Burgonya Dükü Filip’in emrinde “astığım astık, kestiğim kestik” davranan hırslı komutan Von Hagenbach, ayaklanan İsviçreliler tarafından yargılanıp idam edilmiş. Elbette kendisi ilk savaş suçlusu değil; mahkum edilen ilk savaş suçlusu. Tabii çok korkunç günahları var ama, bildiğiniz gibi savaş suçu ancak savaşı kaybettiğinizde suç oluyor!
Peter von Hagenbach yani Hagenbachgiller’in Peter, eğer aklımda yanlış kalmadıysa tarihimizin ilk savaş suçlusu. Kendisi esasen düşük seviyeden bir soylu. Bu tabii yüksek seviye soylulara göre daha soysuz olduğu anlamına gelmiyor; sadece “ataları yeterince şerefsizlik yapıp daha geniş topraklara hakim olamamış; daha dişli gördüğü, yenişemediği diğer üst seviye soyluların emrine girmiş” demek diye biliyorum. Ancak kendisi hırslı bir şahıs; öyle 657’ye tâbi Habsburg hanedanı komprodoru olarak kalmak niyetinde değil gibi geliyor bana. Hâtta “Ben anne tarafından Belmont çocuğu sayılırım, Burgonya Dükalığı bize sahip çıksın” falan da diyor; yetmiyor Burgonya dükünün Lüksemburg seferine de Belmont Ağası olarak katılıyor. Sürekli bir yaranma çabası anlayacağınız. Yani ne bileyim, Lüksemburg seferine Burgonya Dükü Filip zaten kaç kişiyle gitmiştir ki? Zaten aklımda kaldığı kadarıyla Lüksemburg hanedanı tükeneyazınca, son Lüksemburg düşesi ülkeyi parasıyla sattıydı, Filip de kendi malını almaya gittiydi. Ha kuşatma falan olmuştur ama, yine de pek kimsenin burnunun kanadığını sanmam.
Bizim Hagenbachgillerin Peter’e dönecek olursak… Onun bu sefer sırasında dükün matarasını taşımak falan gibi yeterlilikler gösterdiğini söylemek mümkün tabii. Umduğunu bulamamış olacak ki, tarih sahnesine birkaç yıl sonra -1450’lerin başında galiba- Basel şehrinden bir bankeri rehin alıp fidye isteyerek çıkıyor. Sözkonusu banker basbayağı Habsburgların mültezimi, öyle Banker Bilo falan değil yani. Tabii Peter’in bağlı olduğu Filip, olayı öğrenince durduk yere bu herif yüzünden hem Habsburglarla hem de Basel’le papaz olmak istemiyor, anında serbest bıraktırıyor.
Tabii nasıl ki 1950’ler deyince Chuck Berry’yi anmadan geçemiyorsak, 1450’ler deyince İstanbul’un fethini anmamak olmaz. İstanbul’un fethinin ardından bu Burgonya dükü, top meselesine ilk uyanan Batılı hükümdar oluyor. Hemen Osmanlıları örnek alarak onlarınki gibi bir topçu birliği kuruyor, Osmanlıların kullandığı gibi yekpare toplar döktürüyor falan; bu bizim Peter’i de topçuların başına ikinci kumandan atıyor. Bizim kuntiz de, bir yandan Filip’in oğlu Charles’a yanlıyor, ağzından girip burnundan çıkıyor, genç oğlanın akıl hocalığını kapıyor. Eğer aklımda yanlış kalmadıysa bu genç veliahta yönelik bir suikast planını engelliyor falan ama, onu da kesin kendi planlamıştır diye düşünmeden edemiyorum.
Genç veliaht Charles, babası henüz yaşarken tahta çıkınca da Allah bizim Peter’e “yürü ya kulum” diyor. Charles’a isyan etmek isteyen Liege ve Dinant şehirlerini topa tutuyor; isyanı bastırınca da sonunda muradına erip şövalye ilan ediliyor ve vekilharçlık görevine getiriliyor. Peter ilk iş olarak o dönem hayli güçlü yerel idareleri, loncaları, esnaf ve sanatkar odalarını, taksiciler odasını falan kaldırıyor; gümrük vergilerini arttırıyor, yeni vergiler salıyor, özel tüketim vergisi getiriyor, halkın ümüğünü sıkıyor. İtiraz edenlere ibret olsun, “bak bakalım bir daha itiraz edebilecekler mi” diye de muhalefet eden üç kişiyi sallandırıyor. Bu baskıcı rejimin sonunu getiren ise isyan ederek ayaklanan İsviçre kantonları oluyor; bunlar ayaklanmakla yetinmeyip Peter’in ofisini basıp herifi tutukluyorlar. Habsburgların da arkalamasıyla bölgedeki tüm kontların, serbest şehirlerin falan temsil edildiği bir mahkeme kuruluyor. Peter kendisini, “ne yaptıysam dükalığın emirlerini yerine getirmek için yaptım” diyerek savunuyor ki, aslını isterseniz, bizim Charles’ın Peter’in yıllar süren görevi esnasında astığı astık, kestiği kestik bir denyo olarak hüküm sürdüğünden haberinin olmaması imkansız gerçekten de. Ancak bu savunma işe yaramıyor, “sen şövalye ilan edilmiştin, şövalye yasadışı emri uygulayamaz, yasadışı vergi salamaz, o yüzden suçlusun” diyorlar; önce şövalyeliğini elinden alıp sonra da kendisini idam ediyorlar. Peter de tarihe dünyanın ilk savaş suçlusu olarak geçiyor.
Elbette kendisi ilk savaş suçlusu değil; yargılanan ve mahkum edilen ilk savaş suçlusu. Misal, benim aklıma ilk gelen Roma ve Kartaca arasındaki savaş. Bu savaşta Romalılar savaş suçu işlemiş midir? Eh, herhalde. Tabii şimdi “o zamanlar kurallar yoktu, sonradan koyduk” diyenler olabilir. Velev ki olaydı; kim yargılayacaktı Roma’yı? Kartaca… Kartaca mı kalmış; adamlar tanık bile bırakmamış. Savaş suçu, anlaşılan o ki, savaşı kaybettiğinizde yargılanmanıza konu olan bir suç türü. Yani sanki en büyük savaş suçu, savaşı kaybetmek gibi bir şey. Kalpler nasıl hissederse hissetsin, gönlünüzden ne geçerse geçsin, kazananı yargılayamıyorsunuz. Ha, “vicdan mahkememizde yargıladık” falan derseniz o da belki.