Hiç şüphesiz kültür varlıklarımız yeniden ayağa kaldırılacak. Kaybettikleri değerler mümkün olduğunca yerine konulacak. Uzun ve zorlu bir süreç bizi bekliyor. Restorasyon çalışmalarına kadar, anıtların hatıralarının özenle korunması çok önem vermemiz gereken bir konu. Kaybettiğimiz anıtlarımız ve bunları tekrar hayata döndürmenin bilimsel yöntemleri…
Son depremler, birçok meseleyle birlikte kültür varlıklarını koruma konusunu da farklı bir açıdan yeniden gündemimize taşıdı. Kaybettiğimiz insanlarımız kadar kaybettiğimiz kültür mirasımız da canımızı yakıyor. Elbette, yitirilen insanlar için yasımız devam ediyor; acımız ise belki azalacak ama sona ermeyecek.
Depremlerin yerleşim yerlerine verdiği zarar bizim coğrafyamızda çok eski bir konu. Yaklaşık 11 bin yıl önce başlayan inşa faaliyetleri ve yerleşimler depremlerle sınandı. Bazı nesiller yapılarının, yerleşimlerinin yokoluşuna şahit oldu. Bazen uzun aralıklar bu felaketleri unuttursa da bu gerçekle birlikte yaşama gelenekleri yavaş yavaş şekillendi. Hata yapanların yapıları uzun süre ayakta kalmadı. Deprem gerçeğine göre inşa edilmeyen yapılar ve yerleşimler yokoldu. Kimi zaman yıkımlar bu yerleşimleri tamamen ortadan kaldırdı; kimi zaman defalarca aynı yerde yeniden ve yeniden yeniden inşa edildiler. Bu süreç zaman içinde yerleşim yerlerini, gelenekleri, inşa boyutlarını, malzemeyi, teknikleri etkiledi; bu sayede kimi tarihî yapılar ve yerleşimler daha uzun ömürlü olabildi.
Ülkemizin neredeyse her yerinde deprem hikayelerini biliriz. Özellikle arkeolojik alanlarda deprem, ortaya çıkardığı sonuçlarla izlenebilen, tespit edilebilen bir olgu. Hatta geçmişte yaşanmış bu korkunç olaylar, arkeologları heyecanlandıran buluntu gruplarını da bize hediye ediyor. Yıkımın altında kalan her şey, bir zaman kapsülü gibi günümüze ulaşıyor. Maalesef eski depremlerin birçoğunda arama-kurtarma çalışmaları çok az yapılabiliyordu. Mekan, içindeki malzemesi ile hatta bazen insanlarla birlikte gömülüp kalıyor, asırlar sonra arkeologların kazıları ile ortaya çıkıyordu. Bugün müzelerde eksiksiz görebildiğimiz muhteşem objeler ya da ören yerlerinde kazılarda ortaya çıkarılmış ve anastilosis (yeniden yapılanma tekniği) çalışmalarıyla ayağa kaldırılmış cepheler genellikle bu tür bir felaketin hatıraları. Bergama Asklepion, Laodikea Agorası, Didima Apollon Tapınağı bu tür hatıraların kısmen belgelendiği detaylara sahip.
Birçok anıt eserimiz de adeta Türkiye’nin deprem tarihini bize anlatır. İstanbul Ayasofya’sının, Fatih Camii ve külliyesinin tarihleri neredeyse bir depremler tarihidir. Birçok muhteşem anıtımız, depremlerden sonra ya büyük onarımlar geçirmiş ya da yeniden inşa edilmiştir. Kuruluş tarihleri çok eski ama bugün ayakta olan tarihî yapıların çoğu 19. yüzyıl sonlarına aittir. Bir kısmında eski depremleri anlatan kitabeler mevcuttur.
Depremlerde zarar gören anıtlarımız da hızla ele alınmalıdır; zira bu yapıların enkazı da kıymetlidir. Bunlar bir arkeolojik varlık olarak ele alınmalı ve arkeolojik yöntemler ile kaldırılmalıdır. Mimari elemanların belgelenmesi ve korunması önemlidir. Taşınabilir kültür varlıkları, yazı levhaları, kitabeler, minber, vaiz kürsüleri, ikonalar, avizeler, kandiller, kapı kanatları gibi taşınabilir aksam, müzelerde ya da korumalı depolarda bulundurulmalıdır.
Hiç şüphesiz kültür varlıklarımız yeniden ayağa kaldırılacak. Kaybettikleri değerler mümkün olduğunca yerine konulacak. Uzun ve zorlu bir süreç bizi bekliyor. Restorasyon çalışmalarına kadar, anıtların hatıralarının özenle korunması çok önem vermemiz gereken bir süreç. Bu süreçte şüphesiz restorasyonları da tartışmalıyız. Kaybettiğimiz anıtlarımızı nasıl yaşatmalıyız?
Bugünü kadar bu anıtlar, her yokoluşta yeniden, inşa edildiği dönemin üslubu ile ayağa kaldırılıyordu. Modern restorasyon anlayışlarında ise eski belgelere ve yapının aksamına dayanarak bunların eski hâlleri ile inşa edilmeleri esas alınmaya başlandı. Ancak çok farklı yaklaşımlar da geliştirilebilir (2. Dünya Savaşı’nda büyük yıkıma uğrayan Berlin kentinin birçok anıtı savaş sonrasında değişik yöntemlerle restore edilirken, Kaiser Wilhelm Kilisesi savaşın ve yıkımın bir anısı olarak yıkıntı hâlinde bırakıldı ve yanına modern bir kilise inşa edildi). Belki bu anıtların bazılarını, bu felaketin hatırasını canlı tutacak şekilde restore edebiliriz.
Son deprem felaketinde yıkılan-zarar gören başlıca tarihî miras unsurları ve koruma çalışmaları şunlardı…
ANTEP KALESİ
Kale, kısmen doğal bir tepede bulunan bir höyüktedir. Kentin tarihinin en önemli tanığı olan kalede yerleşim ve yapılaşma Kalkolitik Çağ’da başladı. Bugün izlenebilen bölümlerin çoğu Bizans, Dulkadiroğulları, Memlûk, Osmanlı dönemlerindedir. Buradaki höyük yerleşimi ve daha sonraki kale, binlerce yıldır başka depremlerle yıkılıp yeniden inşa edildi. Son deprem, kuleler arasındaki surları ve bazı bölümleri yıktı.
MALATYA YENİ CAMİİ
Malatya neredeyse Tunç Çağı’ndan beri aynı ismi taşıyan bir yerleşimdir ve değişik nedenlerle yer değiştirdi. İlk yerleşim Arslantepe, Roma çağında bugün Eski Malatya ya da Battalgazi denilen yere taşındı; Osmanlı döneminin sonlarında bugün bilinen merkez aynı adla yaşamaya devam etti. Bu merkezde 1843’te inşa edilen Hacı Yusuf Camii 1880’lerde bir depremde yıkıldı, yapı tekrar ancak 1910’da tamamlanabildi. Yeni Cami, Çarşı Camii gibi isimlerle anılan caminin ilk yapısının depremde yıkılan minaresi, bugünkü caminin yanında depremi hatırlatan bir ibret anıtı gibidir. Camii, 2020 Elazığ depreminde de zarar gördü; son depremde neredeyse tamamen yıkıldı.
ADIYAMAN ULU CAMİİ
Adıyaman Kalesi’nin yakınlarında olan Ulu Camii’nin inşa tarihi kesin değil. Bölgenin İslâm hakimiyetine geçmesiyle inşa edilmiş olmalıdır. Ancak uzun tarihi boyunca yaşadığı felaketlerde bu yapı defalarca tahrip olup yenilendi. Caminin 1506-1515 arasında Dulkadiroğulları Beyliği’nin son idarecilerinden Durak Bey tarafından inşa ettirildiği düşünülüyor. 16. yüzyıl yapısı bir depremle yıkıldı ve 1832-1833’te yeniden inşa edildi. Minaresi ise ancak 1860-1863 arasında Hacı Molla isimli bir hayırsever tarafından tamamlanabildi. Ancak bu yapı da 1890 civarında meydana gelen bir depremde çöktü ve 1895-1896’da yeniden Kolağası Mustafa Ağa tarafından büyük ölçüde yenilendi. Özellikle ahşap kapıları, geç devir Osmanlı sanatının ilginç örnekleri olan mihrap ve minberi, minare kaidesindeki bezemeler ve kitabeleri İslâm sanatı açısından önemliydi. Cami son depremde maalesef tamamen yıkıldı.
GAZİANTEP KURTULUŞ CAMİİ (ESKİ MERYEM ANA KATHEDRALİ)
Yapı 1892’de kentin Ermeni cemaati tarafından Meryem Ana’ya adanan (Surp Asvadzadzin) bir kilise olarak inşa edidi. 1915 hadiseleri ve tehcirden sonra bir süre terkedildi, ardından cezaevi olarak kullanıldı. Kilise aksamı ve bezemesinin büyük kısmı yokolan yapı, 1981’de cezaevinin taşınması ile boş kaldı ve 1984’te cami hâline getirildi. Son depremde kilisenin çan kulesi üzerine ve onun simetriğine eklenen iki tek şerefeli minare ve ana kubbe çöktü, yapı büyük hasar aldı.
İSKENDERUN KATOLİK KİLİSESİ
Kentin Yenişehir bölgesinde bulunan yapı 1870 dolaylarında inşa edilen Latin Katolik Kilisesi’dir. Üç nefli bir bazilika olan kilise oldukça sadedir. Son depremde sadece giriş ve mihrap cephesi ile bir nefi ayakta kalan yapı büyük ölçüde harap olmuştur.
ANTAKYA AZİZ PETRUS/ AZİZ PAULOS KİLİSESİ
Antakya’nın merkezinde bulunan kilise, eski bir kilisenin yerine 1830 dolaylarında inşa edildi. Bu kilisenin de 1870 dolaylarında bir depremle yıkılmasından sonra, uzun bir inşaat süreci sonunda 1900’da yeni yapı ibadete açıldı. Kesme taştan inşa edilmiş, haç planlı, kubbeli bir kilise olarak Osmanlı dönemi Hıristiyan dinî mimarisinin bölgedeki en anıtsal örneklerinden biriydi. Yapının ahşap templonu ve Arapça siglaları ile Ortodoks ikonaları güzel bir koleksiyon oluşturuyordu. Duvarlarında kilisenin ve cemaatinin tarihi, Osmanlı dönemine ait fermanlar sergileniyordu. Örtü sistemi tamamen çöken kilisenin içindeki aksam da büyük zarar gördü.
ANTAKYA HABİBİ NECCAR CAMİİ
7. yüzyılda yapılan Türkiye’nin en eski camilerinden Habib Neccar Camii de tarihi boyunca defalarca yenilendi. Erken İslâm döneminde tesis edilen cami, yaşadığı depremler ve diğer felaketler sonucu her dönemde onarım gördü. 13. yüzyılda Memlûk Sultanı Baybars, cami ve çevresini yeniledi. Osmanlı devrinde birkaç defa yenilenen yapı 1839 civarında son büyük onarımını geçirdi. Avlusunda Aziz Paulus ve Aziz İoannes’in türbesi olan, zemin altında iki kat aşağıda Habib Neccar’ın kabrine ulaşılan cami, kimisi Bizans kimisi Erken İslâm dönemine ait ilginç sütun başlıklarına sahipti. Cephelerindeki kitabeler uzun tarihinin en önemli anıtlarıydı. Son depremde neredeyse tamamen yıkıldı.
HATAY DEVLETİ MECLİS BİNASI
Bölgenin yakın tarihi için önemli bir anıt, 1938’de kurulan ve ardından Türkiye’ye katılan Hatay Devleti’nin meclis binası olarak kullanılan yapıydı. 1927’de bir sinema binası olarak inşa edilen yapı, daha sonra Hatay Devleti’nin meclis binası olmuştu. 2008’de restore edilen ve kültür merkezi hâline getirilen bina, son depremde yıkıldı.
Tarihî yapılardaki hasar modern binalardan daha az
Depremlerin yarattığı maddi-manevi yıkıntıların boyutu günler içinde ortaya çıkarken tarihî yapıların, arkeolojik alanların ve müzelerin durumu da ele alınıyor. Felaket sonrası ortaya çıkan büyük yıkımda, tarihî yapı ve alanlardaki zararın konutlara kıyasla çok daha az olduğu, müzelerin ise başarılı bir sınav verdikleri gözlendi. Yaşanan felaketin boyutları dikkate alındığında, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın depreme hazır olma, deprem sonrasında da duruma hakim olma konusunda başarılı bir sınav verdiğinin altını çizmek gerekir. Bu başarının altında ise detaylı ve titiz bir planlamanın yer aldığı “afet acil durumu eylem planı”nın anında uygulamaya alınmasının yanısıra personelin eğitimli olmasının rolü de büyük. Yetkililer gerek ilk müdahale gerek hasarın tespiti gerekse eserlerin yağmaya karşı korunmasında etkin davrandıkları gibi, kamuoyunu bilgilendirmekte de süratli refleks gösterdi. Bu da spekülasyonların ve söylentilerin önünü kesti. Kamuoyunda konuya yönelik hassasiyet de bu felaketli günler için gurur vericiydi.
Son depremde;
. Tarihî Gaziantep Kalesi’nin doğu, güney ve güneydoğu kısımlarında bulunan bazı burçlar yıkıldı.
. Adıyaman Karakuş Tümülüsü, “Tokalaşma Sütunu” yıkıldı (Kabartma Adıyaman Müzesi’nde koruma altına alındı).
. 17. yüzyıl yapısı Gaziantep Şirvani Camii’nin kubbesi ve doğu duvarı kısmen çöktü.
. Gaziantep Hz. Ukkaşe Türbesi tamamen yıkıldı.
. 2200 yıllık geçmişe sahip Antakya Sinagogu yıkıldı.
. Şanlıurfa Ulucamii minaresi yıkıldı.
. Gaziantep Zeugma Müzesi hasar almadı, mozaiklerde düşen tek parça yok; ünlü Çingene Kızı mozaiği sağlam durumda.
. Antakya Hatay Arkeoloji Müzesi’nde taşıyıcı kolonlarda sorun yok; ünlü Şuppiluliama heykeli hasar gördü, ivedilikle onarıma alındı.
Depremde hayatını kaybeden Kültür ve Turizm Bakanlığı personeli yanısıra TUREB tarafından düzenlenen uygulama eğitimine katılan 43 kişilik rehber kafilesi de Adıyaman’da konakladığı otelde enkaz altında kaldı; çoğu maalesef kurtarılamadı.