Kasım
sayımız çıktı

Kültürel diplomasi köprüsü uluslararası ilişkiler aktörü

ALBERT GABRİEL VE 30 YILLIK TÜRKİYE MACERASI

Albert Gabriel akademik uzmanlığı ve saha çalışmalarının yanısıra parlak bir kültürel diplomasi figürüydü. Sanat ve mimarlık tarihi eğitimi verdi; hem Fransa hem de Türkiye’nin ilgili Bakanlıklarıyla bağları vardı. Erken cumhuriyet döneminden itibaren, Türk-Anadolu kültürünün tanınmasına adanmış benzersiz bir yaşam.

Kültürel diplomasi, bir devletin, başka bir devletin vatandaşlarına tek yönlü angajmanı olan kamu diplomasisinin aksine, karşılıklı iletişim ve yakınlaşmayı amaçlayan esnek bir faaliyet alanını tanımlar. Dil eğitimi, akademik değişim programları ve sanatçı turneleri gibi etkinlikler kültürel diplomasinin geleneksel yöntemleridir. Uzun vadeli angajman gerektiren kültürel diplomasinin önşartlarından biri, taraflardan en az birinin hükümet olmasıdır.

Cografya:Diplomasi - 1
Bir zamanlar Beyoğlu’nda…

Albert Gabriel de (1883-1972) öncelikle kültür alanında faaliyet gösteren, sanat ve mimarlık tarihi eğitimi veren, arkeolojik araştırmalar yürüten bir akademisyendi. Hem Fransa hem de Türkiye’nin ilgili Bakanlıklarıyla bağları vardı. Türkiye’de Maarif Vekaleti’ne bağlı olarak İstanbul Üniversitesi’nde ders vermiş, yıllar boyunca Bakanlığa çok sayıda rapor hazırlamıştır. Fransa’da ise bir yandan akademisyen olarak Millî Eğitim Bakanlığı personeli; diğer yandan 1930’da kurduğu ve 1956’ya kadar yönettiği İstanbul’daki Fransız Arkeoloji Enstitüsü’nün müdürü olarak Dışişleri Bakanlığı ile bağlantılı kalmıştır.

19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde arkeolojik araştırmalar artarken Fransız arkeologların Bâbıali, Müze-i Hümayun ve yerel yöneticilerle yaşadıkları sorunlar sebebiyle Fransa’nın arkeolojik faaliyetinin daimî bir temsilci tarafından yönetilmesi ihtiyacı oluştu. Fransa’nın Osmanlı toplumundaki nüfuzu azalıyor, Almanlar’ın etkisi artıyordu. Türkiye’de bir Fransız arkeoloji enstitüsü kurmak planlanmış; 1880’lerden itibaren sonuçsuz kalan bazı teşebbüslerden sonra en somut teşebbüs Mütareke döneminde yapılmış; fakat Osmanlı Devleti’nin son bulması üzerine proje hayata geçmemişti. Aynı proje 1925’te tekrar gündeme geldi ve Fransa ile Türkiye arasında bir kültürel ve akademik işbirliği anlaşması kapsamında sunuldu. Türk hükümeti, esasen ülkedeki Fransız okullarının statülerini korumayı amaçlayan bu anlaşmayı imzalamaya sıcak bakmadı. Anlaşma imzalanmasa da, Darülfünun’da Fransız öğretim üyelerinin görevlendirilmesi, öğrenci ve akademisyen değişimi, İstanbul’da Fransız Arkeoloji Enstitüsü’nün kurulması gibi bazı etkinlikler, anlaşmada tarif edildiği şekilde yapılacaktı.

Fransız Dışişleri Bakanlığı’nda Darülfünun’a gönderilecek öğretim elemanlarını belirleyen büro, aynı zamanda Fransız Arkeoloji Enstitüsü projesinin doğrudan bağlı olduğu “Service des œuvres françaises à l’étranger” (Yurtdışındaki Fransız Faaliyetleri Şubesi) idi. Dolayısıyla Türkiye’ye öğretim elemanı yollanması, enstitü projesi, bunun için Albert Gabriel’in seçimi rastgele olaylar değil, belirli bir kültürel diplomasi programı çerçevesinde hayata geçirilmiş faaliyetlerdi. Fransız Arkeoloji Enstitüsü 1930’da faaliyetlerine başlamış, Gabriel’in Türkiye’deki çalışmalarının merkezi de burası olmuştur.

Cografya:Diplomasi - 5
Adana’nın Yüreğir ilçesinde yer alan Misis Havariye Kervansarayı’nın önünde…

Kültürel diplomasi mütekabiliyet ilkesine dayalı bir faaliyet olduğundan, Fransız Arkeoloji Enstitüsü’nün Paris’teki akademik birim karşılığı olarak Centre d’études Turques (Türk Araştırmaları Merkezi) 1935’te Türk dili, tarihi ve medeniyeti üzerine araştırmaları yürütmek amacıyla Paris Üniversitesi bünyesinde kuruldu. Gabriel’in bu operasyonu koordine ettiği, Paris Üniversitesi rektörünün Maarif Vekaleti’ne göndereceği mektubu bile hazırlamış olduğu anlaşılıyor.

Türk Araştırmaları Merkezi, 1935’te Fuat Köprülü’nün konferansları ile başlayarak Türk bilim insanlarının konferanslarını düzenler. 1936’da Fazıl Aykaç Türk devrimi ve Kemalizm, 1938’de Avni Başman Türkiye’de millî eğitim, Ali Muzaffer Göker ise Türk tarihinin ekonomik boyutlarını ele alan bir konuşmalar yapar; 1939’da ise Remzi Oğuz Arık, Türkiye’de müzecilik ve arkeoloji üzerine iki konferans verir. Türk Araştırmaları Merkezi’nin, İstanbul’daki Fransız Arkeoloji Enstitüsü ile ortak bir misyona hizmet ettiği, her iki kurumun da hamisi olan Paris Akademisi Rektörü Sébastien Charléty tarafından “Entelektüel Diplomasi” başlığı taşıyan bir gazete makalesinde de belirtilir. Fransa’nın entelektüel nüfuzunu genişletmek için diplomatların akademisyenlerle çalıştıklarını; Türkiye’de kurulan enstitü sayesinde Türk biliminsanlarıyla kültürel ilişkiler kurulduğunu; Türk halkını anlamanın yolunun Türkçe öğrenmekten geçtiğini belirten Charléty; yeteri kadar Fransız’ın Türkçe öğrenmediğinden de yakınır.

Cografya:Diplomasi - 3
Albert Gabriel, Ayasofya’nın tepesinde…

Kültürel diplomasinin en önemli ayaklarından biri de öğrenci değişimidir. Gabriel’in bu dönemde Türkiye’deki yüksek öğretim kurumları bağlantıları üzerinden mimarlık, sanat tarihi ve arkeoloji eğitiminde pek çok öğretim görevlisi ve öğrenciyle teması olur. Yurtdışına arkeoloji eğitimine gönderilecek Türk öğrencileri seçen kurulda görev yapar ve olabildiğince çok öğrenciyi Fransa’ya yönlendirmek için çalışır. Benzer şekilde, kurucusu olduğu enstitü üzerinden Türkiye’de araştırma yapacak genç Fransız öğrencilerin belirlenmesinde de söz sahibidir.

Gabriel, kültürel ve akademik alanda iki ülke arasında diyalogun artırılmasını sağlayan başat bir aktördür. Fuat Köprülü ve Ali Saim Ülgen ile işbirliğiyle Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanan Mimar Sinan monografisi üzerinde çalışır; Fuat Köprülü ve Reşit Saffet Atabinen’in Paris’te konferans vermesine önayak olur.

Gabriel’in pek bilinmeyen yönlerinden biri, akademik tarihçilikte 20. yüzyılın en önemli gelişmelerinden “Annales Tarih Yazımı Okulu”nun Türkiye’deki yayılmasında oynadığı roldür.

Cografya:Diplomasi - 6
Gabriel’in objektifinden Anadolu’da antik bir duvarın önünde üç köylü (üstte) ve bir Likya lahdinin önündeki çocuk (altta).
Cografya:Diplomasi - 2

1920’li yıllarda Gabriel’in Fransa’da kadrosunun bulunduğu Strasbourg Üniversitesi’ndeki meslektaşlarından Annales ekolünün kurucuları Marc Bloch ve Lucien Febvre ile arasındaki diyalog burada başlamış olmalıdır. Gabriel’in 1941’de Collège de France’a profesörlük başvurusunda, Lucien Febvre’in, Gabriel’in adaylığını destekleyen raporu ve Türkiye’deki genç akademisyenleri Annales dergisine yönlendirdiği yönündeki ifadeleri bize önemli bir kanıt sağlar. Febvre 1948’de Gabriel bağlantısıyla Türkiye’yi ziyaret edecek, konferanslar verecektir. Annales ekolünün en parlak temsilcisi Fernand Braudel, 1947’de Akdeniz üzerine ünlü tezini savunur. Onun Collège de France’a adaylığını destekleyen Gabriel, Braudel’i konferans vermek hatta çok daha uzun soluklu bir projede çalışmak üzere Türkiye’ye davet etmişse de Braudel bu daveti ziyarete çevirmemiştir.

Gabriel’in Fuat Köprülü ile ilişkisinin başlangıcı ise 1926’da Köprülü’nün dekanı olduğu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde ders vermesidir. 1935’te Paris’teki Türk Araştırmaları Merkezi’nde Köprülü’nün verdiği konferanslar; bu konferansların Gabriel’in girişimiyle Fransız Arkeoloji Enstitüsü tarafından kitap olarak basılması ve Sorbonne’da Köprülü’ye fahri doktora verilmesiyle ilerleyen bu ilişkiler, 1950’li yıllarda Köprülü’nün Dışişleri Bakanlığı görevinde de devam eder. Bu yıllarda Gabriel, Köprülü ile Braudel arasındaki ilişkiyi kurmaya çalışır. Gabriel’in, bir başka öncü Türk Annales tarihçisi Ömer Lütfi Barkan’ın Strazburg’da okumasında söz sahibi olmuş olması da muhtemeldir.

Gabriel enstitü müdürü olarak konumu ile George Dumézil, Jean Deny ve Ernest Chaput gibi parlak Fransız biliminsanlarının Türkiye’deki uzun erimli mesailerinde kolaylaştırıcı rol oynar. Yakın dostu Henri Prost’un İstanbul planında aktör olduğu, UNESCO aracılığıyla Sultanahmet Meydanı’nı arkeolojik park olarak düzenletme girişimleri olduğu görülür. 1933 Akademi Reformu’nun hazırlıkları sürerken Edebiyat Fakültesi Dekanı Fuat Köprülü ile bu konuyu boylu boyunca tartıştıkları da bilinmektedir.

Gabriel’in kültürel diplomasideki faaliyetinde, adeta Fransız Büyükelçiliği kültür ataşesi gibi hareket ettiği durumlar da vardır. 1914’ten itibaren eski aktivitesine kavuşamayan Fransız okullarının statülerinin garanti altına alınması için, Fransa Büyükelçisi Charles de Chambrun’ün girişimleriyle Gabriel de görüşmelere katılmıştır. 1939’da 2. Dünya Savaşı’nın gölgesinde enstitü faaliyetleri durma noktasına gelmişken, Gabriel’in prestijinden yararlanmak isteyen Büyükelçi René Massigli onun basınla ve entelektüel camiayla ilişkileri takip etmesini istemiştir.

Albert Gabriel akademik uzmanlığı ve saha çalışmalarının yanısıra, parlak bir kültürel diplomasi aktörüdür. Kültürel diplomasi, doğası gereği uzun vadeli bir etkinlik gerektirir. Gabriel’in bilfiil 30 yıl Türkiye’de faaliyet gösterebilmiş olması da, bu görevdeki başarısını açıklamaktadır.