Kasım
sayımız çıktı

İstanbul’dan Paris’e Corbusier’nin dehası

20. yüzyılın ünlü tasarımcı ve yazarı Le Corbusier’nin 1920’lerin ilk yarısında Paris’te tasarlayıp inşa ettiği iki ev, modern mimari tarihinin bu en önemli ismini doğrudan “okuma” fırsatı sunuyor. Jeanneret-La Roche evleri ile atölye-ev, sanatçının 1911’de ziyaret ettiği İstanbul’un hayran kaldığı kent dokusundan izler de taşıyor. 

20. yüzyılın ünlü tasarımcı ve yazarı Le Corbusier’nin 1920’lerin ilk yarısında Paris’te tasarlayıp inşa ettiği iki ev, modern mimari tarihinin bu en önemli ismini doğrudan “okuma” fırsatı sunuyor. Jeanneret-La Roche evleri ile atölye-ev, sanatçının 1911’de ziyaret ettiği İstanbul’un hayran kaldığı kent dokusundan izler de taşıyor. 

Maison la Roche ile restorasyon sonrası 2018’de ziyarete açılan atölye-ev aynı bölgesindeler Paris’in: 16. bölge öteden beri semiz kentlilerin ikâmetgah alanıdır; bir evden ötekine yürüyerek çeyrek saatta gidiliyor. Le Corbusier geniş ölçüde burada yaşamıştır; gönlünde tuttuğu, kâğıda düştüğü pek çok tasarısı ne yazık ki gerçekleşememiştir: Yapılarının, yaklaşımının hayranı sayılamazdı herkes; bir avuç ‘ileri bakan’ insan için gerçekleştirilir konutların bazıları. Geri kalanlar alışıldık parametreleri zorlamadan tasarlanıp üretilmişlerdir. 

La Roche ve Jeanneret evleri ikiz ama tek yumurta ikizi değil. İlki yalnız yaşayan bir koleksiyoncu dost, ikincisi ailesiyle yaşayan mimarın kardeşi için inşa edilmiştir; şimdi, birlikte, Le Corbusier Vakfı’nın merkezini oluşturuyorlar. Docteur Blanche Sokağı, 55 numaradan girilen bir kapalı ‘square’ın sonu burası; yolu ağaçlıklı, ortamı sessiz, öyle ki metropolden çok kırlık yerleşimdeymişsiniz duygusu çörekleniyor insanın üzerine. 

Modern mimari akımının büyük ustası Le Corbusier. 

İkiz evde, 1923-25 arası uyguladığı kişisel mimari ilkeleri, iki yıl sonra gerçekleştirdiği, birkaç yıl önce ziyaret etme olanağını bulduğum Villa Savoye’da perçinlemişti usta. Aynı döneme denk geliyor, temel metinlerinden Bir Mimariye Doğru’nun (1923) yayımlanışı: Bir bakıma “Yapı’nın Yazı’sı”. 

Evlerde, Le Corbusier yapılarındaki hemen tüm ortak çözümler sıralandı önümde. Başta pencerelerin kullanımları. Işığın içeri çağrılma düzeni ana kaygıdır. Kattan kata geçiş düzenekleri, ama dik merdivenler ama yarısarmal eğimler, baştan sona Le Corbusier’deki yol düşüncesinin temsili karşılıkları niteliği taşımamış mıdır? 

İki sıradışı eser Maison La Roche’un, tasarımcısı Le Corbusier tarafından yapılan maketi, Gemeentemuseum, Den Haag.

Odaların boyutlarından tipik aksam özelliklerine insan ölçeğinden uzaklaşmama niyeti burada da hâkim. Her türden “yük”ü dışlayan, yalınkat, işlevsel düzen bütün alanlarda. Çatı, hep olageldiği gibi doğal yeşil alan; Le Corbusier’nin düzenlenmiş, süslü bahçeleri sevmediği, yabanı kendi kendine gelişmeye bırakmaktan yana olduğu biliniyor. Atölye-evde de aynı anlayışı benimsemiştir. 

Jeanneret-La Roche evlerinin, onları kuşatan yapılarla, mahallenin genel dokusuyla savaştığı söylenemez. Besbelli gelip katılmayı hedeflemiştir mimar, konacağı çevreye. Atölye-ev başka oysa, orada bir kalkışma, mevcuda bir dikleniş, geleceğe bir davet okunabilir. Cam cephe, balkon ve veranda kullanımı, “ev”den (La Chaux de Fonds’a, “Türk Villa”sına, 1917’deki ilk-eve giderek) “dev toplu konut”a (“La Cité Radieuse”, 1947-52) giden skalanın tam da ortasına denk geliyor atölye-ev (1931-34 / Nungesser-et-Coli sokağı 24 numaradaki “apartman” ve en üstteki bir buçuk kat ile bahçe-taraçası). 

Ünlü mimarın ressam Amédée Ozenfant için çizdiği, 1922’de inşa edilen atölye-ev. 

Mahut Doğuya Yolculuk’tan devşirdiklerinin kalıcı etkisi olduğunu Le Corbusier’nin kendisinden öğreniyoruz. “Türk Villası” 1910’lu yılların hayran kaldığı İstanbul kent dokusunun, ahşap mimari örneklerinin parmak izlerini taşır. Üst kattaki çalışma odasında, pencerenin dibinde iki yöne yay gibi açılan yazı masası gönülçelendir. Ya evin mimari çizimine dayalı raf düzenine ne demeli? Evin içindeki evin içindeki ev: Girdap. 

İki kitabın, peşpeşe, yayın hazırlıkları sürüyor iki yıldır: “Le Corbusier, Penceresindeki Adam” ile “Le Corbusier İzmir’de” yayımlandıklarında, sanki bir borç ödenecek duygusu kabarıyor içimde. Kişisel borç başka… Benim açımdan o Roquebrune-Cap-Martin’deki “Le Cabanon – Kulübe” üzerinden ödenecekse ödenecek; sözkonusu iki kitap, daha önce okura ulaştırılmış Doğuya Yolculuk’la beraber bizim ortak borcumuzun karşılığı adımlar. 

Le Corbusier Vakfı’nı ziyaret ettiğimde, çatı katına çıktım ve karşımda tıpkı bir işaret, yerden göğe tırmanan görkemli bir servi belirdi. 

Tohumu değilse, imgesi İstanbul’dan Paris’e konmuş bir canlı. 

Yazarımız Enis Batur Maison La Roche ziyaretinde.