Kasım
sayımız çıktı

Ulus-devletleşme sürecinde Prusya’yı Almanya yaptı…

DOĞUMUNUN 209. YILINDA OTTO VON BISMARCK

1860’lardan itibaren iç-dış ve askerî politikaları belirleyen-yöneten Otto von Bismarck, ülkesinin bir süper güç olmasını sağladı. İngiltere ve Fransa’nın aksine, parlamenter çoğulcu eğilimlere, liberallere, sosyalistlere karşı çıktı; savaş yanlısı politikalarla sosyal devlet anlayışını birleştirmeye çalıştı. Tarihî rolü hâlâ tartışılan Bismarck’ın öyküsü.

Otto von Bismarck (1815- 1898), -tarihçiler ve siyasiler tarafından olumlu/olumsuz şekilde değer­lendirilip sözleri ve icraatları hâlâ tartışılsa da- Almanya’nın birliğinin kurulmasında ve Al­man halkının bir “kultur-nati­on”dan ulus-devlete dönüşme­sinde en önemli figürdü. Uzun siyasi hayatı boyunca iç ve dış politikada farklı ittifaklar ku­rarak hem kendi siyasi gücünü hem de Prusya’nın (daha sonra Almanya) konumunu ulusla­rarası arenada yükseltmiş ve ülkesinin bir süper güç olması­nı sağlamıştı.

Tarihte_Bu_Ay_1
Almanya’nın birleş­mesinin mimarı olan Otto von Bismarck 1 Nisan 1815’te doğdu. Almanya’nın ilk şansölyesi, sos­yalistlerin Almanya vatandaşlığından atılmasını öngören bir yasa çıkarmak istemişti.

Ordunun yeniden düzenlen­mesiyle ilgili yasayı, mecliste çoğunluk olan liberal görüş­lü Alman Terakki Partisi’ne rağmen geçirmiş (1862); hemen ardından yaşanan savaşlarda Danimarka Krallığı’nı (1864), Avusturya İmparatorluğu’nu (1866) ve Fransız İmparatorlu­ğu’nu (1871) Bismarck’ın hem başbakanı hem de dışişleri ba­kanı olduğu Prusya kazanmıştı. Son zaferinin ardından Prusya, diğer Alman prensliklerini de yanına alarak Alman İmpara­torluğu (1871) şemsiyesi altında bir birlik kurdu. Aynı zamanda bu galibiyetler serisi, Prusya Kralı 1. Wilhelm’e imparator olabilmek için gereken meşru­iyeti verdi; Bismarck da bu yeni kurulan birliğin şansölyesi ve dışişleri bakanı oldu. Ulus-dev­let ve parlamentolaşma süre­cinde Bismarck liderliğinde, Britanya ile Fransa’dan farklı ve illiberal bir yol izleyen Alman­ya’nın gelecekte karşılaşacağı siyasi problemler, çoğunlukla tarihçiler ve siyasetçiler tara­fından bu “sonderweg”e (“özel yol” anlamında) bağlanacaktı.

1-Almanya’yı ve Almanları birleştirmeye çalışan ilk lider değildi

Napoléon Savaşları sırasında Kutsal Cermen İmparatoru (Al­man ulusunun Kutsal Roma İm­paratoru) 2. Franz, mağlubiyeti sonrası (1806) bu unvanından vazgeçmek zorunda kalmış, bir yerde aslında bu tacın/unva­nın Bonaparte’a geçmesinden korkmuştu. Tacın sahibi artık (milliyetçilik kavramının da ge­lişmesiyle) bu uzun isimlendir­meden ziyade “Alman İmpara­toru” olarak da anılır olmuştu. 2. Franz’ın “Alman İmparatoru” tacından feragat etmesiyle bu unvan sahipsiz kaldı.

1848 Avrupa Baharı

1848 Avrupa Baharı, Alman prensliklerini de siyasi olarak derinden sarstı. Prensliklerde kurulan meclisler, Frankfurt’ta birleşerek bir “ulusal meclis” oluşturdu. 28 Alman devletçi­ğinin imzaladığı anayasayla, Prusya Kralı 4. Friedrich Wil­helm, “Almanlar’ın İmparatoru” ilan edildi. Ancak dönemin ünlü hukukçusu Eduard von Simson ve devlet adamı Heinrich von Gagnern’in öncülüğündeki bu girişim, 4. Friedrich Wilhelm tarafından reddedildi. Reddet­mesinin farklı sebepleri vardı. Bunlardan biri, onun bu “Tan­rısal” hakkının halk tarafından seçilmiş bir meclis tarafından verilemeyeceği inancıydı. Bu hak, kendisine ancak ve ancak soyluların ve en üst düzey din adamlarının oluşturduğu bir seçiciler kurulu (elektoral kolej) tarafından tanınabilirdi. Ayrıca bu unvanı kabul etmesiyle, diğer Alman prenslikleri ve Avusturya İmparatorluğu’yla savaş çıkabilirdi.

Tarihte_Bu_Ay_3
Bismarck’ın generalden dışişleri bakanına, federal şansölyeden, avcıya, diplomata, parlamento başkanına kadar farklı rollerini gösteren 1867 tarihli karikatür.

2-Triumvirlik (3’ler erki) dönemi ve Bismarck’ın yıldızının parlaması

1858’de 4. Friedrich Wilhelm, fiziki ve zihinsel olarak tahtta yetersiz kalmaya başladı. Bu sebeple yerine kardeşi 1. Wil­helm’i naip prens olarak atadı. Bu, Prusya için “Yeni Çağ”ın başlangıcı ve reaksiyoner çağın kapanışıydı. 1. Wilhelm, abi­sinin aksine “1850 Anayasası” üzerine ant içmiş ve ardından da reaksiyoner/koyu muhafa­zakar başbakan Manteuffel’i görevinden almıştı. Ardından mecliste liberaller ve parla­mentaristlerle işbirliği yapabi­lecek isimleri başbakan olarak atadı. 1861’de tahtı resmen 1. Wilhelm olarak devraldıktan sonra, yine meclisle çalışa­bilecek fakat krala sadık bir isim aramaya başladı. O sırada Prusya Genelkurmay Başkanı Helmuth von Moltke (Osmanlı Ordusu’nun modernizasyonun­da da önemli roller oynamıştır) ve Savaş Bakanı Albrecht von Roon, Sankt-Petersburg ve ardından Paris’te elçilik yapan Otto von Bismarck ismini krala önerdiler. Bismarck’a da bu fırsatın bir daha çıkmayacağını ve başkente dönmek için acele etmesi gerektiğini belirtti­ler. Berlin’e ulaştıktan 3 gün sonra başbakan ve dışişleri bakanı ilan edilen Bismarck ile, Roon ve Moltke’nin “3’ler erki”, böylece 23 Nisan 1862’da başlamış oldu. Kral, soylular ve mecliste özellikle liberalleri dengede tutan bu üçlü yönetim Almanya’nın birleşme savaşla­rında çok önemli bir rol oyna­yacak; ancak Roon’un sağlığı­nın 1873’ten itibaren kötüye gitmesiyle bozulacaktı. Moltke ise Fransızlar’a karşı zaferiyle (1871) bir “ulusal kahraman”a dönüşecek; Bismarck da dö­nemin siyasi lideri olarak öne çıkacaktı.

Tarihte_Bu_Ay_4
Roon (ortada) ve Moltke’nin (sağda) girişimiyle Bismarck, Prusya Başbakanı olarak atanmıştı

3-“Kan ve demir” konuşmasından ordu reformuna

1862’de Prusya Krallığı için, gü­cün seçimle gelen bir meclisle paylaşılması çok yeni bir tecrü­beydi. Her ne kadar Kral 1. Wil­helm İngiliz tipi bir parlamen­ter monarşiye özense de, kimi yerlerde meclisi bir engel ola­rak görüyordu. Özellikle diğer Alman prenslikleri arasından askerî gücüyle sıyrılmış olan Prusya’nın, orduda bir reorga­nizasyona gitmesi kaçınılmaz­dı. Bunun için meclise getirilen yasa, ordunun bütçesinin ve asker sayısının artırılmasından zorunlu askerliğin süresinin uzatılmasına kadar çok yönlü bir düzenleme getiriyordu. Ay­rıca meclisle imparator arasın­da, subayların sadece soylular­dan değil sıradan vatandaşlar arasından da seçilmesiyle ilgili bir çekişme vardı.

Başbakan atanan Otto von Bismarck, 30 Eylül 1862’de par­lamentoda ünlü konuşmasını gerçekleştirdi: “Viyana Kon­feransı’nda belirlenen Prusya sınırları, sağlıklı bir devlet yaşamı için uygun değildir. Zamanımızın büyük sorun­ları konuşmakla ve çoğunluk kararlarıyla çözülemez -1848 ve 1849’daki büyük hata bu idi-; bilakis çelik ve kanla çözülebilir.” Bu konuşmanın ardından Bis­marck ipleri eline alacak, Roon ve Moltke’yle birlikte “ordu reformu”nu gerçekleştirecekti.

4-Sosyal devleti kurup güçlendiren Bismarck, sosyalistlere karşı acımasız bir liderdi

Otto von Bismarck, “Junker” denilen toprak sahibi ve çeşitli ayrıcalıklara sahip bir aileden gelmekteydi. Hem yurtdışın­da elçilik döneminde hem de ülkesindeki siyasi kariyerinin başlangıcında, sanayileşmenin getirdiği sosyal ve ekonomik problemleri gözlemlemiş; bunların getireceği toplum­sal kırılmalara karşı bir dizi önlem alınması gerektiğini öngörmüştü. Siyasi iktidarını artık sağlamlaştırmış olduğu 1880’lerde, modern anlamda sosyal devletin temelini oluş­turacak yasaları sırayla geçir­di. 1883’te sağlık sigortasına dair yasayı, 1884’te işyerinde bir kaza gerçekleşmesi duru­munda malul duruma düşen işçiyi maaşa bağlayan başka bir yasayı, 1889’da da bir tür emekli sandığı kuran yasayı meclisten geçirdi. Temel amacı, sanayi ve tarım işçileriyle imparatorluk arasındaki bağları güçlendir­mekti. Diğer amacı ise, siyasi rakipleri olan sosyal-demokrat ve sosyalistlere destek veren tabanı onlardan koparmak­tı. 1890’a kadar sosyalistlere karşı olan yasakları genişletti; sosyalist dernekler-partiler kapatıldı ve tekrar kurulmaları yasaklandı.

Tarihte_Bu_Ay_2
Hamburg’da bulunan 34 metrelik Bismarck heykeli de şu sıralar Almanya’da tartışma konusu. Liberaller “Alman sömürgeciliğinin simgesi” gördükleri anıtı kaldırmaya çalışıyor.

5-Gözden ve güçten düşme: Koyduğu yasaklar kendi sonunu da getirecekti

Bismarck, siyasi kariyeri boyunca farklı rakiplere karşı farklı siyasi partilerle ve grup­larla işbirliği yaptı. Örneğin ulus-devletin egemenliğine karşı bir sorun teşkil ettiğini düşündüğü Katolikler’e ve on­ları temsil eden Merkez Parti’ye karşı politik hayatının başla­rında liberallerle işbirliği yaptı (kulturkampf). Daha sonraki dönemde ise sosyalistlere ve sosyal demokratlara karşı Mer­kez Parti’nin desteğini alamadı. 1888’de yeni imparator 2. Wil­helm, Bismarck’ın dış politika­sından memnun olmadığı için ve kendisini by-pass edebilecek bir figür olduğunu düşün­düğünden onu zayıflatmak istemekteydi. Aynı yıl Bismar­ck, sosyalistleri Alman vatan­daşlığından çıkartacak yasayı meclisten geçirmeyi denedi ama başarılı olamadı. 1890’da ise “Anti-Sosyalist Yasa”nın kaldırılması için yapılan oyla­maya 2. Wilhelm dolaylı olarak destek verdi ve böylece bu yasa 12 yıl sonra rafa kaldırıldı. Parlamentodaki bu mağlubi­yetle ve hemen ardından genel seçimlerde Almanya Sosyalist İşçi Partisi’nin ezici zaferiyle iyice zayıflayan Bismarck’ın şansölyelik kariyeri, imparato­run Leo von Caprivi’yi bu göreve atamasıyla sona erdi.

Tarihte_Bu_Ay_5
Bismarck, Papalık ve Almanya’daki Katolik kurumlara karşı da bir mücadele başlatmıştı.