Kasım
sayımız çıktı

Arazide ve arşivde Çanakkale şehidinin izinde

1915’teki kara muharebeleri sırasında şehit olan 57. Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey, Çanakkale’nin unutulmaz fedakarlarından biriydi. Ancak onunla ilgili anlatılar ve tarih çalışmaları; doğru metodoloji, saha çalışması ve ilk defa ortaya konan belgelerle bilimsel bir eser haline getiriliyor. Efsaneleştirme veya genellemelere karşı, bugüne taşınan hakiki bir kahramanlık tarihi. Bir referans kitabı.

Özellikle son dönem­de Kronik Yayınla­rı’ndan çıkan yayınlar, askerî biyografi ve askerî tarih konularında literatüre önemli katkı sağlıyor. Bunlar arasın­da 1. Dünya Savaşı Çanakkale cephesinde şehit olan 57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Av­ni Bey’in belgesel-askerî tarih/ askerî biyografi ekseninde su­nulan hika­yesi dikkati çekiyor.

Başarılı ve zafer sürecin­de muharebe kazanmış askerî birlikler genellikle kumandanı ile anılır. Ancak 57. Alay, genel­likle bağlı bulunduğu 19. Tü­men’in Komutanı Albay Mus­tafa Kemal ile bilinir; kara çı­karmalarının ilk günü olan 25 Nisan 1915’te Anzak (ANZAC) kuvvetlerini Arıburnu’nda dur­durmaları ile tanınır. 57. Alay Komutanı olan Yarbay Hüse­yin Avni Bey, elinde kılıç başta olmak üzere as­kerlerini süngü hücu­muna kaldıracak ka­dar cesur ve inanç­lı bir komutandır. Aynı zamanda Ça­nakkale muhare­beleri esnasın­da şehit olan 15 alay komuta­nından biridir. Ancak Musta­fa Kemal’in, Ruşen Eş­ref’e müla­katında sar­fettiği “Biz kişisel kah­ramanlıklar­la uğraşmı­yoruz” sözlerinde altı çizildiği gibi, Türkler şahsi kahraman­lıklara değil, ordunun tamamı­nın kahramanlığına sahip çık­mıştır ve vatan bu sayede kur­tulmuştur. Ancak bu durum, tozlu raflarda kalan belgelerle beraber Yarbay Hüseyin Avni Bey gibi birçok fedakar subayın şahsi kahramanlıklarının yıllar içinde örtülü kalmasına neden olmuştur.

Hüseyin Avni Bey’in şehit olduğu sırada üzerinde bulunan üniforması.

Türkiye’de 57. Alay’ın Ça­nakkale muharebeleri safa­hatını içeren çeşitli eserler yayımlandı. Bunlar 57. Alay tarihçesini, alayın Çanakka­le muharebeleri cerideleri, 19. Tümen Çanakkale muharebe­leri cerideleri gibi askerî bel­gelere dayalı birincil kaynak­lar ve çeşitli hatıra ve belgele­re dayalı olarak anlatan ikincil kaynaklardı.

Şehit Yarbay Hüseyin Avni Bey – Şanlı 57. Alay’ın Cesur Komutanı kitabının hazırlan­masında, harp cerideleri başta olmak üzere yerli ve yabancı kaynaklar incelenmiş. Bu kay­naklardan alıntılar ve belgeler­le beraber, Yarbay Hüseyin Av­ni Bey’in kendisiyle aynı ismi taşıyan ve yazarlardan biri olan torunu Hüseyin Avni Tanman ve ailesine ulaşan evrak-ı met­rukesi; arazi üzerinde yapılan özenli ve detaylı çalışmalar; doküman, fotoğraflara sahip kurumsal arşivler; şahsi kolek­siyonlar incelenmiş. Deyim ye­rindeyse -eldeki geniş kaynak ve manevra alanına rağmen-iğne ile kuyu kazılarak müstes­na bir eser halinde ortaya kon­muş. Bahsi geçen kaynaklara dayanılarak, özellikle arazi bil­gisiyle bunlar somutlaştırılmış.

Diğer taraftan 57. Alay hari­taları üzerinden muharebe ara­zisinde siper, karargah, mevzi, tünel vb. tüm noktalarda titiz bir şekilde arazi çalışması ya­pılmış. Bu sayede -bana göre eserin askerî tarihe en önemli katkılarından biri- Yarbay Hü­seyin Avni Bey’in şehit olduğu yer, yani 57. Alay karargahının ve çadırının bulunduğu nokta tam olarak tespit edilmiş.

Hüseyin Avni Bey’in
karargahı ve Çataldere
mıntıkasındaki önemli
noktalar. 1 numara
karargahın yerini, 2 numara
şehit olduğu noktayı
gösteriyor.

5 bölümden oluşan eserin ilk bölümünde Yarbay Hüse­yin Avni Bey’in hiç bilinme­yen kökeni, ailesi ve en eski fotoğrafı ile beraber Çanakkale cephesinden önceki askerî gö­revlerine ait bilgiler okuyucu­ya sunulmuş. Kitabın hacmi­nin yaklaşık yarısını oluşturan ikinci bölümde ise Hüseyin Av­ni Bey’in Çanakkale muhare­belerindeki neredeyse her anı­na, bütün aksiyonlarına yer ve­rilmiş. Şehit oluşu ise ayrı bir kısım olarak üçüncü bölümde anlatılmış. Çanakkale muha­rebeleri üzerine araştırma ya­panlar ve meraklılar arasın­da en çok ilgi çekecek bölüm Hüseyin Avni Bey’in şehadeti bölümü olacaktır diye düşünü­lebilir. Zira onun şehit oluşu, araştırmacıları ve muhibban­ları arasında hep tartışma ko­nusu olmuştur. Kimi kaynak­lara göre Hüseyin Avni Bey İtilaf deniz topçusu tarafından gemilerden atılan bir topun karargah çadırına düşmesi ile şehit olmuştur. Kimi kaynak­lara göre ise Boyun bölgesin­de (Courtney’s Post) bulunan Avustralya yapımı “Garland” siper havanı veya o bölgede ko­nuşlu bir Japon siper havanın­dan atılan mermi ile şehit düş­müştür. Kitabın yazarları, bel­geler ve raporlar ile bu konuya da son noktayı koymuşlar.

Dördüncü bölüm her ne kadar Yarbay Hüseyin Avni Bey’in mektuplarından oluş­sa da, aynı zamanda kendisi­nin entelektüel yönü ve ailevi ilişkileri hakkında da bizlere ipuçları veriyor. Bu bölümde hem Hüseyin Avni Bey’i hem de “Hüseyin Avni”yi birarada görmek mümkün. Şahsi evrak­ları arasında bulunan ve özel­likle “Avni” imzası ile yazdığı nazireler; Mehmet Akif (Er­soy) tarafından 14 Ocak 1915’te yazılan “Akif” imzalı “Meal-i Celili” adlı şiir ile çocukları ile arasındaki yazışmalar, Hüse­yin Avni Bey’in gündelik hayatı hakkında bizlere detaylı bilgi­ler sunuyor.

ŞEHİT YARBAY HÜSEYİN AVNİ BEY


HÜSEYIN AVNI TANMAN –
AHMET YURTTAKAL
KRONIK KITAP, 2021
304 SAYFA, 40 TL

Yazarlar, kitabın beşinci ve son bölümünü Atatürk’ün verdiği “Arıburun” soyadını ta­şıyan Hüseyin Avni Bey’in ai­lesine ayırmış. Hava Kuvvetle­ri Komutanlığı’na, sonrasında Cumhuriyet Senatosu Başkan­lığı ve Cumhurbaşkanı Vekil­liği’ne kadar yükselen Tekin Arıburun Paşa’dan da bahse­dilen bu bölümde, Yarbay Hü­seyin Avni Bey’in şehitliğinin bulunduğu yer, bunun yapılışı ve yapılan ziyaretlerden de sö­zediliyor.

Askerlik yalnızca bir mes­lek değil bir yaşam tarzıdır. Yani askerî biyografilerde özel hayat ve askerî hayat birbirin­den bağımsız olmamalıdır. Bu açıdan bakıldığında, eserin as­kerî biyografi çalışmalarına ilham verecek nitelikte ve me­totta hazırlandığını söyleyebi­liriz. Öte yandan tarih çalışma­ları açısından, birincil kaynak­ların ışığında ele alınan ikincil kaynakların ilk defa ortaya ko­nan belgelerle neredeyse “ana kaynak” niteliğine taşındığını görüyoruz. Yazarları, özellikle bu gösterdikleri özen ve çalış­kanlıkları nedeniyle kutlamak gerek.

Literatürde tarihî/askerî bi­yografi çalışmalarının çoğun­lukla tek kaynak üzerinden yü­rütüldüğünü; bunların bireysel çalışmalarla “sentezlenerek” eser hâline getirildiğini biliyo­ruz. Halbuki bu eser, bu tür ça­lışmaların müşterek bir şekilde yapılması ve doğru metodoloji kullanılması durumunda, orta­ya uluslararası referans değeri taşıyan ürünler koyabileceğini­zi gösteriyor. Sürecin olmazsa olmazı da tabii arazi çalışma­sı ve varolan diğer kaynakların arazi üzerinde teyit edilmesi.