. En başta da Igor Stravinski’nin yapıtları kendisini derinden etkiliyordu. Ta ki önce Benny Goodman, sonra Charlie Parker ve hayatını baştan sona değiştirecek bir başka isim John Coltraine ile, dolayısıyla cazla tanışana dek. Ancak oraya gelmeden önce devam etmesi gereken bir “okul” daha vardı. 1950’lerin başında Saffet Gündeğer ismi dönemin alaturka dünyasında bilinir olmuştu. 30 Eylül 1950’de gazetelerin 1. sayfa manşetlerinde Kore’deki savaş, arka sayfalarda ise o günlerin en tanınmış solistlerinden Sevim Tanürek’in Saffet Gündeğer gibi üstatların yer aldığı fasıl heyetiyle vereceği konserin ilanları vardı.
Bando günlerinin ardından yine hocası Veli Kanık’ın önerisiyle 1952’de Ankara Radyosu’nun sınavlarına girdi Gündeğer. Bu çok yetenekli genç klarnetçinin kabul edilmeme ihtimali zaten yoktu. Radyo günlerinde Cevdet Kozanoğlu, Fahri Kopuz gibi üstatlarla biraraya gelerek makam müziğinin derinliklerine indi.
50’li yıllarda Saffet Gündeğer, Zeki Müren’den Müzeyyen Senar’a, Hamiyet Yüceses’e kadar tüm assolistlerin ekiplerine almak için peşinden koştuğu, müzik bilgisinden istifade ettiği bir isim olmuştu. Alaturka dünyasında sadece bir icracı olarak değil, aynı zamanda bestekar sıfatıyla da şöhret kazanmıştı. “Swing Kralı” adıyla bilinen caz klarnetçisi Benny Goodman’ı çoktan keşfetmişti (1987’de Gösteri dergisi için Kürşat Başar’a verdiği çok nadir söyleşilerinden birinde Goodman için şöyle diyecekti yıllar sonra: “Benny Goodman’ı dinlediğimde benim ruhum dinleniyor, büyük bir coşku duyuyorum. Alaturka bana çok şey kazandırdı ama ben caza gönül verdim”.
Gündeğer’in müzikal yaşamındaki dönüm noktası 1958’de yaptığı ilk ABD seyahati oldu. Sonraki yıllarda defalarca ziyaret edeceği bu ülkede farklı kentleri dolaştı, caz kulüplerinde epey zaman geçirdi. Be-bop akımının doğuş yıllarında cazın anavatanında Charlie Parker’ı dinlediğinde ne hissettiğini 1975’te İsveç’te bir gazeteciye şöyle aktaracaktı: “Onun yanında ben bir hiçtim!”
Bu ilk seyahatin etkileri belki de 1960 tarihli “Liman Yosması” filminde kendini gösterdi. Yönetmenliğini Şinasi Özkonuk’un yaptığı ve başrollerinde Avni Mutlugil, Aliye Rona, Işın Kaan ve Suzan Jaja’nın yer aldığı filmin müzikleri Gündeğer’e aittir. Konu gereği çok sayıda gece kulübü sahnesi olan filmde, Saffet Gündeğer de orkestrasıyla birlikte arka planda müzik icra ederken görülür. Bir yanıyla son derece oryantal ama diğer yandan alışılageldik kalıpların çok dışında swing yüklü, caz tınılı melez bir müziği vardır filmin.
Önce Ankara, 1955’ten itibaren de İstanbul Radyosu’nun kadrolu sanatçıları arasına giren, alaturka sahnesinde büyük isim yapan, yüzlerce bestesi seslendirilen Gündeğer; radyo ve konser programlarından arta kalan zamanda caz plaklarının yanısıra çok farklı coğrafyalara uzanır. Uzakdoğu müziği de radarındadır; Japon, Tibet geleneksel müziklerinde ayrı bir cevher bulur. Kendi deyimiyle “farklı farklı müzikler değişik kokulara sahip bambaşka çiçekler gibidir”, onun için ve hepsini koklamak mutluluk vericidir. Diğer yandan bir ayağı da Balkanlar’da ve Ortadoğu’dadır. “O müziğin annesidir; şarkı söylerken sanki bir kuş gibi şakır” dediği Ümmü Gülsüm’ün büyük hayranıdır. Bu sebeple yolu çok defa Kahire’ye düşer; hayranı olduğu Ümmü Gülsüm’e uduyla eşlik etme şansı da yakalar.
1970’te dinlediği bir plak ise onu çok etkiler: John Coltrane’in 1965’te kaydedilip ancak ölümünden sonra, 1968’te yayınlanan 29 dakikalık “OM” başlıklı kaydı. Anlaşılması ve dinlenmesi pek kolay olmayan bu “free jazz” klasiği, Gündeğer’i kendi ifadesiyle “şoka” uğratır. Coltrane’in standart kalıpların dışına çıkarak gezindiği modal müzik yapısı, zihninde bir kıvılcım çakmasına yolaçmıştır. Kendisinin hakim olduğu klasik musikinin makamları içinde Coltrane’in aradığı modalite halihazırda vardır. Dolayısıyla makamların içine onunki gibi bir caz tavrını yerleştirerek farklı bir müzikalitede gezinebilir, bambaşka ufuklara açılabilir. Coltrane’in aradığı, kendisinin zaten bildiği bir şeydir.
Kafasını kurcalayan bu yeni sorular, 70’lerin ilk yarısından itibaren yolunu Okay Temiz’le kesiştirir. İki müzisyen, birlikte müzikal bir yolculuğa çıkmaya karar verir. Okay Temiz, Gündeğer’in alaturka dünyasıyla sınırlı kalamayacak müzikal kıymetinin farkındadır. İskandinav ülkeleri başta olmak üzere Avrupa ve ABD kentlerinde verdikleri konserlerde Batılı caz dinleyicisi, sahnede oluşturulan kimyadan çok etkilenir. Gündeğer, verdikleri konserlerde dakikalarca ayakta alkışlanır. Saygın caz dergilerinde “wah-wah pedalı” takarak kullandığı klarneti sebebiyle “klarnet çalan Jimi Hendrix” ya da “Türk Coltrane” tanımlamalarıyla övülür.
Temiz ve Gündeğer 80’lerin sonuna kadar çeşitli zamanlarda sürdükleri birliktelikleri sonucu toplam üç plak kaydı bırakırlar geride. İlki 1974’ün Mart ayında Stockholm’de verdikleri ve bir sonraki yıl plak olarak basılan bir konserin kaydıdır. Davul ve diğer vurmalılarda Okay Temiz, klarnette Saffet Gündeğer ve kontrbasta Björn Alke’den kurulu bir üçlü olarak yaptıkları kayıt “Turkish Folk Jazz” adıyla yayınlanır. Albümün arka kapağında yer alan müzik eleştirmeni Keith Knox imzalı yazıda “3 müzisyen serbest bir uçuşa geçerken sizi de yanlarına alıp uçuruyorlar” denirken; Gündeğer’in performansı için “Saffet’in müzikal birikimi o kadar geniş ki her şekilde tecrübelerinden istediği gibi faydalanabiliyor; bu da ona inanılmaz bir özgürlüğün kapılarını açıyor” yorumu yapılır.
1976’da Okay Temiz, İstanbul’da piyanist Johnny Dyani ile “Witchdoctor’s Son” albümünü kaydeder. Bas gitarda Oğuz Durukan, saksafonda Gunnar Bergsten’in yanısıra Gündeğer de klarnetiyle yer alır albümde. Etnik caz kategorisinde bugün bir başyapıt olarak görülen albüm, yıllar içinde koleksiyoncuların iyi bir kondisyona sahip olanını bulmak için yüklü bir miktarı gözden çıkarabildikleri albümler arasına girer. En son 2019’da yeni bir baskısı yapılır.
Saffet Gündeğer’in Okay Temiz ile birlikteliklerinin tarihe kalan son kaydı ise 1982’dedir. Bu defa yanlarında kimse olmadan başbaşadırlar. Albüme farklı bir isim koymayıp sadece kendi adlarını kullanmayı tercih ederler. Albümde Okay Temiz davulun ve farklı türde perküsyonun yanında synthesizer kullanırken, Saffet Gündeğer klarnetin yanısıra ut ve kemandaki ustalığını sergiler.
Bugün Saffet Gündeğer’den geleneksel tarzda kaydettiği birkaç albüm ve 45’lik kaldı geriye. Bunun dışında isminin iyi bilindiği Yunanistan’da basılan iki plağı var. TRT arşivlerindeki kimi radyo kayıtları ile tanınmış isimlere eşlik ettiği sayısız alaturka kaydı mevcut ama, müzikal yaşamının diğer kısmında yer alan caz sahnesinde yaptığı çalışmalardan maalesef sadece 3 albüm elimizde. Ve bir de Okay Temiz’le birlikte 80’lerde TRT televizyonlarında göründükleri kimi program kayıtları.
80’li yılların sonuna kadar, çoğunlukla Okay Temiz ile birlikte çıktığı caz konserlerinin haberlerinde müzisyen kadronun tanıtıldığı satırlarda “klarnette Saffet Gündeğer” diye adı geçer. 90’lara girildiğinde sahnelerden çekilir. Birlikte sahneyi paylaştıkları Türkiye cazının mühim isimlerinden İsmet Sıral gibi, o da 1994’te hayatını kaybettiğinde hakkında herhangi bir haber çıkmaz.
Okay Temiz birçok söyleşisinde kendisinden bahsederken, “Amerika’da, Avrupa’da ayakta alkışlanıyordu. Dünya çapında büyük müzisyendi ama Türkiye’de tanıyan yoktu” diyecektir. Gündeğer’in de 1987’deki söyleşisinde yakındığı kimi şeyler vardı: “Müziğimiz fakirleşiyor. (…) Maalesef hep işin kolayına gidiliyor, eski şeyler aynen tekrarlanıyor. Yeni nesil artık eski musikiyi dinlemiyor. Nasıl dinlesin, ne dendiğini bile anlamıyor ki o eski şarkılarda. Çünkü bir değişme bir yenileşme yapılmamış, olduğu gibi bırakılmış. Ne yazık ki biz kendi sanatçımıza sahip çıkamıyoruz. Ben yurtdışında yabancılar tarafından büyük ilgi görürken kendi memleketimde kimsenin ilgilenmediğini düşünüyorum. Bunlar üzücü şeyler”.
İsminin geçtiği son gazete haberi 2014’te yayımlandı. Bandırma Yaşlı Huzurevi, masrafları karşılamadığı için kapatılmış, kız öğrenci yurduna çevrilmiştir. Huzurevinde son yıllarını geçirmiş yaşlılardan geriye kalan bazı eşyalar öğrenci yurdunun bir köşesinde oluşturulan alanda sergilenmektedir. Eski daktilo, radyo, dikiş makinesi, pikap, hesap makinesi gibi çeşit çeşit nesnenin arasında bir de en az 100 yaşında olduğu tahmin edilen, tamamıyla elyapımı, gümüşten mamul, çok özel bir klarnet vardır. 90’lı yıllarda Bandırma Huzurevi Müdürü olarak görev yapan Ekrem Eren şöyle diyecektir:
“Saffet Gündeğer eşine az rastlanır bir sanatçıydı. Burada kaldığı 2 sene boyunca her akşam yemek sonrası o meşhur klarnetini çalarak bizlere ve arkadaşlarına musiki ziyafeti sunuyordu. Huzurevinde 2 sene yaşadı ve 1994’ün Aralık ayında vefat etti. Gümüş klarnetinin huzurevinde muhafaza edilmesini vasiyet etmişti. Biz de o tarihten bu yana bu değerli klarneti sergiliyoruz”.