Kasım
sayımız çıktı

Alaska’da geyiklere içki yasağı, Sparta’da toksik erkekler, FBI’ın pes edeceği cinayetler…

Orta sınıfın kendi belirlediği sınırların herkes için ve her zaman geçerli olduğunu zannetmesi bize has değil. Zaten orta sınıfın böyle gereksiz yanılgıları vardır. Misal çizgiromandan uyarlanan “300 Spartalı” filminde Sparta kralı Leonidas, Pers elçisini öldürmeden önce durduk yere Atinalılara “eşcinsel” falan deyip “Burası Sparta, buradan çıkış yok!” diyerek elçiye zeval getiriyor.

Gündüz kuşağı televiz­yon programlarını pek seyredemiyorum. O saatlerde yapacak daha iyi bir işim olduğundan da değil esa­sen. Genellikle o saatleri 1960-70 dönemi Yeşilçam filmleri izleyerek geçiriyorum; zira ak­şam eşim Arın eve geldiğinde onları izlememe izin vermiyor. Ancak yine de aradabir kopan tartışmalardan, eşin-dostun gönderdiği video parçacıkla­rından Müge Anlı ve progra­mından haberim var.

Bilmeyen dört-beş kişi için kısaca özetleyeyim, Müge An­lı’nın programında genellikle taşrada Öklid geometrisinin tanımlamakta güçlük çeke­ceği, Gauss’a ilham verecek karmaşıklıkta aşk üçgenleri ve çokgenleri; FBI profiler’la­rının pes edip havlu atacağı cinayetler konu ediliyor. Ge­nellikle küçük bir köyde yaşa­yan “n” sayıda insan, “n” üzeri 2 eksi 1 sayıda ilişki yaşıyor. Tam formülünü çıkarmıştım bir ara da unuttum.

İnsanlar genelde bu den­li yoğun ve Hollywood Glam Rock partilerini anımsatan cinselliğe şaşırıyor da; ben de her seferinde insanların diğer insanlara şaşırmalarına şaşı­rıyorum. Zira ne bileyim, bu olaylar eline bir-iki tane Ke­mal Tahir romanı geçen kim­senin yabancısı değil. Bana ne zaman bu programdan bir ha­dise anlatsalar, Kemal Tahir’in hangi romanında benzer bir olay olduğunu hatırlayabiliyo­rum mesela.

Tabii bu orta sınıfın kendi belirlediği, özellikle cinselli­ğe dair sınırların herkes için ve her zaman geçerli olduğunu zannetmesi bize has değil. Za­ten orta sınıfın böyle gereksiz yanılgıları vardır. Misal çiz­giromandan uyarlanan “300 Spartalı” filminde Sparta kralı Leonidas, Pers elçisini öldür­meden önce durduk yere Ati­nalılara “eşcinsel” falan deyip “Burası Sparta, buradan çıkış yok!” diyerek elçiye zeval geti­riyor. Ama eğer yanlış hatırla­mıyorsam Spartalıların da pek öyle günümüzün artık yavaş yavaş sorgulanmaya başlanan cinsel normlarına uydukları söylenemez.

Aklımda kaldığı kadarıy­la Spartalılar, bölgedeki en savaşçı şehir devleti. Hatta o kadar savaşçılar ki Spartalı­larda tek meslek askerlik; di­ğer bütün işleri zaten köleler yapıyor. Bu Spartalı oğlanlar altı-yedi yaşına gelir gelmez ailelerinden alınıyor, doğru­dan kışlaya götürülüyor. Kız çocuklarına evde biçki-dikiş öğretiyorlar herhalde ama oğ­lan çocukları istisnasız kışla­da. Kışla tabii ne bizim parasız yatılıya ne de er eğitim tuga­yına benziyor: Bir kere öyle karavana falan yok. Çocuklar o yaştan kendi yemeklerini çalıp yemeye alıştırılıyor ama çalmak da yasak. Yani hem ça­lacaklar hem yakalanmaya­caklar. Resmen ruh hastası bir eğitim.

Her neyse, bu şekilde bü­yüyen çocuklar, damatlık ça­ğa gelince, bir hanım kızımız­la görücü usulü evlendiriliyor. Bu evlilikte yürütülen seremo­ni ise ilginç: Genç kızımızın saçları, tıpkı kışladaki oğlan­lar gibi sıfıra vuruluyor, kendi­sine kışladaki oğlanların giy­diği kıyafetler giydiriliyor ve gelinimizle damadımız bu şe­kilde birbirlerini ilk defa görü­yorlar. Amaç ise esasen hayatı boyunca kız yüzü görmemiş Spartalı oğlanı yumuşak geçiş­le kadın-erkek ilişkilerine ha­zırlamak. Evet bildiniz; bunlar kışlada sadece birbirleriyle oluyorlar; evlenince yabancı­lık çekmesin diye kızcağıza da gelinlik yerine asker kıyafeti giydiriyorlar.

Tabii bunlar o zaman ayıp değil, günah değil ama yüz­lerce yıl sonra film çekerken Spartalılar herkesin eşcinsel­liğiyle alay eden toksik erkek­lik abideleri olarak resmedile­biliyor. Yahu herif gitti elçiyi kuyuya attı, olacak iş değil!

Kısacası orta sınıf olarak hem zaman hem anlayış hem de mesafe olarak uzağımızda­kilerin de vazgeçilmez kabul ettiğimiz değerlere, kuralla­ra sıkı sıkıya bağlı olduğunu varsayıyoruz. O yüzden bir 18. yüzyıl hükümdarının, 14. yüz­yıl kralının, 4. yüzyıl değir­mencisinin cinsel hayatları, ilk kez okuyan birisinde Müge Anlı etkisi yaratabiliyor.

Bu biraz da yorum hatasın­dan ileri geliyor olabilir. Misal, elimizdeki bazı belgelere göre yasak olan şeyler var. Diyelim ki 19. yüzyılda sokakta sekerek yürümek yasaklanmış. Kimi­leri bunu “19. yüzyılda sokak­ta sekerek yürünmezdi” diye yorumlasa da işin aslı böyle bir yasağı yazıya dökecek kadar yüründüğü, yasağın da zaten bu iş yapıldığı için getirildiği­dir. Eşeğin aklına karpuz ka­buğu düşürmek gibi olmasın ama, bugün Alaska’da geyik­lere içki içirmek yasak, ancak bizde böyle bir yasak yok. Ben kendi payıma Türkiye’de hele % 500 ÖTV’li içkisini geyikler­le paylaşan hiçkimse olduğunu sanmıyorum. Ancak Alaska’da böyle bir yasak koyulduysa ak­lıma gelen tek şey, birtakım Alaskalı derbederin geyiklere içki içirmek gibi bir eğlence­si olduğu. Yani bir şey yasak­landıysa (yasaklayan kurum ne olursa olsun), o şeyin yapıldığı sonucuna varmak kaçınılmaz.