Kasım
sayımız çıktı

Varoluşçu düşüncenin ve feminist hareketin öncü ismi

DOĞUMUNUN 116. YILINDA SIMONE DE BEAUVOIR - 9 OCAK 1908

“On ne naît pas femme; on le devient”: “Kadın doğulmaz, kadın olunur”. Simone de Beauvoir’ın İkinci Cinsiyet adlı eserindeki bu açılış cümlesi, onun bakışaçısını özetliyordu. 20. yüzyıl felsefesine ve 2. dalga feminizme damgasını yazan Fransız yazar, özgün düşünce ve kavramlarıyla “dişi” kaderin/kimliğin yapısını sorguladı, sergiledi.

Fransız varoluşçuluğunun ve biyolojinin kader olma­dığını savunan 2. dalga feminizmin önemli düşünür­lerinden Simone de Beauvoir… Onun fikirleri ve felsefi eserleri, erkek egemen akademinin de etkisiyle sevgilisi Jean-Paul Sartre’ın gölgesinde (!) kalmıştı. 1. Dünya Savaşı sırasında fakir­leşen -bir zamanların varlıklı-burjuva sınıfından bir ailenin kızıydı Simone de Beauvoir. İyi bir eğitim almış, henüz okul yıl­larında Maurice Merleau-Ponty, Claude Levi-Strauss gibi gele­ceğin önemli entelektüelleriyle tanışmıştı. Ömrü boyunca da Fransa’nın önde gelen akademik çevrelerinin içinde olacaktı.

Sartre’la da yine gençlik yıllarında tanışmıştı; araların­daki ilişki onun ölümüne (1980) kadar sürecekti. Beauvoir, hem romanları hem felsefi eserle­riyle çok üretken bir yazardı. 1947’de yayımlanan Belirsizlik Ahlakı Üzerine, bugün varoluşçu düşüncenin önde gelen eserle­rinden biri olarak kabul ediliyor. Feminist hareket ve düşünce­nin mihenk taşlarından İkinci Cinsiyet eseri ise 1949’da çıktı. Çok ses getiren eser, Freud, En­gels ve Alfred Adler’ın kadınlar üzerine yazmış oldukları tezleri eleştiriyor ve toplum içerisinde cinsiyetin inşaı üzerine önemli savlar geliştiriyordu. Simone de Beauvoir Konuk Kız, Başkalarının Kanı ve Herkes Ölümlüdür gibi kurgu eserler yazdı; Mandarin­ler adlı romanı ile 1954’de Fran­sa’nın prestijli edebiyat ödülü Goncourt’u kazandı.

Tarihte_Bu_Ay_1
Beauvoir ve Sartre, devrimin erken dönemlerinde Küba’yı ziyaret edip Che Guevara ile röportaj yapmışlardı

1-Sartre’ın gölgesi değildi, özel-özgün bir filozoftu

Simone de Beauvoir’ın varo­luşçu felsefeye katkısı 90’lara kadar Sartre eksenli okunageldi. Genel kanı uzun süre, Sartre’ın varoluşçuluğuna Beauvo­ir’ın sadece feminist düşünce açısından katkı yapmış olduğu yönündeydi.

İki düşünür, yakın ilişkileri nedeniyle birbirlerinin yazıla­rını yayımlanmadan önce okur ve bunlara katkıda bulunur­lardı. Beauvoir, kendine özgü varoluşçu bir fenomenoloji oluşturmuştu. Sartre dışında Heidegger, Kojeve, Husserl ve hatta Hegel’den esinlenerek -Sartre’ın mutlak özgürlük konseptine karşı çıkarak ve ondan farklı- bir özgürlük kon­septi oluşturmuştu. Belirsizlik Ahlakı Üzerine’de yine Sartre’ın Varlık ve Hiçlik eserindeki bilinç (zihin değil) gövde düalizmine karşıt ve onun yerine temel bir belirsizlik sunuyordu. Onun mücadelesi, toplumdaki ve hatta akademideki erkek egemen ba­kışaçısına karşıydı; bu nedenle felsefe alanında hakettiği yeri bulamadı. Ancak günümüzde Beauvoir hakkındaki bu yanlış kanı değişti; eserleri, barındır­dıkları özgün düşünce/konsept­lerle varoluşçu felsefe kanonuna (veya temel eserler arasına) girdi.

France, Paris: Proces de l'ecrivain Georges Arnaud
Feminist hareketin öncü isimlerinden Simone de Beauvoir, hayatı boyunca Fransa’nın önde gelen akademik çevrelerinin içinde olmuş ve varoluşçu felsefeye özgün katkılarda bulunmuştur.

2-Karıştığı skandallar

Beauvoir’ın da Jean-Paul Sartre’ın da, ilişkileri sırasında birçok farklı sevgili­leri oldu. Simone de Beauvoir biseksüeldi ve hemcinslerinden de sevgilileri vardı. Öğretmen olarak görev yaptığı Paris’teki Moliere Lisesi’nde, henüz 15-16 yaşında olan kız öğrencisini istismar ettiği, Bianca Bienenfeld hatıratını yayımladığında ortaya çıkacaktı. Beauvoir’ın cinsel istismar konusundaki tartışmalı yaklaşımı 1977 ve 1979’da ya­yımlanan Fransa’daki “Rıza Yaşı Yasalarına Karşı Dilekçe”lerle devam etti. Cinsel ilişkide rıza yaşının 13’e kadar indirilmesini öneren ve aslında pedofilinin ya­sallaştırılması talebinde bulunan dilekçelerde dönemin Foucault, Sartre, Deleuze, Barthes, Lyotard ve daha birçok önde gelen doktor, psikolog ve düşünürünün de imzası vardı!

3-‘Feminizmin kahramanı’ yaftasını kabul etmedi

1. dalga feminizm, kadınların oy hakkı, hukuk karşısında eşitlik gibi temel hak ve özgürlükle­rini savunurken, Beauvoir’ın öncülerinden olduğu 2. dalga feminizm kadınların aile içinde, işyeri ilişkilerindeki konumla­rına, cinsellik konusuna ve fiili eşitsizliklere yoğunlaşıyordu. İkinci Cinsiyet adlı eseri toplum­sal cinsiyet konusunu tartışmaya açmış ve büyük yankı uyandır­mıştı. Feminist hareketin ve düşüncenin önemli (belki de yaşadığı dönemde en önemli) sesi olduğunu bilmesine rağmen, kendine biçilen “feminist teori­nin şöhreti/ünlü ismi” kalıbını röportajlarında da, özel hayatın­da da hiçbir zaman kabul etmedi. Bir röportajında neden “pozitif kadın kahramanlar” yaratmadığı sorulduğunda, bunun “anlamsız ve problemli” olduğu söyleyecek­ti. 1974’de Fransız L’Arc dergisi­nin bir sayısını kendisine ithaf etme önerisini kabul etmedi; bir grup feministin çalışmaları üze­rine odaklanılmasını önerdi.

Tarihte_Bu_Ay_3
Beauvoir’ın İkinci Cinsiyet kitabının özel tasarımlı ve sayılı sayıdaki ilk baskısı. Kitap kapağını ünlü modernist ressam Mario Prassinos tasarlamıştı.

4-Ömrünün büyük bölümünü seyahatlerde geçirdi

Beauvoir, genellikle beraberinde Sartre’ın da olduğu birçok seya­hate çıktı. Bunların bir kısmında gittiği yerlerin önemli devlet adamlarıyla görüştü; onlarla röportaj yaptı ve dönemin güncel siyasi konularında aktif rol aldı. Küba Devrimi sonrası Küba’ya gitti; İsrail ile Mısır arasındaki 6 Gün Savaşı patlak vermeden önce iki ülkeye ziyarette bulun­du. ABD’ye, Sovyetler Birliği’ne, Çin Halk Cumhuriyeti’ne giderek buralarda görüşmeler yaptı.

Belirli bir amacı olan tüm bu gezilerin haricinde en çok gitmeyi ve yaşamayı sevdiği yer ise Roma’ydı. 1950 ve 1960’larda Sartre’la Roma’ya gelir, yılın 3-4 ayını burada geçirirlerdi. Aynı pansiyon ve otellerde kalır, çokça gelmiş olmalarına rağmen turis­tik turlara katılırlardı. Roma’daki arkadaşları Carlo Levi, Alberto Moravia ve Renato Guttuso gibi Sol görüşlü İtalyan yazar ve sa­natçılardı.