Boston’ın uluslararası gurur kaynaklarından Globe gazetesi, 2002’de Katolik Kilisesi’nin 34 yıldır süren çocuk tacizi skandallarını, adliyenin, bazı avukatların, hemşehrilerin ve tabii kilisenin sıkı engellemesine rağmen ortaya çıkarmıştı. Film, bu gerçek hikayeyi, gazetecilik dersleri eşliğinde sunuyor.
Birleşik Devletler’in doğu kıyısının entelektüel kenti Boston’ın birkaç özel simgesi var: Basketbol takımı Boston Celtics, beyzbol takımı Red Sox, Harvard Üniversitesi, MIT, Wellesley College ve 1872’den beri yayınlanan Boston Globe gazetesi. WASP (Beyaz, anglo-sakson, protestan) nüfus ile Katolik İrlandalı göçmenlerin de kenti olarak bilinen Boston, 2015 yapımı Spotlight filmi ile gündemde.
‘Spotlight’, Boston Globe’un özel haber-araştırma biriminin adı. Gazetenin bir parçası ama editoryal olarak bağımsız bir birim. Yani işleyeceği konuları kendi seçiyor, çalışmalarını tamamlayınca sonucu yazı işlerine ulaştırıyor. Yazı işleri müdürü “Spotlight’ın başarısı da zaten buradan kaynaklanıyor,” diyor yeni gelen genel yayın yönetmenine. Bir haberi çıkarmak için dört kişilik Spotlight ekibinin iğneyle kuyu kazmasını izliyoruz filmde. Haberin doğrulanması (cross checking) ve gerekli belgelerin ele geçirilmesi işlemleri de yaklaşık bir buçuk yıl sürüyor. Gazeteci haber yaparken, haberin sadece olgusal yanına, kahramanına ya da mağduruna değil, sürecin tümüne, yani sisteme bakıyor, onu da teşhir edip sorguluyor.
Konu Katolik Kilisesi rahiplerinin çocuklara yönelik cinsel taciz vakaları ve kilise yönetiminin bu konudaki suç ortaklığı. Üstelik olaylar 34 yıldır sürdüğü halde, bu süre içinde bilgi sahibi olan çok sayıda yetkilinin, avukatın, kişinin, hatta mağdurun sessiz kaldığı bir süreç.
Bugün Boston Globe’un internet sitesinde, 6 Ocak 2002 tarihinde yayına başlayan Katolik Kilisesi çocuk tacizleri haberlerini, filmin ayrıntılı öykü ve künyesini ayrı bir bölümde bulmak mümkün. Bu haberler Boston Globe’a 2003 yılında “Kamu Hizmeti” dalında Pulitzer ödülü kazandırdı. Globe, 1966’dan bu yana ABD’nin en önemli, en prestijli gazetecilik ödülü olan Pulitzer’i 23 kez kazanmış. Film, son bir yıl içinde birçok uluslararası festivalde açılış filmi olarak gösterildi, Oscar dahil birçok önemli ödüle aday oldu.
Film birkaç açıdan önemli: Gazetecilik/habercilik teknikleri, patron, genel yayın yönetmeni, bölüm sorumlusu, muhabirler ve haber kaynakları arasındaki ilişkiler, kilise gibi bir kurum hakkında haber yaparken, adliye ve yerleşik düzenin suçluları koruyan kanatları… Gazeteciliği ana konu olarak ele alan diğer filmlerden (mesela Citizen Kane, Under Fire, The Truman Show, All the President’s Man ya da Mad City) önemli bir farkı var Spotlight’ın: Muhabir/gazeteci kahramanlaştırılmıyor, sahneye esas olarak gazeteci/ muhabir değil, gazetecinin ya da haber bölümünün çalışma yöntem(ler)i çıkıyor.
Bu ekibin iğneyle kuyu kazar gibi yaptığı türden araştırmacı gazetecilik (investigative journalism) artık ne yazık ki ABD’de ve Batı Avrupa’da eskisi kadar yapılmıyor, yapılamıyor. Maliye, sanayi ya da ticaret alanında dev yatırımları ve faaliyetleri olan holdinglere bağlı olan medya kuruluşları, siyasi ve iktisadi iktidar odaklarının olumsuzluklarını haber olarak işleyemiyor, okura yansıtamıyor. Çünkü Boston Globe, Katolik Kilisesi’ndeki çocuk tacizleri skandalını ortaya çıkardığında, gazetecilikten başka bir iş yapmayan New York Times’ın medya mülkiyetindeydi. 2013’ten bu yana ise Boston Red Sox ile İngiltere’deki Liverpool futbol klübünün de sahibi John W. Henry’nin mülkiyetinde. Henry’nin gazetesi artık kilise ya da adalet mekanizması hakkında haber yapabilecek durumda değil. Keza ABD’nin diğer önemli ulusal gazetesi Washington Post da 2013 yılında Amazon.com’un sahibi Jeff Bezos’un mülkiyetine geçti. Batı Avrupa’da da eskiden sadece gazetecilik faaliyeti yapan şirketlerin sahip olduğu büyük gazetelerin (Le Monde, Liberation, The Times...) çoğu son 10-15 yıl içinde ya büyük medya holdingleri ya da dev mali-iktisadi holdingler tarafından satın alındı. Medya mülkiyeti editoryal bağımsızlığı büyük ölçüde kısıtlıyor.
Çocuk tacizi skandalını ortaya çıkaran Spotlight ekibi döneminde, Boston Globe’un yöneticisi Ben Bradlee Jr. idi. Onun babası ise meşhur Watergate skandalını ortaya çıkaran Washington Post’un yazı işleri müdürü idi. Bugün dünyada da, Türkiye’de de gazeteler, radyo ve televizyonlar, artık büyük bir yönetim mekanizmasının parçası haline geldiği için, genellikle askerî, siyasi, ekonomik ya da ideolojik iktidarın sözcüsü gibi yayın yapıyor.
Filmi, Doğulu, Müslüman ya da Türkiyeli gözü ve duyarlılığı ile izleyince ilginç koşutluklar bulmak mümkün. Benzerlikler, kuşkusuz gazetecilik/habercilik teknikleri ve yöntemleri ile ilgili değil. Çünkü filmde sergilenen/ anlatılan meslek gazetecilik ise, bizde burada o meslek icra edilmiyor zaten. Zira filmde, muhabirlerin üstlerinden ne kadar bağımsız olduğunu, bir habere mali açıdan ve zaman boyutunda ne kadar miktar/süre ayrıldığını görüyoruz. Ama mesela çocukken Katolik Kilisesi’nde tacize uğrayanların büyüdüklerinde geçmişlerini anlatırken sarfettikleri cümleler, bizdeki Takva filminde de pek güzel betimlenen “kul-Tanrı” ya da “kul-ibadethane” bağımlılığını çağrıştırıyor.
Gelelim günümüz Katolik Kilisesi’ne. Yeni Papa 1. Francis’in kendisinden önceki papalara oranla bazı konularda daha cesur ve açık bir tutum benimsediği bilinen bir durum. Bugüne dek çocuk tacizi konusuna göz yuman Vatikan’a karşı tavrını ise, soruşturma ve suçluları cezalandırmaktan yana olması ve tacize uğramış mağdurlarla biraraya gelmesi ile ortaya koyuyor.
Filmde ayrıca Boston Globe’a yeni atanan genel yayın yönetmeninin ‘Yahudi’ olması, kentin önde gelenleri arasındaki muhabbetlerde buna vurgu yapılması da yansıtılmış. Keza Spotlight ekibinden bir muhabirin Boston’da doğmuş olmasına rağmen Portekizli olması, gazeteci dostu sıkı avukatın kendi Ermeniliğini açıkça ifade etmesi, ABD’de antisemitizm (ki vahimdir) ile etnik kimliğin ön plana çıkması açısından da düşündürücü.