Romalı bilge Cato’nun, lahanın bütün hastalıklara iyi geldiği yolundaki görüşü; Yunan hekimlerin gelmeye başlamasıyla iyice zayıflamış. Milliyetçi muhafazakar Romalılar dirense de Yunan tıbbı kısa sürede Roma’da hâkim tedavi yöntemi hâline gelmiş. Bizim Gemlikli Asklepiades de, bakmayın, her gelene ilaç olarak dayamış şarabı, dayamış istirahati, dayamış salıncağı (evet, o dönem reçeteye salıncak yazılabiliyor). Tam kebap.
Aklımda yanlış kalmadıysa her tür gelişme gibi hastalıkların da batıl inançlarla açıklandığı Roma’da, bu kötü alışkanlık Bilge Cato’nun zamanına kadar sürüyor. Şimdi ona da bilge diyoruz da, o da o zamanların bir bilgeliği. Yoksa lahananın her şeye iyi geldiğini düşünen; zaten daha ortada ırk, millet falan yokken ırkçı ve milliyetçi olabilmiş; Kartaca ve Yunan düşmanı bir adam. İki lafının biri “Kartaca yok edilmelidir” (ve edildi de). Al olduğu hâliyle koy İkitelli Bacanak Kahvehanesi’nde sobanın yanındaki masaya, zerre sırıtmaz p…..nk. Bütün gün yanındakilerle ona buna hakaret edip arada bir kahvede ihaleli batak oynayanlardan “Ya Cato dayı az sus ama artık ya; ihtiyarsın diye bi şey demiyoruz, benim Kartacalı arkadaşlarım da var; onlarla kız alıp verdik, eniştem Kartacalı ama ondan mert adamı zor bulursun” diye tepki görür en fazla. Yani bana sorsanız bilge falan demem. Zaten bizim kelle paçacı, “çaya tereyağ koyun öyle için” diyenler gibi her hastalığın çaresinin lahana olduğunu ileri sürmesi yeter. Lahanacı derim daha iyi. Resmen tam telefonla “Savcılıktan arıyoruz, bir torbaya iki kilo sesterce koyup Agora’daki çöpün yanına koyun” diye dolandırılacak adam ama, işte devir Roma devri, telefon yok, bir şey yok.
Yanılmıyorsam bizim lahanacı Cato, özellikle o dönem Yunan şehir devletlerinden denklik için C-1 dil belgesini alıp Roma Cumhuriyeti’ne hekimlik yapmaya gelenlerden şikayetçi. Kendi lahana teorisi sarsılacak ya, ölümüne korkuyor akın akın Roma’ya gelen Yunan asıllı hekimlerden. Bu lahanacı Cato ve bir takım büyük resmi görme heveslisi bazı Romalılar, Yunan hekimlerin “ilaç veriyorum” diyerek hastaları zehirlediğini; kullandıkları ilaçların zehir olduğunu, bütün bunların da Big Pharma’nın işi olduğunu falan ileri sürüyorlar. Lahanacı Cato da sözü geçen eden bir adam olduğu için Yunan hekimlerin Roma’ya girişini engellemeye çalışıyor ama, geçirdikleri hastalıklara Cato’nın lahanasının değil de Yunan hekimin “ye” dediğinin iyi geldiğine uyanan Romalılar sayesinde bu engelleme de bir işe yaramıyor.
Böylelikle milliyetçi muhafazakar Romalılar dirense de Yunan tıbbı kısa sürede Roma’da hâkim tedavi yöntemi hâline geliyor. Başta Gemlikli Asklepiades olmak üzere Bergama, Efes, Milet Tıp Fakültelerinin en parlak öğrencileri Roma’ya Yunan tıbbını kabul ettiriyor. Bizim Gemlikli Asklepiades, aslında Roma’ya öğretmen olarak gidiyor ama bakıyor o işte fazla para yok, hekimliğe geçiyor (“21. yüzyılda herkes kariyerinde birkaç farklı meslek değişikliği yapacak” diyen fütüristlere gelsin bu da: Al anacım 22 yüzyıl önce de insanlar kâh öğretmen kâh hekim olabiliyor, sizin havanız kime?). Şimdi bizim Gemlikli Asklepiades de, bakmayın, her gelene ilaç olarak dayıyor şarabı, dayıyor istirahati, dayıyor salıncağı (evet, o dönem reçeteye salıncak yazılabiliyor). Tam kebap. Doktorlar, tüm hastalar çok memnun tabii.
Julius Caesar daha da ileri giderek, dünyanın dörtbir yanındaki hekimlere otomatikman Roma vatandaşlığı vereceğini duyurunca bu süreç de hızlanıyor tabii. Yetişmiş insan gücü “Green Card” ve “Blaue Kart”e vaadiyle oluk oluk Roma’ya akıyor. Bu sırada tıp da giderek ticarileşiyor tabii. Eğer yanlış hatırlamıyorsam bugün kazılarda falan yüzlerce farklı marka göz kremi çıkıyor mesela; yani her göz doktoru kendi markasında göz kremi üretiyor. Yıldız doktorlar deli gibi para kazanmaya başlıyor. Hatta Claudius’un saray hekimi Koslu Xenophon, aldığı yılda 500 bin sesterce maaşla 30 milyon sesterce’lik bir servet biriktiriyor; bir de üstüne “Sırf özelde olsam çok daha fazla kazanırdım” diye yakınıyor. Herif haklı bu arada; zira aynı dönemin yıldız doktoru Marsilyalı Charmis’in sadece vizite ücreti 200 bin sesterce. Ha “bunlar nasıl bir paralar” derseniz, emin olun çok bir paralar. İlla kıyaslamak isterseniz alım gücü olarak sesterce yerine doğrudan Dolar koyun, üç aşağı beş yukarı fikir verir. Koslu Xenophon Kos’u, Marsilyalı Charmis Marsilya’yı satın alır da üste Holosko + bir miktar para kalır.
Ha ama bu çılgınlık bir noktada düzeliyor tabii. Zaten düzeldiği için günümüzde kimse tıbbi tedaviden dolar milyarderi olmaya kalkmıyor; gelişmiş ülkeler gelişmemiş ülkelerin parlak doktorlarına kancayı takmıyor; gelişmemiş ülkelerdeki parlak doktorlar da tası tarağı toplayıp soluğu Roma’da almaya kalkmıyor. Aradan geçen 2 bin yılda insan sağlığının toplum sağlığı demek olduğunu; sağlığın metalaştırılmasının, insan sağlığını parayla satmaya kalkmanın, yeri geldiğinde sadece o insan değil tüm halk için felaketlere yol açacağını falan neyse ki öğrendik. E o kadar da eşek değiliz.