Kasım
sayımız çıktı

Müziğiyle bizi biz yaptı

Yaptığı besteler, kurduğu orkestralar, düzenlediği şarkılar, çalıştığı sesler, parlattığı yıldızlar ve getirdiği yeniliklerle müzikal yakın geçmişimizin hemen her sayfasında imzası olan büyük bir müzisyen, bir beyefendiydi. Memleketin ortak hafızasının oluşmasında önemli bir rol oynadı.

Attila Özdemiroğlu, Tür­kiye’de popüler batı müziğinin temel taşla­rından biri. Adı “hafif müzik”­ken o vardı, “pop”a dönüşme evresinde yaptığı “iş”lerle sü­reci hızlandırdı. Bir anda çı­kıp hızla yok olmadı. Sessiz ve derinden ilerledi. Geri planda gibi görünürdü ama aslında hep başroldeydi. Hafif Müzik Derneği’nden ŞAT Yapım’a, dönemin neredeyse bütün mü­zisyenlerini aynı çatı altında toplayan büyük örgütlerin ku­rucularındandı. En büyük kav­gasını, telif hakları için verdi ama ne yazık ki müzik piyasa­sındaki bölünmüşlük yüzün­den bu savaşı sonlandırama­dı. Son dönemlerde memleke­tin gidişatını beğenmiyordu ve bunu her fırsatta her yerde dile getiriyordu. Sözünü sa­kınmayan, gücünü esirgeme­yen bir insandı ve her zaman doğru bildiğinin tarafında ol­du. Onu “güzel” ve özel yapan, biraz da buydu.

Attila Özdemiroğlu beste­ciydi. İyi bir besteciydi. “De­lisin”den “Pet’r Oil”e, “Atlan­tis”ten “İnsanız Biz”e mem­leketin Eurovision tarihine damga vurmuş besteler onun­du. “Firuze” ve “Sevda” gibi şarkıları, arabeske alterna­tif olarak üretti. “Rakkas”tan “Kalbim Ege’de Kaldı”ya her telden Sezen Aksu şarkıla­rıyla onu ayrı bir yere koyduk belki ama “Yedi Kocalı Hür­müz”den “Arabesk”e oyunlar ve filmler için yaptığı şarkılar, bambaşkaydı. Bunlarla, hem Türkiye’de pop müziğin gelişi­mine katkıda bulundu hem de memleketin ortak hafızasını oluşturma yolunda önemli bir görev üstlendi.

Müziğe ve hayata soldan bakardı. ’80 öncesinde Zülfü Livaneli’yi tanımamıza sebep albümlerin (“Atlının Türkü­sü” ve “Nâzım Türküsü”) dü­zenlemelerini yapan oydu; ’80 sonrasındaki en önemli iki albümüne (“Ada” ve “İstan­bul Konseri”) yapımcı olarak imza attı. Şan Tiyatrosu’nda­ki unutulmaz bir dizi Livane­li konserlerinde sergilenen şarkılar, onun düzenlemele­riyle dinleyiciye ulaştı. Yaylı­ları pop müziğe katan, onları bir senfoni edasıyla ince ince işleyen insanlardan biriydi – bir diğerini, Ergüder Yoldaş’ı, çok yakın zamanda kaybettik.

Şanar Yurdatapan’la bir­likte pek çok “iş”e imza at­tı ve bir dönem, memleket pop müziğinin beste fabrika­sı gibi çalıştı. Birlikte kur­dukları ŞAT Yapım, Sezen Aksu’dan Esmeray’a, İsken­der Doğan’dan Nilüfer’e pek çok insanı bize tanıttı. Onları, sağlam Şanar – Attila bestele­riyle ve kimi zaman ortak kul­landıkları Tuğrul Dağcı imza­sıyla ürettikleri “hafif” şarkı­larla tanıdık.

Attila Özdemiroğlu, çok iyi bir müzisyendi. Bütün enstrü­manları çalardı. Dün – Bugün – Yarın ve İstanbul Gelişim Or­kestrası, onunla büyüyen eşlik orkestralarıydı. Durul Gen­ce’den Erol Pekcan’a pek çok mühim isimle çalıştı, memle­ket popunda kırılma yaratan düzenlemelere imza attı.

Her şey bir yana, Atti­la Özdemiroğlu, bizi biz ya­pan değerlerdendi. Yukarıda söyledim, altını bir kere daha çizeyim: Şu belleksiz toplum­da, bizi bir araya getiren ortak hafızamızı, biraz da onun şar­kılarına borçluyuz. Bu kadar önemli, bu kadar güçlü bir bes­teciydi. Eksikliği, eksikliğimiz.