Fransa’nın başkenti Paris’te her yıl 13 milyon turistin ziyaret ettiği, şehrin simge yapılarından Notre Dame Katedrali 15 Nisan’da çıkan yangınla sarsıldı. 850 yıllık tarihe sahip binanın çatısının tamamı çöktü ve ana kulesi yıkıldı. Yangın ve güvenlik konusunda Türkiye’nin uzman ismi olan Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç’la Notre Dame Katedrali yangınını ve ülkemizde özellikle tarihî yapılarla ilgili alınması gereken önlemleri konuştuk.
Hocam, Notre-Dame yangınında alevler 8.5 saat sürdü. Öncesi ve sonrasıyla toplamda 15 saat. Yangına müdahale neden bu kadar uzun sürdü?
Tarihî bina yangınları en zor müdahale edilen yangınlardır. Bir taraftan iç kısımda yanıcı maddenin, özellikle ahşabın olması, diğer taraftan teknolojinin günbegün yapıya uygulanamaması sözkonusu. Sadece algılama sistemi yapabilirsiniz, söndürme sistemi yapılması zordur. Bu nedenle risk fazladır. Ahşabın kavrulması, içindeki mikroorganizmalar aracılığıyla daha yanıcı hale gelmesi, tozların oluşması yangın riskini artırır. Ahşap tozları barut gibidir. Öylesine hızlı yanar ki takip bile edemezsiniz. Bu tip yangınları dünyanın en iyi itfaiyesi olsa bile kolayca söndüremez. Yangın itfaiye ile söndürülmez, yangın tasarımla önlenir, tasarımla söndürülür. Yangından önce alınacak önlemler hayatidir. Güzel bir söz vardır: “Nuh gemiyi Tufan’dan önce yapmıştır”.
Tarihî yapı yangınlarında, itfaiye gelir gelmez önce kurtarma yapar. Canlı varsa canlıyı kurtarır, daha sonra değerli eşyalar korumaya alınır. Yanmayan kısma yangın geçmesin diye su perdesi oluşturulur. Yanan kısmı söndürme, bunlardan sonra gelir. Böyle yangınlar ilk 3-4 saat içinde kontrol altına alınır. Tamamen söndürme bazen günler alır. Bu sebeple 8.5 saatte yangının söndürülmesi süresi uzun değildir. Tarihî yapı yangınlarında itfaiyeci içeri giremez, çökme ihtimali çok fazladır. İkincisi, uçaktan müdahale edemezsiniz; hem aşağıdaki itfaiyecinin çalışmasını engellersiniz hem de attığınız su buharlaşır, söndürücü etkisi azalır. Binaya da zarar verirsiniz. Alevlere dipten müdahale edilir. Üçüncüsü tarihî binalar genellikle taş veya kâgirdir, dış duvarları bulunur ve bu duvarlar dışarıdan içeriye su verilmesini güçleştirir. Bu özelliklerdeki bir tarihî bina yangınının kontrol altına alınması ve enkazdan duman çıkışına son verilmesine kadar geçen süre çok daha uzun olabilir. Özellikle iç kısımda bağdadi duvar varsa, yangının söndürülmesi çok daha uzun sürer.
Öte yandan katedralin önemli bir kısmının korunabildiği de söylendi. Sizce başarılı bir müdahale miydi?
Paris itfaiyesi özel bir itfaiyedir; Paris İtfaiye Tugayı olarak bilinir. Diğer şehirlerdekinden daha farklıdır ve oldukça güçlü, yangının nasıl söndürüleceğini, nasıl müdahale edileceğini çok iyi bilen bir ekiptir. Kurtarılan eserlerin çoğu itfaiyeciler sayesinde kurtarılmıştır. Yanmayan kısımlara yangının geçişini engellemişlerdir. Ben yangını ilk gördüğümde kule yıkılmaya başlıyordu; “şu anda itfaiyenin yapabileceği en büyük iş diğer kuleleri kurtarmak olur” demiştim. İtfaiyeciler öncelikle yanmayan kısımlarını kurtarır.
Bu yangında en büyük avantaj, çatıda başlamasıdır. Yangın yukarıya doğru ilerler; çatı yangınında en fazla aşağıya doğru yanan parçalar dökülür. Eğer itfaiyeciler o kubbenin yanında bir siper bulursa, düşen parçalara, çöken kısma biraz su sıkarsa ateşin yayılmasını önler. Nitekim öyle olmuştur ve alt kısımlar kurtarılmıştır. Müdahaleyi fevkalade doğru yapmışlardır. Şehrin altyapısının uygun olması da işlerini kolaylaştırmıştır. Notre Dame Katedrali yangınında sadece binada otomatik söndürme sistemi bulunmamaktadır, diğer kriterler uygundur.
Fransız basınında Başkan Macron’un itfaiye bütçesini kısıtladığı ve yangının uzun sürmesinin bundan kaynaklandığı yazılmıştı. Buna hak verir misiniz?
Söndürme süresi böyle bir bina için uzun denemez. Fransız basınında itfaiyenin çok başarılı iş çıkardığını belirtenler de oldu. Yangının uzun sürdüğü ve bütçe yetersizliğinden kaynaklandığı, genel olarak itfaiyeyi güçlendirmek, yatırım yolunu açmak için, iktidar sahibine baskı yapmak amacıyla söylenir. İtfaiyeler büyük yangınları bir fırsat olarak değerlendirir. Elbette her itfaiyede bazı eksikler vardır. Günümüzde dijital sistemler söndürme araç-gereçleri de hızla gelişmektedir ve yeni teknolojilere geçiş için itfaiyelerin daha fazla bütçeye ihtiyacı vardır.
Bununla beraber restorasyon sırasında yangınların çok nadir olmadığını da belirtmek lazım. Restorasyonda yangını önlemek için ne yapılabilir? Bu tip yangınlarda kalıcı zarardan kurtulmanın yolları nelerdir?
Birçok tarihî binada restorasyon sırasında yangın olmuştur. Haydarpaşa Garı, Sait Halim Paşa Yalısı, Hofburg Sarayı, Windsor Şatosu gibi önemli yapılarda restorasyon sırasında yangın meydana gelmiştir. Restorasyon çalışmaları sırasında, özellikle de kaynak ya da lehim çalışmalarıyla bağlantılı olarak meydana gelen başlangıç yangınları çok kısa süre içinde büyük hasarlara yol açan yangınlara dönüşebilmektedir. Yardıma çağrılan itfaiye güçlerine rağmen söndürme çalışmaları sadece diğer bina bölümlerine sirayet etmenin önlenmesiyle sınırlandırılmaktadır.
Restorasyon çalışmalarındaki birçok durumda dikkat ve tehlike bilinci önceden oluşturulmalı, personelin eğitilmesi gerekir. Üzerinde çalışılacak parçalar, mümkün olduğu takdirde ana parçadan sökülmeli ya da tehlike oluşturmayan başka bir alana alınarak tamir edilmelidir. Bunların zorunlu nedenlerden dolayı gerçekleşememesi durumunda, çalışmalar sadece bu konuda tecrübeli olan kişilerce sürdürülmelidir. Hareketli-yanıcı objeler, toz ve çöpler, çalışmalar sırasında o çevreden uzaklaştırılmalıdır. Sabit yanıcı bina bölümleri, örneğin ahşap duvarlar ve kapılar, çalışma başlamadan önce alevlenmeyen koruyucularla, örneğin yangın battaniyeleriyle alevlere, kıvılcımlara ve sıcak parçalara karşı korumaya alınmalıdır.
Tavanlar ve duvar çatlakları, boru geçişlerinin ek yerleri ve yarıklar çalışmadan önce yangın güvenliğini sağlamak için kapatılmalıdır. Çalışmanın yapıldığı alanın yukarısında ve aşağısında bulunan diğer alanlar; herhangi bir ısı birikiminin, kıvılcım sıçramasının olup olmadığı açısından kontrol edilmelidir. Çalışma alanı, çalışma bittikten sonra birkaç saat sonrasına kadar kontrol edilmelidir.
Restorasyon çalışmaları sırasında ortaya çıkan diğer bir problem de dışarda kurulan iskelelerden kaynaklanmaktadır. Bunlar çok sayıda tırmanma meraklısının ilgisini çeker, aynı zamanda kötü niyetlilerin, hırsızlık ya da kundaklama girişiminde bulunmak isteyenler için de kolay açılabilen ya da açık olan pencereler aracılığı ile içeriye girilmesini kolaylaştırır.
Özet olarak, restorasyon çalışmaları sırasında alevli çalışmalardan kaçınılmalı, ehil kişilere iş yaptırılmalı, söndürme cihazı ve yangın battaniyeleri bulundurulmalı, çalışmalar sürekli kontrol edilmeli ve kontrol süresi çalışma tamamlandıktan sonra da devam etmelidir.
Türkiye’de de birçok önemli tarihî eser var. Bu noktada ne durumdayız ve bunları nasıl korumalıyız?
Ülkemizde, büyük kısmı İstanbul’da bulunan, tarihî ahşap yapılar günümüzde büyük yangın riski altında bulunmaktadır ve sayıları yangınlar nedeniyle her geçen gün azalmaktadır. Balaban Yalısı, Kaptanpaşa Yalısı, Ziverbey Köşkü, Büyükada Plaj oteli, Heybeliada Halki Palas, Sait Halim Paşa Yalısı, İbrahim Tevfik Efendi Sahil Sarayı (Galatasaray Üniversitesi), Rauf Paşa Konağı (İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü Binası), Fehime Sultan Yalısı (Gazi Osmanpaşa Ortaokulu) gibi tarihî yapı yangınları son yıllarda meydana gelenler arasındadır.
Bu yapılarda ahşabın korunması için kullanılan yağlıboyalar veya yağlıboya süslemeler, yangının çok kısa sürede bütün yapıya geçmesine neden olmaktadır. Bu bakımdan tarihî yapılarda yangının çok çabuk haber alınması ve otomatik söndürme sistemlerinin bulunması hayatidir. Çoğu ahşap binada bir bölüm tutuşmuşsa, itfaiye kısa sürede gelse bile müdahale imkânı olmayabilir; çok kısa bir sürede alevler bütün hacmi kaplar ve içeri girilmesi hemen hemen imkânsızlaşır. Bu hususlar gözönüne alındığında, otomatik söndürme sistemlerine olan ihtiyaç elzem olmasına rağmen, bu tesisatlar yapıya zarar verebileceğinden ve ilave yük getireceğinden dolayı çoğu zaman her binaya uygulanmamaktadır. Bunun yerine yangının çıkma olasılığını azaltacak önlemlere ve yangının genişlemesini engelleyici sistemlere yer verilmesi tercih edilmektedir.
Ülkemizde kısmen iyi durumda olan az sayıda iyi örnek bulunmaktadır. Millî Saraylar bunlardandır. Ama saraylarda da günümüz teknolojisine göre eksiklikler vardır. Türkiye’deki en büyük eksikliklerden biri “var” denilen ama söndürme kapasitesi “yok” olan sistemlerdir. Bunu Japonya’daki, Uzakdoğu ve Avrupa’daki, Kanada’daki birçok tarihî binadaki yangın önlemlerini inceleyen ve bu konuda çalışan biri olarak söylüyorum. Galatasaray Üniversitesi, G-Mall gibi binalar, her türlü önlem “var” denilmesine rağmen yangından kurtulamamıştır. “Her türlü önlem var” denilen ama yeterli olmayan çok sayıda tarihî bina bulunmaktadır.
Katedral yangını “büyük ve etkili yangınlar”dan biri midir?
Notre Dame yangını, çok değerli bir dünya mirasının zarar gördüğü bir yangındır; ancak bu yangına etkili ve büyük yangın denemez. Sadece tarihî binaların yangın güvenliğini düşündürmüştür. Aslında hemen her ülkede bu tarz bir olay yaşandığında önce bir hareketlenme olur, ama 15-20 gün sonra tamamen unutulur. Dolayısıyla bana göre bu yangın çok değerli bir yerde çıkmıştır ama etkililiği açısından önemli olduğunu söyleyemeyeceğim bir olaydır. Örneğin bir Güzel Sanatlar Akademisi yangını gibi değildir. Geleceği etkileyecek bir tarihi yok etmemiştir. Bana göre son zamanlardaki önemli diyeceğim en büyük yangın Rio de Janerio’daki Ulusal Müze yangınıdır. Müzenin koleksiyonunda 20 milyondan fazla parça bulunuyordu. Müzede, Brezilya tarihine ait binlerce parça, Mısır’a ait çok sayıda arkeolojik eser, dinozorlara ait kemikler, 12 bin yıllık bir kadın iskeleti dâhil çok sayıda önemli ve değerli tarih belgesi bulunuyordu.
Tarihimizdeki büyük yangınlar
1870’te Beyoğlu kül oldu, 1942’de bir tarih yokoldu
Yangın felaketlerini sadece boyutlarıyla değil, yanan malzemenin tarihî önemi ve sonuçlarıyla değerlendirmek gerekir. Bu bakımdan 1870’te neredeyse Beyoğlu’nun tamamını, 1942’de ise Güzel Sanatlar Akademi’sinde (Cemile Sultan Sarayı) tarihî belge ve röleveleri yokeden yangınlar en büyükleridir.
Tarihte bilinen en büyük yangınlar, 1666 Londra yangını ve ülkemizdeki 1870 Beyoğlu yangınıdır. Aslında boyut olarak çok daha büyük yangınlar olmuştur. Fakat bu iki yangın sonuç itibariyle toplumu daha çok etkilemiştir.
Beyoğlu Büyük Yangını (Harîk-i Kebîr) olarak bilinen yangın; İstanbul’da meydana gelen en büyük yangın olmamasına rağmen, birçok değişikliğe ve yeniliğe yol açmıştır. Beyoğlu’nun yeniden yapılanması; düzenli itfaiye taburlarının oluşturulması; yangın sigortasının yaygınlaştırılması; kâgir binaların sayısının artması; Şişli, Gümüşsuyu ve Nişantaşı gibi semtlerin önem kazanması bu yangından sonra başlamıştır. Beyoğlu’nda meydana gelen yangında, Tatavla’dan (Kurtuluş) Fındıklı’ya kadar olan kısımda büyük hasar meydana gelmiştir. Yangından sonra yeniden yapılanma sürecinde, eskisine göre çok daha kaliteli taş ve döküm demir gibi malzemelerden daha sağlam binalar yapılmış, cepheleri oymalı ve heykelli bina tipleri Beyoğlu’nun hem ana caddesini hem ara sokaklarını süslemeye başlamıştır. İki üç katlı binalar yerine çok katlı apartmanlara geçilmiştir. Taksim civarındaki büyük mezarlığın Feriköy’e taşınması yangın nedeniyle ivme kazanmıştır.
Büyük Beyoğlu yangınından sonra, Beyoğlu’ndaki elçilikler, yabancı misyonlar, Levantenler kendilerine yeni bir yerleşim alanları aramışlar, bir yandan Ayazpaşa-Gümüşsuyu çevresine, öte yandan Taksim’den Şişli’ye doğru yönelmişler; Pangaltı, Harbiye ve Osmanbey civarında kâgir iki-üç katlı binalar yaptırmışlardır. Matbaa-i Osmaniye’yi kuran Osman Bey de, Harbiye ile Şişli arasında geniş bir arazi satın alarak bu arazide konak yaptırmıştır. Yani İstanbul’un yeni yerleşim alanları bu yangından sonra başlamıştır. Bu yangında İngiliz Büyükelçiliği zarar görmüş, Naum Tiyatrosu, Ermeni Patrikhanesi, Portekiz ve Amerikan konsoloslukları, Alman Hastanesi yanmıştır. Günümüzdeki Almanya Konsolosluğu binası, bu yangından sonra elçilik binası olarak yapılmıştır.
Sigortacılığın gelişmesine Beyoğlu yangını sebep olmuştur. Osmanlı Devletinde sigortacılığın yaygınlaşması, yabancı sigorta şirketlerinin faaliyete geçmelerinin başlangıcı bu yangından sonra artmıştır. Yabancı sigorta şirketleri İstanbul’da şube açmış, kentin yangın riskini gösteren haritaların çizimine başlanmıştır.
Beyoğlu’nda meydana gelen zararın yüksek olması nedeniyle Sultan Abdülaziz’e baskı yapılarak itfaiyenin güçlendirilmesi istenmiştir. Osmanlı Devleti’nde düzenli itfaiye teşkilatı Beyoğlu yangınından sonra kurulmuştur. Yangın güvenlik önlemlerini koordine etmek ve itfaiye teşkilatını kurmak üzere yurtdışından bir uzmanın davet edilmesi kararlaştırılmış, dönemin padişahı Sultan Abdülaziz’in emriyle Macaristan’dan Kont Ödön Szechenyi İstanbul’a davet edilmiştir. Kont Szechenyi iki taburlu bir itfaiye alayı kurmuştur. Sonuç olarak Türk itfaiyesinin gelişmesine bu yangın vesile olmuştur.
Bunun dışında da İstanbul’da çok önemli yangınlar olmuştur. Tatavla yangını vardır 1929’da. Bir yangının etkisi sadece yanan binaların sayısının fazla oluşuyla ölçülmez. Tatavla’nın %90’a yakını Rumlardan oluştuğu için uluslararası etkisi olmuştur. Bütün Yunan gazeteleri, İstanbul’daki Rum gazeteleri itfaiyenin kasıtlı olarak yavaş davrandığını yangını söndürmediğini iddia etmiştir. Yangının kasıtlı yapıldığı söylenirken, bir taraftan da birkaç ay sonra semtin adının Kurtuluş olarak değiştirilmesi bu yangının tartışmalarını arttırmıştır.
Bir başka büyük yangın 1933’te meydana gelen Adliye Sarayı (Darülfünun Binası) yangınıdır. Bu bina Ayasofya ile Sultanahmet arasında devasa bir binaydı. Ama önemi büyüklüğünden dolayı değildir. Yapımına Darülfünün binası olarak başlanmış, Meclis-i Mebûsân ilk toplantısını 1877’de bu binada yapmış, daha sonra Adliye binası olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yangında, icra dairelerindeki dosyalar, senetler, hukuk ve ticaret davalarına ait kıymetli evrak zarar görmüştür. Sadece bir bina yanmamış birçok kişi için hayati önem taşıyan dosyalar da yok olmuştur.
Cumhuriyet döneminde önemli yangınlardan biri de Güzel Sanatlar Akademi (Cemile Sultan Sarayı) yangınıdır. Günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olarak kullanılan Meclis-i Mebusan binasıdır. Akademi olarak kullanılırken 1942’de yandığında; sanat eserleri, tablolar, yerine konulması mümkün olmayan kütüphanedeki 12 bin değerli kitap ile talebelerin 20 senedir hazırladığı, İstanbul ve diğer şehirlerdeki tarihî binaları dolaşarak çıkardıkları röleveler kül olmuştur. Rölevelerin kopyaları alınamadığı ve rölevesi çıkarılan bazı binalar yandığı için bunlar tarihten silinmiştir. Tanınmış dünya ressamlarının tabloları, el yazmaları, mimari projeler, mobilyalar, halılar, talebelerin üzerinde çalıştıkları eserler küle dönmüştür. Bu nedenlerle Akademi binası benim için en büyük yangınlardan biridir.