Destanlarla bugüne bağladığımız bozkurt figürü, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar ve Oğuzlarla ilgili yapılan kazılarda ortaya çıkmamıştır. Bozkurt sembolü, Hazar Denizi’nin doğusunda, Horasan coğrafyasında yaşayan Sakalar tarafından MÖ 6. yüzyılda Anadolu resim sanatına taşınmış, Türkler tarafından 7.-11. yüzyıllarda kullanılmaya başlanmıştır.
Türk milliyetçilerinin kullandığı “Bozkurt” figürü, 2019’da Avusturya’da hayata geçirilen Sembol Yasası ile yasaklanmıştı. Pantürkizm ve Turancılıkla özdeşleşmiş olan bozkurtun yasaklanması ile bu sembolün tarihsel süreçteki kullanımı kamuoyunda ilgi çekmeye başlamıştı.
İslâmiyet öncesi tarihsel süreçler, mitolojiler ve kültürler incelendiğinde, çok sayıda Türk ulusunun kurt totemine sahip oldukları gözlenmektedir. Bu gerçeklik, eski Türk inançlarının en ilkel din olan Totemizm’den geliştiğine işaret eder. Kurt dışında at, geyik ve kartal gibi totemleri olan Türklerin, özellikle 7.-11. yüzyıllarda kurt totemi merkezinde birleştiği görülmektedir.
Göktürk, Uygur ve Oğuz destanlarında ulusal bir motif temelinde kullanılmış olan kurt figürü farklı rollerde karşımıza çıkar. Ata, kurtarıcı ve kılavuz olduğu görülen kurt, çoğunlukla bozkurt adıyla anılır; bazen dişi kurt olur “Ulu Ana” adını alır, bazen erkek kurt olur “Ulu Ata” diye çağrılır.
Kurtlar dünyanın en yaygın kara yırtıcılarıdır. Vahşi olmalarına karşın insanlarla temas kurdukları bilinmektedir. İnsanları uzaktan izlerler ve uluma taklitlerine karşılık verirler. Bozkurt (canis lupus), kurtların en yaygın türüdür. Bunlar birçok bölgede gri kurt ya da orman kurdu olarak da bilinir. Hazar Denizi’nin doğusundaki topraklarda yani Horasan coğrafyasında olan kurtlar, göçebe Türklerin sıklıkla temas ettiği bir yırtıcı olmuştur. Hayatları doğanın içinde ve coğrafyanın her yerinde geçen savaşçı göçebeler ile çoban göçebelerin gözlemleri, kurdun Türkler tarafından totem olarak seçilmesinde önemli rol oynamış olmalıdır.
İslâmiyet öncesi Türk tarihi, mitolojisi ve kültüründe ulusal ve temel bir motif olarak görülen kurt, buna ters orantılı olarak arkeolojik bulgularda bugüne değin tatmin edici ölçüde izlenememiştir. Hunlar da dahil olmak üzere, Göktürk, Uygur ve Oğuzlarla ilgili yapılan kazılarda kurt figürü içeren herhangi bir arkeolojik bulguya bugüne değin Horasan ve Orta Asya’da rastlanmamıştır. Stil-kritik yöntemini bilmeyen bazı uzmanların Çin kültüründen esinlenmiş ejder figürlerini kurt zannetmeleri ya da kasıtlı olarak kurt olarak değerlendirmeleri düşündürücüdür. Konuyla ilgili tek ve gerçek arkeolojik bulgu, Kazakistan’daki Esik Kurganı’nda açığa çıkan Altın Elbiseli Adam’ın etek ve kol uçlarındaki stilize kurt başlarıdır. Saka kültürüne ait olan kurgandaki altın plaka süslemeler MÖ 5. yüzyıla tarihlendirilmektedir.
MÖ 1. binyılda, Önasya’nın periferisinde yaşamış Sakaların (Doğu İskitler) Türk Öntarihi’nin en önemli unsuru olduğu hususu bugüne değin gündeme gelmemiş bir konuydu. Türk kimlikli devlet tarihinin Hunlar ile değil, onlardan 400-500 yıl önce tarih sahnesine çıkmış olan Sakalar ile başladığı hususunda çok sayıda arkeolojik ve tarihsel kanıtı, dergimizin önceki yaygın sayılarında yayımlamıştık. MÖ 8. yüzyıldan MS 8. yüzyıla uzanan Protohistorik (Öntarih) Dönem’deki Türklerin Sakalarla başlayan süreci; Massagetler, Hunlar, Göktürkler ve Oğuzlarla son bulmuştur. Son yıllarda Anadolu Demir Çağı arkeolojisi üzerine yaptığım çalışmalar, özellikle Orta Anadolu’nun MÖ 8. yüzyıldan itibaren Kafkasya, İran ve Horasan ile kültürel ve sosyal ilişkiler içinde bulunduğuna, sözkonusu bağlantıların at gömüleri içeren kurganlar ve silahlar dışında farkedilebilir ölçüde çanak-çömlekçilik gibi zanaatlara yansımış olduğuna işaret etmeye başlamıştır.
At gömüleri ve kurganlardan çıkan savaş kazması, ok ucu ve mızrak uçları gibi silahlar ile tunç ya da kemikten at koşum takımları, Sakaların Anadolu’ya taşımış oldukları özgün yaşamsal materyellerdir. Bununla birlikte çobanlık ve yağma-talan gibi göçebelik temelli ekonomik sistemlerin yaşandığı devasa Avrasya-Horasan coğrafyasından Anadolu’ya gelmiş olan Sakaların yerli halk üzerinde yaşam tarzları ve kültürleri ile ciddi değişimlere yol açtıkları; Kızılırmak Havzası Demir Çağı yerleşmelerinden gelen güncel arkeolojik bulgular sayesinde çok daha iyi anlaşılmaktadır (…) Çin Bulutu ve geyik figürleri dışında Kızılırmak Havzası Demir Çağı çanak-çömlekleri üzerinde birdenbire ortaya çıkan at ve kurt figürleri, Anadolu’ya Horasan ve Orta Asya’dan taşınmış göçebelere ait diğer bezeme ögeleri gibi görünmektedir. At figürlerinin eyersiz-koşumsuz olması, bunların Sakaların yaşamından kesitler yansıttığına işaret eder.
Sözkonusu göçebe yaşam ögelerinin Anadolu Demir Çağı resim sanatı içindeki en ilginç grubunu ise kurt figürleri oluşturmaktadır. Oluz Höyük’te çok sayıda kap üzerinde kurt figürü yer almaktadır. Kurt figürleri içindeki en önemli örnek, bir krater üzerinde resmedilmiştir. Bu sahnede stilize olarak betimlenmiş kurt, hemen yanındaki kanatlı boğaya saldırmaktadır. Diğer kurt figürleri ise çanak-çömlek parçaları üzerindedir. Oluz Höyük’ün kuşuçumu 60 km güneyinde yer alan Zile-Maşat Höyük’te de MÖ 6. yüzyıla ait bir krater üzerinde sfenkse saldıran bir kurt figürü gözlenmektedir.
Bununla birlikte Oluz Höyük Geç Demir Çağı kültür katmanlarında ortaya çıkarılan bazı çukurların içinde bulunan kasaplık izler taşıyan at kemikleri ve bunların üzerindeki satır ve bıçak izleri, Demir Çağı halkının at eti yemek gibi bazı Orta Asyalı geleneklerine işaret eder. Gıda olarak tüketilmiş atlara ait kalıntılar, Oluz Höyük’ün Saka varlığına bulgu sunan Anadolu’nun en önemli kazısı olduğuna işaret etmektedir. Oluz Höyük ve Maşat Höyük çanak-çömlekleri üzerinde görülen kurt figürleri derin ikonografik anlamlar taşımakla birlikte, güçlü sanatlara sahip olmayan Anadolu Demir Çağı göçebelerine ait hâtıralar olmalıdır.
MÖ 9. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya Kafkasya üzerinden sızmaya başlayan Sakalar yani Doğu İskitlerin, Anadolu coğrafyasındaki en kalabalık ve güçlü göçebeler olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda Çin Bulutu, iri boynuzlu Avrasya geyiği ve eyersiz-koşumsuz at figürleri gibi kurt figürünün de Anadolu’ya Saka coğrafyasından göçebeler tarafından taşındığı düşünülebilir. Turani yüz tiplerine sahip olan, kımız içen, kurgan inşa eden, atıyla birlikte gömülen ve bu bilgiler ışığında Ön Türkler olarak değerlendirebileceğimiz Sakaların, kurt totemine sahip bir toplum olduğu ve Demir Çağı’nda Anadolu’ya totemleri ile birlikte geldikleri anlaşılmaktadır. Yazıları olmayan bu göçebelerin destan, efsane ve mitolojik hikayeleri mutlaka sözel bir gelenek içinde korunuyor ve nesilden nesile taşınıyordu. Oluz Höyük ve Maşat Höyük kurt figürleri, Saka sözel gelenek ögelerinin Anadolu Geç Demir Çağı resim sanatında hayat bulmuş olduğuna işaret eder. Bu bağlamda tarihsel süreçte Türklerin totemi olmuş, efsanelerinde temel motif olarak bulunmuş bozkurt sembolünün arkeolojik kimlik olarak Öntarih Türklerinin en önemli gruplarından Sakalar tarafından Anadolu resim sanatına taşınmış olduğunu söyleyebiliriz. Demir Çağı sonrasındaki süreçte, 10. yüzyıldan itibaren Türkleşmeye başlayan Anadolu coğrafyasında kurt toteminin destan, efsane ve mitolojide devam etmiş olması, bozkurt motifinin Sakalar ile Türklerin tarihsel ortak noktası olduğuna işaret etmektedir.