Günümüzde felsefeyle ilgili olan-olmayan herkes tarafından en çok atıf yapılan filozoflardan Friedrich Wilhelm Nietzsche, yaşadığı dönemdeki değişimlere tepki gösterdiği eserleri, cümleleriyle özellikle post-modernist dönemin yolunu açmıştı. Ömrünün çoğunu sağlığından yoksun şekilde geçiren Nietzsche, 25 Ağustos 1900’de bir dizi hastalıktan sonra öldü. Gerçekler ve yakıştırmalar…
Kant sonrası dönemin en önemli filozoflarından Nietzsche (1844-1900), yaşadığı dönemde ve sonrasında çokça tartışılmış ve genellikle yanlış anlaşılmış bir düşünürdü. Basel Üniversitesi’nde klasik filoloji kürsüsüne atanmış en genç (24 yaşında) öğretim üyesi olduktan sonra, zamanının önde gelen kültür adamları ve entelektüelleriyle temas etmeye başladı. Özellikle Wagner’le dostluk (düşmanlık) ve düşünsel ilişkisi olacak, Schopenhauer’in eserlerinin etkisini hissedecekti. Katıldığı 1870-71 Fransa-Prusya Savaşı ise hem onun hayata bakışını değiştirecek hem de sağlık sorunlarının başlangıcı olacaktı. 1889’de başlayan zihinsel ve fiziksel çöküşünden sonra tedavi edilmeye çalışılsa da, 1900 yılına kadar yaşadığı süre içerisinde annesinin ve kız kardeşinin refakatinde hayatını geçirdi.
En büyük filozoflardan biriydi ama sistematik bir felsefesi yoktu
Nietzsche, moderniteyle ortaya çıkan/çıkmakta olan siyasi ve bireysel/sosyal kavramları irdelerken din (Hıristiyanlık), Tanrı ve Sokrates/Platoncu felsefeye ağır eleştiriler yöneltti. Yeni ortaya çıkarttığı veya geliştirdiği kavram ve konseptler günümüzde hâlâ felsefenin önemli tartışma alanlarından olmakla beraber, Nietzsche’nin eserlerinde sistematik bir yapı ve felsefe bulunmuyordu. Yazılarının çoğu, fragmanlar halinde metafor ve ironilerle dolu aforizmalardan oluşuyor; klasik kompozisyon bütünlüğü olmayan bir eserinde vurguladığı bir kavram, hemen sonraki eserinde hiç kullanılmıyordu. Kimi zaman da hor görüp aşağıladığı bir düşünceyi ve o düşüncenin ete-kemiğe bürünmüş hâli olarak tasvir ettiği kişiyi, başka bir yerde daha olumlu bir şekilde anıyordu.
“Tanrı öldü”
Nietzsche’nin en çok alıntılanan ifadelerinden olan “Tanrı öldü”, onun Neşeli Bilim adlı eserinde, daha sonra da Zerdüşt Böyle Buyurdu’da geçer. Nietzsche burada bir gözlemini dile getirir. Doğa ve tarih bilimlerinde büyük atılımlar sonucu Hıristiyan kültürü ve inancının değerlerinin çöktüğünü ve Aydınlanma’yla beraber başka bir dönemin başladığını söyler: “Tanrı öldü”ğüne göre “tüm değerlerin yeniden değerlendirilmesi” gerekir ve bunun yerine kendi değerlerini oluşturan “üstinsan” gelmelidir.
Nihilist değildi. Ölümü/öteki dünyayı değil yaşamı olumladı
Rus romancı Turgenyev’in ortaya attığı Nihilizm (Hiççilik) o dönemde henüz ortaya çıkmış ve Nietzsche’nin dikkatini çekmişti. Yahudi-Hıristiyan kültürünün çöktüğünü iddia eden Nietzsche, yaşamı/yaşamayı olumsuzlamanın tam tersine yeni “üstinsan” hedefine ulaşmak için hayatı olumlamıştı. “Bengi dönüş” kavramıyla aynının tekrarını değil, olumlananın geri dönüşünü vurguladı. Neredeyse tüm eserlerinde, Yahudi-Hıristiyan ve Platoncu düşünce yapısının öbür/öteki dünyayı olumlayan, yaşanılan hayatı ise küçük gören anlayışına karşı çıktı; ancak hiçbir zaman dünyayı anlamsız göre bir nihilist de olmadı. Hayatı, birbirine bağlı “güç istenci”, “bengi dönüş” ve “üstinsan” konseptleriyle yeniden anlamlandırmış ve olumlamıştır.
Nasyonal sosyalizmin kurucu ideologlarından biri olmadı
Nietzsche insanları eşit gören, refah toplumunu/halkın rahatlığını hedefleyen ve zayıfı kollayan demokrasi-sosyalizm kavramlarına karşı çıktı. Ona göre yüceltilmesi gereken karakterler, “üstinsan”a örnek olarak gördüğü Alkibiades, Cesare Borgia ve Napoléon gibi figürlerdi. “Güç istenci”, “efendi/ köle ahlakı” ve “üstinsan”, nasyonal sosyalizme ilham veren konseptler olarak gözükse de Nietzsche ırksal bir üstünlük ve hatta Alman ırkının üstünlüğü ile ilgili bir vurgu yapmadı. Öjenizmi ise bir ırk özelinde değil genel insanlık için daha sağlıklı, zeki bir soy için gerekli gördü. Onun nasyonal sosyalizmin fikir babası veya ilham kaynağı olarak gösterilmesi, ablası Elisabeth Nietzsche’nin anti-semit bir Alman ırkçısı olan Bernhard Förster ile evlenmesiyle doğrudan ilgilidir. Zira Nietzsche’nin zihinsel olarak çöktüğü dönemde ve özellikle ölümünden sonra onun eserleri ve elyazmaları, bir Alman ırkçısına dönüşen ablasının kontrolündeydi. Ünlü Nietzsche Arşivi’ni kontrol eden Elisabeth Förster-Nietzsche, onun eserlerine çeşitli eklemeler yaparak, uydurduğu fikirleri ağabeyine atfederek Nietzsche’yi Hitler Almanya’sına ilham veren ideologlardan biri olarak gösterdi. Halbuki Nietzsche, ablası ve eniştesi 1887’de Paraguay’da “Nueva Germania”yı Aryan ırk için kurmak için gittiğinde onlarla hayli alay etmişti. 2. Dünya Savaşı sonrası, özellikle Doğu Bloku ülkelerinde onun Nazilere ilham verdiği yakıştırması yapılsa da, filozof Walter Kaufman bunun haksız olduğu konusunda birçok çalışma yapmış ve eser yayımlamıştır.
Nietzsche ve kadın düşmanlığı
Nietzsche özel hayatında Lou Andreas-Salomé gibi özel kadınlarla yakınlık kurdu. Yine Wagner’in genç eşi Cosima, sık görüşüp mektuplaştığı bir arkadaşıydı. Felsefi görüşlerinde dönemin erkek egemen bakışına sahip olsa da aforzimalarında kimi zaman kadınları küçük görüyor kimi zaman ise onları yüceltiyordu.
Frengiden ölmedi
1889’da kaldırıldığı İsviçre’deki klinikte, Nietzsche’ye ilerlemiş frengi teşhisi konuldu. Gençken gittiği genelevlerden kaptığı zannedilen frenginin sağlığına ciddi derecede zarar verdiği düşünülse de bugün çok büyük olasılıkla beyin kanserinden öldüğü düşünülüyor. Zira yazım şekli, yüz ifadeleri ve konuşmasıyla ilgili hatıralar frengi ile ilgili belirtiler göstermediği gibi; o dönemde ilerlemiş frengi teşhisi konmuş birinin 11 yıl yaşamış olması neredeyse imkansızdı. Bugün hekimler, Nietzsche’deki bu çöküşün ve ardından gelen felçlerle ölümün bir beyin kanseri sonucu olabileceği görüşünde.