Yaz Oyunları, 100 yıl aradan sonra tekrar Paris’e dönüyor. Daha önce 1900 ve 1924’te olimpiyatların düzenlendiği Paris; sporun şahikasına 3 defa evsahipliği yapan Londra’dan sonra bu onurun bahşedildiği ikinci şehir olacak. Paris 2024 Olimpiyatları, tarihte cinsiyet eşitliğinin sağlandığı ilk olimpiyat organizasyonu olma özelliği taşıyor.
Bu sene 26 Temmuz’da başlayacak Paris 2024, tarihte cinsiyet eşitliğinin sağlandığı ilk Olimpiyat Oyunları olarak anılacak. 1896’da düzenlenen ilk modern olimpiyatta kadınlara izin verilmediği, katılmak isteyenlerin önüne engeller dikildiği düşünülürse; hem katedilen yola sevinmemiz hem de bunun bu kadar uzun sürmesi üzerine düşünmemiz gerekir.
1896’da Atina’da maraton koşmak isteyen kadın sporcu Stamata Revithi olimpiyat köyüne geldiğinde, yetkililerin eli-ayağı birbirine karışmıştı. 30 yaşındaki kadına izin çıkmamış, o da yarışmanın ertesi günü parkuru kendi kendine tamamlamıştı. Oyunlar tarihinin ilk sivil itaatsizlik eylemi sayesinde 1900’de düzenlenen ikinci olimpiyatta kadınların önü açılmıştı. Paris’teki organizasyonda bütün branşlarda sadece 22 kadın boy göstermişti. Zira başlangıçta kadınlar için “uygun görülen” sadece 4 dal vardı.
Paris 1900
Atina’dan sonra 2. olimpiyat Paris’teydi. Aslında modern oyunların babası Baron Pierre de Coubertin’in dileği gerçekleşse, Fransa tarihin ilk olimpiyatını 1896’da düzenleyecekti. 23 Haziran 1894’te Sorbonne Üniversitesi’nde Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ni kuran Coubertin, başkanlığı Yunan Demetrius Vikelas’a bırakmıştı. Delegeler, ilk organizasyonu düzenleme onurunu, oyunların anavatanı Yunanistan’a bahşetti.
Vikelas, 1896 Atina Olimpiyatları’ndan sonra koltuğunu Coubertin’e devretmişti. Fransız aristokratın doğduğu şehirde düzenlenen 1900’deki ikinci olimpiyat biraz sahipsiz kalmıştı. Bir organizasyon komitesi yoktu. Hangi yarışmaların resmî, hangilerinin gösteri amaçlı yapıldığı da biraz muammaydı; bu konu sonradan da karara bağlanamayacaktı. “Güvercin vurma”, balıkçılık, atla yüksek ve uzun atlama, balonculuk, kriket, kroket, otomobil ve motosiklet yarışları, sadece 1900 Paris’te rastlanan etkinliklerdi. Oyunlar, 1900 Dünya Ticaret Fuarı’nın bir parçası olarak görülmüş, organizasyonun geleceğinden endişe duyulmuştu. Coubertin yıllar sonra olimpiyatların yaşamasının mucize olduğunu söyleyecekti. Katılımcı sayısı da tartışmalıydı. Başta kabul edilen görüşe göre 997 sporcunun boy gösterdiği organizasyonda 720 kişi Fransızdı ve 85 spor etkinliği bulunuyordu. 2021’de Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) verilerini güncelliyor, Paris 1900’te 95 müsabakada 1.226 kişinin sahne aldığını kabul ediyordu.
Eyfel’in gölgesi altında 14 Mayıs’ta başlayan heyecan 28 Ekim’e kadar sürdü. Pazar günleri yapılacak yarışmalara izin çıkması, bir anda ortalığın karışmasına neden oluyor; kararı özellikle Amerikalılar protesto ediyordu. Katoliklerin ibadet gününde nasıl başka bir şey yapılabilirdi?
Osmanlı Devleti’nin katılmadığı organizasyonun en başarılı ülkesi Fransa’ydı. Madalya yerine birçoklarına kupa verilirken, profesyonellerin katıldığı eskrim müsabakalarında kazanan Albert Robert Ayat, birincilik ikramiyesi olarak ayrıca 3 bin Frank kazanmıştı.
Alvin Christian Kraenzlein, 60 metre, 110 metre engelli, 200 metre engelli ve uzun atlamada 1. olarak, tek olimpiyatta 4 zafer kazanan ilk sporcu olmuştu. Uzun atlamayı 1 santimle kazanan Kraenzlein, Amerikalı takım arkadaşı Meyer Prinstein’ı kandırarak başarı yolundaki her yolun mübah olduğunu dünyaya hatırlattı. 2 atlet seçmelere katıldıktan sonra Pazar günü yarışmama konusunda anlaşmışlardı. Yahudi olan Prinstein anlaşmaya uyarken, Hıristiyan Kraenzlein piste çıkıp rakibinin derecesini 1 santimle geçti. Müsabakadan sonra çıkan münakaşada, tevatüre göre Prinstein’ın yumruğu muzaffer rakibinin suratında patlamıştı.
Oyunların sembolü olan maratonu, evsahibi ülkeyi temsil eden Michel Théato kazanırken, tartışmalar yıllarca sürecekti. Amerikalı atletler geçilmediklerini ve Fransızlar’ın kestirme yolları kullanarak birinci geldiklerini söylemişlerdi. Amerikalılar çamurlu bir şekilde finişe gelirken, Fransızlar’ın yarışı tertemiz bitirmesi hakikaten dikkati çekmişti. Yıllar sonra yarışın galibi Théato’nun Fransız değil Lüksemburglu olduğu ortaya çıkacaktı. Lüksemburglu çocuk, Paris’te bir fırıncının çıraklığını yaparken, yaşadığı ülke adına yarışıp maratonu kazanmıştı. Fransızların millî marşı Marseillaise, aslında bir Lüksemburglu için çalınmıştı.
Eşi Hermann ve yeğeni Bernard’la yelkende 1. olan Hélène de Pourtalès, olimpiyatlarda boy gösteren ilk kadın oldu. ABD’de doğan İsviçreli kontes, zafere ulaşan takımın bir parçasıydı. İngiliz tenisçi Charlotte Cooper ise tek kadınlarda mutlu sona ulaşarak ferdî olimpiyat madalyası alan ilk kadın olarak tarihe geçti. Cooper ayrıca karışık çiftleri de partneri Reginald Doherty ile birlikte kazanmıştı.
Paris 1924
1924’te dünya sporunun zirvesi yine Paris’ti. Olimpiyatlar 24 yıl sonra bir defa daha Baron Coubertin’in şehrine geliyordu. 4 Mayıs’ta başlayan organizasyon 27 Temmuz’da noktalandı. Resmî açılış töreni 5 Temmuz’da yapılan organizasyon beklenen gişe başarısını sağlayamamıştı. Yaklaşık 10 milyon Frank harcanan olimpiyatları izleyen 60 bin kişi yüreklere biraz su serpse de, 4.5 milyon Frank kadar zarar vardı.
1.000’e yakın gazetecinin izlediği spor bayramında 44 ülke buluşmuştu. Olimpiyat mottosu citius, altius, fortius (daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü) ilk defa o zaman kullanılmaya başlandı. Amerikalı Johnny Weissmuller, yüzmede 3 altın alıp Hollywood’a transfer olacaktı. Tarzan filmlerinin unutulmazı ününü Paris’e borçluydu. Yüzmede üçüncü olan Gertrude Ederle ise 2 sene sonra Manş’ı aşan ilk kadın olarak tarihe geçecekti; üstelik kanalı geçen en hızlı erkekten 2 saat daha hızlıydı! (çocukluğunda geçirdiği kızamıktan işitme güçlükleri yaşayan Ederle 1940’larda tamamen sağır olacak ve hayatını sağır çocuklara yüzme öğretmeye adayacaktı). Sporcular ilk defa olimpiyat köyünde kaldılar. 100 metrede altın madalya kazanan İngiliz Harold Abrahams ile 400 metrede 1. olan İskoç misyoner Eric Liddell tarihte yerlerini alacak; ikisinin yıllar sonra (1981) “Ateş Arabaları-Chariots of Fire” adıyla beyazperdeye aktarılan öyküsü gözleri dolduracaktı. ABD’nin tüm altınları topladığı tenis ise 1988’e kadar oyunların mönüsünde yer almayacaktı. Fransa 1924’ün asıl kahramanları ise Finlandiyalı atletlerdi. Paavo Nurmi 5, takım arkadaşı Ville Ritola 4 altın madalya kazanmıştı.
PARİS 1924
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk olimpiyat macerası…
Paris 1924, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 41 sporcuyla temsil edildiği organizasyondu. Kafilemiz 19 futbolcu, 11 atlet, 5 güreşçi, 3 bisikletçi, 2 halterci ve 1 eskrimciden oluşuyordu. Kafile başkanı Galatasaray’ın kurucularından Ali Sami Yen’di. Kurtuluş Savaşı sonrasında tanınma mücadelesi veren ülkeyi yönetenler, bu organizasyonu önemli bir fırsat olarak görüyordu. “Olimpiyatlara katılmaya ne gerek var?” diyen çatlak seslere kulak verilmiyor, kıt kaynaklar seferber ediliyordu. Paris 1924’e katılım için resmî davet 20 Şubat 1923’te gelmiş, cumhuriyetin ilan edilmesinden hemen sonra 2 Kasım 1923’te de Türkiye Millî Olimpiyat Cemiyeti ilk toplantısını yapmıştı. Ancak futbol, güreş, atletizm, eskrim ve bisiklet dallarında boy gösteren Türkiye, madalya alamayacaktı.
Aslında bu toprakların olimpiyat serüveni 1908’de başlamıştı. Londra’daki organizasyona özel izinle katılan Aleko Mulos, adını kitaplara yazdırmıştı. İstanbul’a gelen Coubertin, Selim Sırrı’dan (Tarcan) bir olimpiyat komitesi kurmasını rica etmişti; bu, ancak 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra kurulabilecekti.
1912 Stockholm Olimpiyat Oyunları öncesinde gazetelere ilan veren Selim Sırrı Bey, sporculara bu organizasyona katılma çağrısında bulunuyordu; ancak bir sorun vardı: Hazine’den ödenek verilmesi imkansızdı; katılmak isteyenlerin kendi imkanlarıyla gitmeleri gerekiyordu. Robert Kolej’li Vahram Papazyan ve Mıgırdiç Mıgıryan, Selim Sırrı’nın desteğiyle İsveç’in başkentinde yerini alacaktı. Mıgıryan varlıklı bir aileden gelirken, Papazyan’ın parasını denkleştirmek için Arnavutköy’deki Rum Tiyatrosu’nda bir piyes sahnelenmişti. Stockholm’de, olimpiyata katılan her ülkenin bayrağı vardı; Osmanlı bayrağı dışında! Buna tepki gösteren atletlerden Papazyan, soluğu elçi Ahmet Bey’in yanında almıştı. Sefir, muhtemelen bir Ermeni’nin vatanını bu kadar sevmesine inanamıyordu. Atletizmin 5 disiplininde sahne alan Mıgıryan, sağ ve sol elle gülle atmada 7., bildiğimiz gülle atmada 19. olmuştu (sadece Stockholm’de düzenlenen etkinlikte sporcular 3 defa sağ, 3 defa sol elleriyle gülle atmışlar, iki elleriyle yaptıkları en iyi derecenin toplanmasıyla sıralanmışlardı). 800 ve 1.500 metrede yarışan Papazyan ise dereceye girememişti.
Olimpiyattan sonra bir tartışma da yaşandı. Selim Sırrı’nın “26 ülkenin en seçkin çocukları oradaydı, bir tek bizden kimse yoktu” yazması üstüne tepki gösteren arkadaşı Şavarş Krisyan, kendisine Marmnamarz (Beden Eğitimi) dergisinde cevap veriyor; bu atletlerin Osmanlıları temsil ettiklerini, üzerlerinde Osmanlı hilali olduğunu, Osmanlı sporcuları olarak alkış topladıklarını vurguluyordu.