Kasım
sayımız çıktı

ABD’li batık milyonerin hazin Türkiye macerası

Edison’un sağ kolu, tüm zamanların en hızlı yükselen işadamlarından biriydi. Kısa sürede zirveye çıktı, Chicago’da bir enerji imparatorluğu kurdu. 1929 buhranından sonra başı hissedarlarıyla derde girince çareyi Yunanistan’a kaçmakta buldu, ardından rotayı Türkiye’ye çevirdi. 1934’teki gelişi, yargılanışı, tutuklanışı, iadesi gazetelerin manşetlerinden inmedi. Amerikalı müflis milyoner Samuel Insull’un Türk adaleti ve basınıyla imtihanı… 

Orta halli bir Yahudi ailesinin çocuğu olan Samuel Insull, 11 Kasım 1859’da Londra’da doğar. 1879’da meşhur mucit Thomas Edison’un şirketinin Londra şubesinde işe başlayan Insull, zekâsı ve çalışkanlığıyla kısa sürede dikkati çeker. 1881’de Amerika’ya giden genç, önce Edison’un özel sekreterliğini üstelenir, hızla yükselerek onun şirketlerinin idaresinden ve yeni yatırımlarından sorumlu olur. 

1892’de, mevkiini Edison’un imparatorluğunu General Electric adı altında reorganize edecek olan J. P. Morgan’a devreder. Bu pozisyon değişikliği Insull’a yeni maceralara yelken açma imkanı tanır. Chicago’da, henüz emekleme dönemlerindeki 45 elektrik şirketinden birinin başına getirilir. 

Türk basının ilgi odağı  Dönemin dev işadamı Samuel Insull’un ABD’den kaçışı, 1934’te Türkiye’ye gelişi; gözaltı, yargı ve iade süreçleri Türk basınnın manşetlerinden inmemişti. 

Kısa zamanda bir enerji devine dönüşecek olan Samuell Insull, Amerika’nın “aydınlanmasında” önemli bir rol üstlenir. Şehirlerin caddelerinin aydınlatılmasından sanayi için gereken elektrik türbinlerinin kurulmasına ve hatta ulaşıma kadar birçok alanda kurduğu şirketlerle ülkenin artan ihtiyaçlarını karşılar. 32 eyalette 5000 yerleşim biriminin elektriğini sağlamakla kalmaz, Chicago’nun elektrikli trenyolu ağını kontrol eder hale gelir. Yanında çırak olarak yetiştiği Edison’un teknik bilgisiyle kendi ticari kafası birleşince, kısa sürede Amerikan elektrik piyasasını yöneten adam olur ve milyon dolarlar kazanır. Yatırımlarını daha da büyütmek için şirketinin hisse senetlerini satışa çıkartır. 

1929 buhranı, pek çok Amerikalı işadamı gibi Insull için de sonun başlangıcı olur. İlk darbeden çok büyük zarar görmese de zamanla işler sarpa sarar. Şirketinin hisseleri gün geçtikçe değer kaybedince, binlerce alacaklı Insull’un kapısına dayanır. 

Gücünün zirvesinde Orson Welles’in efsanevi Yurttaş Kane filminin senaristi Herman J. Mankiewicz, hikayesini kurarken Samuel Insull’dan ve onun 20 milyon dolara Chicago’da yaptırdığı muhteşem The Civic Opera House isimli gökdeleninden de etkilenmişti. Insull’u gücünün zirvesinde gösteren yağlı boya portre, 1920’lerin sonları.

Milyonerin firarı

Çareyi ortadan kaybolmakta bulan 73 yaşındaki Samuel Insull, 1932 Temmuz’unda şirketlerin iflasını isteyerek Avrupa’ya kaçar. ABD’li yetkililer de işadımının peşine düşer. Milano’dan kiraladığı bir uçakla Yunanistan’ın başkenti Atina’ya giden kaçan banker, burada güzel bir otelde konaklamış, karısı ile birlikte lüks hayatlarını belli ölçüde devam ettirebilmiştir. 

Gazete haberlerine göre banker, Madam Kuyumcuoğlu adlı bir metres bile tutmuştur. Samuel Insull’un Atina’da olduğunun anlaşılması üzerine, Amerikan elçiliği harekete geçerek bankerin ABD’de hileli iflas ve dolandırıcılık suçundan arandığını belirterek iadesini talep eder. Insull gözaltına alınır, fakat kısa sürede serbest bırakılır. 

İlk teşebbüsünden bir sonuç alamayan ABD, birkaç kez daha girişimlerde bulunarak bankerin iadesini ister. Insull’un avukatı iddiaları reddederek davanın siyasi olduğunu, bu doğrultuda müvekkilinin iade edilmemesi gerektiğini söyler. Insull ise kalp hastası olduğunu söyleyerek kendisini bir hastaneye yatırtmayı başarır. Amerika, Samuel Insull’un en azından başka bir ülkeye geçmesini engellemek için pasaportunu iptal ederken, Yunan hükümeti bankere geçici oturma izni verir. 

1934 Şubat’ında Atina hükümeti, ABD’den gelen baskılara daha fazla dayanamayarak Samuel Insull’a 15 Mart gününe kadar Yunanistan’ı terketmesini tebliğ eder. Kendisine verilen mühleti sonuna kadar kullanan banker, Maiotis isimli üç kamara ve bir salondan mürekkep bir yük gemisini 20 Nisan’a kadar 1500 sterline kiralayarak Yunanistan’dan ayrılır. 16 Mart günü Samuel Insull’a ulaşılamaması Yunanistan’da siyasi bir krize dönüşür; gelişmeler üzerine Yunan İçişleri Bakanı istifa eder. 

Dolandırıcı yaftası ABD’li müflis işadamını ABD’nin baskısıyla sınırdışı edildiği Yunanistan’dan İstanbul’a getiren Maiotis gemisi, Salacak önlerinde (üstte). Türk basının gözü Amerika’dan firarından beri Insull’un üzerindeydi. Doğal olarak İstanbul’a gelişi de büyük haber olmuş, zavallı (!) milyoner daha en başından dolandırıcı ilan edilmişti. 

Rota İstanbul 

Kaçak bankerin bindiği gemi bir süre Ege ve Akdeniz’de dolaşır. Insull, demirleyeceği “güvenli liman”ı bulmak için temaslar sürdürmektedir. Sonunda rotayı İstanbul’a çevirir. Maiotis, 13 gün süren yolculuğun ardından, 29 Mart sabahı Kız Kulesi önlerinde demirler. Haberi alan Ankara’da görevli Amerikan elçisi Robert Peet Skinner, Türk Dışişleri Bakanlığına başvuracak, Samuel Insull hakkında tutuklama kararı çıkartılarak Amerika’ya iade edilmesini talep edecektir. Hazırlıklı olan elçi, dava sürecine ait belgelerin kopyalarından müteşekkil bir dosyayı da Türk Dışişlerine sunar. 

Türk Hükümeti bu talebe verdiği cevabında, Lozan’da yapılan “Suçluların İadesi Antlaşması”nın ABD senatosunda onaylanmasına rağmen henüz TBMM tarafından kabul edilmediği için yürürlükte olmadığını, fakat iadenin Türk Ceza Kanunu’nun 9. Maddesi uyarınca yapılabileceğini söyler. Bu çerçevede hükümet, Amerikan elçiliğinin verdiği evrakı İstanbul Başsavcılığına gönderir. 

Maiotis gemisinin Salacak açıklarına demirlemesinden itibaren Türk polisince abluka altına alınması basının dikkatinden kaçmaz. Yunan bandıralı gemi zorla mı durdurulmuştur, yoksa kendi isteği ile mi demirlemiştir? Gemi istediği erzakı almasına rağmen bir türlü harekete geçmemektedir. Anlaşılan Türk hükümeti, iyi ilişkilerini sürdürmek istediği Amerika’ya jest yaparak gemiyi yolundan alıkoymaktadır. Geminin kaptanına verilen yanıt nettir: “Maiotis istediği yere gidebilir, tabii Samuel Insull’u bırakmak şartıyla!” 

Hakimin huzurunda Adliyeye getirilen müfis işadamı ilk duruşmada serbest bırakılmış, ABD’nin artan baskıları üzerine tutuklanmış ardından iade kararı gelmişti. Cumhuriyet’te yer alan bir mahkeme haberi ve Akşam gazetesinin Insull’u yargılanırken gösteren fotoğrafı, 2 Nisan 1934. 

Adliye koridorlarında 

1 Nisan günü İstanbul polisi gemiye çıkarak Insull’a mahkemenin davetini tebliğ eder. Insull, karara itiraz ederek kendisinin Yunan bandıralı bir gemide ikamet eden bir ecnebi olduğunu, Türkiye’de herhangi bir suç işlemekle itham edilmediğini, bu sebeple de hakkında adli takibat yapılamayacağını söyler. Polislerin kararlılığı üzerine ise kalp hastası olduğuna dair raporlar göstererek sağlık sorunları nedeniyle gelemeyeceğini beyan eder. Bunun üzerine Insull’u muayene etmek için bir hekim görevlendirilir. Doktor, işadamının davaya katılmasında bir mahzur olmadığını rapor eder. Rapor da alınınca Emniyet Müdürü Daniş Bey, bankere davaya icabet mecburiyeti olduğunu hatırlatarak gerekirse zor kullanabileceğini bildirir. 

Yerli ve yabancı basın ile meraklı kalabalığın yoğun ilgisi arasında polislerin kollarında mahkeme salonuna getirilen Insull sanık koltuğuna oturtulur. Mahkeme Başkanı Hikmet Bey evvela mübaşire tercümanı sorar, ancak aranan tercüman bir türlü bulunamaz. Insull’un İngilizceden başka dil bilmediğini söylemesi üzerine dinleyiciler arasından bulunan ve İngilizce bilen Anadolu Ajansı muhabiri Stefan Vitalis Bey’in tercümanlık yapmasına karar verilir, davaya kimlik tespitiyle başlanır. 

Bir zamanlar kartaldı! Cemal Nadir’in ünlü Amca Bey karakteri Insull’u tevkifhanede ziyaret ediyor ve ona “namusun milyonlardan daha değerli olduğunu öğrettiği için” teşekkür ediyor, 10 Nisan 1934, Akşam (en üstte). İflasından sonra karikatürlere konu olan Samuel Insull; yükseliş, zirve ve düşüş günlerinde Time dergisine üç kere kapak olmuştu. 

Mahkeme başkanının “İstanbul’da nerede oturuyorsunuz?” diye sorması üzerine Insull “Henüz cebren Maiotis gemisinden çıkarıldım. İtirazıma ve karşı koymama rağmen beni gemiden alıp buraya getirdiler” der. Hangi ülke vatandaşı olduğunun sorulması üzerine ise “İngiltere’de doğdum. Fakat Amerikan tebaasındanım. Amma tabiiyetimin tayininde ihtilaf vardır, bu ihtilaf halledilememiştir. İngiliz tebaası mıyım, Amerika tebaası mıyım ben de bilmiyorum” diye cevap verir. 

Ardından ABD elçiliği tarafından gönderilen dosyaya dayanılarak hazırlanan iddianame okunur. Insull hileli iflas işlemlerinde bulunmak ve 64 milyon dolar “borç takarak” yurtdışına kaçmakla suçlanmaktadır. Vitalis Efendi iddianameyi özet olarak çevirir. Duruşmanın sonunda mahkeme heyeti, Samuel Insull’un ABD vatandaşı olduğuna ve ABD mahkemeleri tarafından hakkında açılan davanın mahiyetinin siyasi veya askerî olmayıp, adi suçlar kapsamına girdiğine karar verir. 

Insull’un Yunanistan’da olduğu gibi, hakkında açılan davaların siyasi olduğunu iddia etmemesi ilginçtir. Bu durumun, bankerin dava sırasında Türk Ceza Kanununu iyi bilen bir avukatının olmaması yahut dil problemiyle alakalı olduğu düşünülebilir. Son Posta gazetesine göre ise Samuel Insull, hakkında verilen kararı Amerikan vatandaşı olmadığı şeklinde yanlış anlamıştır. Verilen kararda iadeye ait bir hükmün bulunmaması üzerine Insull mahkeme heyetine teşekkür eder ve gemisine dönüp dönemeyeceğini sorar. Hâkim Hikmet Bey, mahkemenin bu hususta bir karar vermediğini, şehirde istediği yere gidebileceğini söyler. 

Türkiye macerasının sonu Akşam’ın 13 Nisan 1934 tarihli nüshasında yayımlanan fotoğrafta, işadamının İzmir’e nakli sırasında elindeki muz paketiyle yüzünü gizlemeye çalıştığı görülüyor. 12-15 Nisan tarihleri arasında basında yer alan Insull haberleri (üstte solda). 

Zoraki misafirlik 

Bu karara ve gemisine dönmek istemesine rağmen, Samuel Insull polis nezaretinde Eminönü’ndeki Yeni Aydın Oteli’ne götürülmüştür. Akşam gazetesine göre Insull otele kendi isteğiyle gitmiştir fakat aynı haberde şu satırlara da yer vermiştir: “Banker serbest olmakla beraber polis kendisini nezaret altında bulunduruyor”. Anlaşılan o ki hükümet Insull’un bir kez daha kaçmasına mani olmak için resmî olmayan bir “gözaltı” uygulamaktadır. 

Götürüldüğü otelde seçilen odayı beğenmeyen Insull daha geniş bir odaya geçer. Gemide geçirdiği 14 günden sonra berber çağırarak tıraş olur ve yemek yer. Milyarderin akşam yemeği menüsünde çorba, kotlet pane, ayşekadın fasulye, salata ve elma kompostosu vardır. Aynı akşam Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras mahkemenin aldığı tespit kararını Bakanlar Kuruluna bildirir, Bakanlar Kurulu da Türk Ceza Kanunu’nun 9. Maddesi’ne göre Samuel Insull’un iadesine karar verir. İade kararnamesinin imzalanması üzerine ABD’nin Ankara Büyükelçisi, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı ziyaret ederek teşekkürlerini sunar. 

2 Nisan sabahı Samuel Insull, hükümetin iade kararı karşısında gereken hukuki girişimlerde bulunabilmek için polis eşliğinde Avukat Ahmet Esat Bey’in bürosuna gider. Banker bu buluşmada avukata “Ben mahkemede de söyleyecektim fakat sorulmadı ve vakit kalmadı. Ortada mevcut beş iddianamenin beşi de doğru değildir. Ben çok zengin bir adamım. Zenginliğimi, muvaffakiyet ve şöhretimi çekemeyenlerden birçok düşmanlarım var. Roosevelt iktidar mevkiine geçince bu düşmanlarımın nüfuzu arttı. Bu işte siyasi tesirler hakim bir rol oynuyordu. Hasım taraf çok kuvvetli idi. Bu vaziyette kendimi müdafaa edememekten korktum, masum ve kabahatsiz olduğum halde düşmanlarımın nüfuz ve kuvveti azalıncaya, hakikat anlaşılıncaya kadar Amerika’dan uzakta kalmaya muvafık bularak kaçtım” der. 

Ahmet Esat Bey kararın temyizi için hemen İstanbul Adliyesi’ne gerekli başvuruları yapar. Ancak mahkeme itirazları reddederek hükümetin aldığı iade kararının uygulanabilmesi için Insull hakkında bir de tutuklama kararı alır. Karar aynı akşam uygulamaya konur. 

Ülkesine döndü, aklandı ABD’ye dönüşünde rüzgarlar Insull’un lehine esmeye başladı. Müflis işadağı önce kamuoyunun desteğini arkasına alacak, ardından yargılanıp beraat edecekti. Takibi sürdüren Türk basını, okurlarını bu gelişmeler hakkında da bilgilendirecekti. 

Kodeste bir milyoner 

Gelişmeler üzerine bankerin avukatı Ahmet Esat Bey yeniden adliyeye başvurarak hem tutuklama kararına hem de tabiyet tespit kararına itiraz eder. Tevkifhanede vaktini daha çok kitap okuyarak geçiren banker, ilk gün odasından memnun kalmaz ancak İngilizce ile derdini anlatamadığı için hücresi değiştirilemez. Fakat ikinci gününde İngilizce bilen bir tutuklu daha bulunur ve Insull’a tercümanlık yapması sağlanarak hücresi değiştirilir. İsteğine binaen Maiotis gemisinden bazı özel eşyaları sandıklar içerisinde tevkifhaneye getirilir. 

Insull, belki de kendisinden para sızdırabileceğini düşünerek, sürekli olarak mali durumunun kötü olduğunu söylemektedir. Avukatlarına vekâlet ücretini dahi ödeyememiştir. Sadece iki gün konaklayabildiği otellerinin ücreti için ise, gemiden zorla alındığını, bu nedenle masrafların kendi hesabına yazılmaması gerektiğini söyler. Fakat bu iddialara rağmen Insull tevkifhane yemeklerini ağır bularak yiyememiş; yemekleri özel olarak Ayasofya yakınlarındaki bir lokantadan getirilmiştir. 

İade işlemleri hızla ilerlerken Avukat Esat Bey son bir hamle yaparak yapılan itiraz başvurularının sonuçlandırılmadan Insull’un iade edilemeyeceğini iddia eder. Ancak bu son hamle de bir işe yaramaz ve 12 Nisan 1934 günü mahkeme mevcut tüm başvuruları reddeder. Böylelikle 11 gün süren tutukluluğun ardından Samuel Insull’un Amerika’ya iade düğümü çözülür. 

Bandırma-İzmir-New York 

ABD’ye döndü, aklandı 

Amerikan hükümetiyle Türk hükümeti arasında yapılan anlaşmaya göre banker önce Bandırma üzerinden İzmir’e götürülecek, oradan bir Amerikan gemisine bindirilerek Türk karasuları haricinde resmen Amerikalılara teslim edilecektir. Samuel Insull ile Türk ve Amerikan yetkililerini taşıyan Adana vapuru 12 Nisan akşamı İstanbul rıhtımından ayrılır. Gece Bandırma’ya varan heyet, öğle saatlerinde sıkı güvenlik önlemleri altında İzmir trenine biner. 13 Nisan akşamı Samuel Insull artık İzmir’dedir. Amerikan hükümetinin kiraladığı Exilona gemisine bindirilir ve Türk karasuları haricine çıkılınca iki taraf da teslim makbuzlarını imzalar. Türk tarafının gemiden ayrılmasıyla Samuel Insull’un uzun yolculuğu başlar. 

7 Mayıs’ta New York’a varan Insull, beklemediği bir şekilde halktan destek görür. Serbest bırakılması için gereken yüksek kefalet ücretini ödeyebilmesi maksadıyla yardım kampanyaları düzenlenir. Henry Ford’un desteğini açıklaması da Insull’a Amerika’da yeniden itibar kazandırır. Yapılan yargılamalarda tüm davalardan beraat eder. Samuel Insull dört sene sonra, çok korktuğu kalp hastalığından 16 Temmuz 1938 günü Paris’te ölecektir. 

TÜRK BASININDA INSULL İMAJI

O bizi çok sevdi biz onu sevmedik

Insull, Türk basınında genellikle “Amerika’da binlerce kişiyi dolandıran müflis bir banker” olarak anılmış, gazete sütunlarında “kırk köyden kovulan hırsız”, “haydut”, “hilekâr”, “dolandırıcı”, “müsrif”, “hasis”, “kanun kaçağı”, “serseri”, “budala”, “hapsedilmeye layık bir herif” gibi ifadelerle yer almıştır. Akşam gazetesinin yorumuyla “Böyle bir eşkıyayı kabul edebilecek yalnız bir yer vardır: Hapishane!” Fakat her nasılsa müflis işadamı bize büyük muhabbet beslemiştir. Kuvvetle muhtemeldir ki, bu saptama basının abartısıdır. Yazılanlara bakılırsa Insull, Türklere ve İstanbul’a hayran kalmıştı. Hatta, gemisine çıkan polisler bankerin uyuduğunu görünce “yetmişlik adamı uyandırmayalım, biraz sonra geliriz” demişler; Insull uyanıp da bu hadiseyi haber alınca çok mutlu olarak iki gözü iki çeşme ağlamıştı! 

BİR İDDİA

Insull’dan Türkiye’ye ‘ahlaksız teklif’

Cumhuriyet gazetesinin iddiasına göre Samuel Insull daha Yunanistan’dayken bazı adamlarını İstanbul’a göndererek memlekete kabulü halinde Türkiye’nin beş senelik sanayi programında kullanılmak üzere 15 milyon liralık kredi teklif etmiştir. Tevkifhanede iken ise Amerika’ya iade edilmemek, tutukluluğunu İstanbul civarındaki sayfiyelerin birinde kiralayacağı bir köşkte geçirmek şartıyla Türk vatandaşı olmak istemiş, buna karşılık, 80 milyon dolarlık servetini Türk bankalarına taşımayı, öldüğü zaman da bu paranın tamamını Türk hayır cemiyetlerine bağışlamayı teklif etmiştir. Olasıdır ki, Türk hükümeti Amerikan yönetimiyle arasını bozmaktan kaçınmıştı.