Kasım
sayımız çıktı

Tabubilmez boyun eğmez bir arsız dergi

CHARLIE HEBDO

Charlie Hebdo biraz da Fransa’dır. Villon’un, Proudhon’un, Brassens’in, Coluche’ün Fransası… Acımasız, iğneleyici üslubuyla zengin bir geleneği temsil eden “gazi dergi”nin soyağacını anlamak için, Fransız tarihinde kültürel, siyasi bir gezinti…

Tabubilmez boyun eğmez bir arsız dergi

Nevi şahsına münhasır bir dergi Charlie Hebdo. Paris’teki amcaoğlu Canard Enchainé ile bir çok ortak noktası olmasına rağmen, Charlie mahallenin sapanla camları kıran, küfürbaz veledi; Canard ise galiba biraz ağır abi. Londra’da Private Eye, Moskova’da vakti zamanında Krokodil, New York’ta Mad ya da burada Gırgır-Leman hepsi farklı içerikte ve yaklaşımda mizah dergileri ama, hiçbiri Fransız Charlie’si gibi baldırı çıplak değil. Galiba zaten bu nedenle de Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, “Charlie Fransa’dır” derken bunu kastediyordu. Egosantrik yanları pek zayıf olmayan Fransızların çoğu, öyle gelişigüzel her şeye “bu Fransa’dır” demez.

7 Ocak’tan sonra Fransa’da ve dünyanın bir çok yöresinde yer gök ‘Je suis Charlie’ diye inlerken, Champs-Elysées bulvarının sonundaki ünlü Arc de Triomphe’un tepesine olduğu gibi Paris Belediye binasının ön cephesine ve başkentte daha bir çok mekana dev harflerle ‘Je suis Charlie’ ya da ‘Paris c’est Charlie’ (Paris Charlie’dir) sloganı yazıldı.

Tabubilmez boyun eğmez bir arsız dergi
Zafer Takı konuştu Eyfel kulesiyle birlikte Paris’in sembol anıtlarından olan Arc de Triomphe’da 8 Ocak 2015 gecesi: “Paris Charlie’dir”

En son 68 öncesinde Jean-Paul Sartre, Quartier Latin’de bizim Libération gazetesinin illegal dedesi sayılan La Cause du Peuple’ü (Halkın Davası) alenen ve militanca satarken, polis kendisini gözaltına almaya kalkışmış; amirim, genel müdürüm, valim, bakanım derken iş dönemin cumhurbaşkanım Charles de Gaulle’e kadar gitmiş, o da kibirli sesiyle “Katiyyen dokunmayın, Sartre demek Fransa demektir” demiş.

Charlie hakkında 7 Ocak’tan sonra yerli ve yabancı basında herhalde binlerce yazı yayınlandı. Birkaç tane de ben yazdım (bkz. www. apoletlimedya.blogspot.com).

Charlie ile Fransa arasında yakınlaşma/benzeşme ötesindeki bu özdeşleşme, aslında Le Monde’un kurucusu Hubert Beuve-Méry’nin ünlü “Her ülke layık olduğu gazeteyi çıkarır” saptamasını da doğruluyor. New York Times nasıl ki ancak ABD’de, Der Spiegel Almanya’da yayınlanabiliyorsa; Le MondeLibération ve esas oğlan Charlie Hebdo da ancak Fransa’da yayınlanabilir. Tıpkı bizde yayınlanan bazı gazeteler gibi…

Charlie, sadece entelektüel ve kültürel Fransa’nın bir sembolü değildi. 7 Ocak’tan sonra o dünyanın bir ikonu oldu. Sıradan ya da özellikle çoğunluğu oluşturan Fransızın da aynadaki biraz deforme imajı idi. O kategoriye mensup olanlar yemeye içmeye düşkündür, bir de sürekli dırdır yapar, hiçbir şeyden memnun değildir, hep daha iyisini ister, keyfine düşkündür, gülmeye de…

7 Ocak’tan önce toplam tirajı 45-55 bin civarında olan Charlie, siyahlara bürünmüş kalaşnikoflu teröristlerin saldırısına neden uğradı? Sözde gerekçe İslâmiyet’e ve Hazreti Muhammed’e hakaret… Oysa bu gerekçe doğru olsa bile, Avrupa’da, mesela Hollanda’da ve Fransa’da sabah akşam yabancılara, göçmen işçilere, özellikle de Müslümanlara hakaret eden, onları aşağılayan politikacılar ve bu ırkçı görüşleri temel yayın politikası olarak benimsemiş aylık, haftalık neyse ki marjinal yayın organları var. Bunlar aşırı-sağcı, yabancı düşmanı, ırkçı, antisemit politikacılar ve yayın organları. Kalaşnikofluların gerekçesi doğru olsa bu tür hedefler seçilirdi değil mi? Charlie ise sadece siyasi mizahın değil aynı zamanda basın özgürlüğünün bir nevi sembolü. Hedef olmasının bir nedeni de bu… Marjinal ırkçıların etkisi zayıf. Charlie ise düşük tirajına rağmen, iç tutarlılığı, bağımsızlığı ve özgürlüğü sayesinde kaçınılmaz olarak daha fazla dikkate alınıyor.

Jean-Marie Le Pen, son olayda ‘Ben Charlie değilim’ diyerek safını belli etti. İlginçtir, Arap ve Müslüman oldukları için saldırganları açıkça savunamıyor ama, mağdur Charlie ile bir arada anılmak da işine gelmeyince, ‘Ben Charlie değilim’! İyi ki değilsin zaten… Charlie’ye karşı açıp kaybettiği kaç dava var?

Tabubilmez boyun eğmez bir arsız dergi
Tabubilmez boyun eğmez bir arsız dergi
Milyonlar sokakta Paris sokakları 2. Dünya Savaşı’nın bitişinden sonraki en kalabalık gösteriye sahne oldu. Saldırıyı gerçekleştirenler iki gün sonra öldürüldü.

Charlie’nin kültürel/entelektüel kılcal damarlarına girip tarihine indiğimizde çok zengin bir birikimle karşılaşıyoruz. Şimdi şurada karşımıza geçip uzun künye çekse bile, belki kendisinin bile hatırlayamayacağı isimler, akımlar, kitaplar var söyleminde.

Şarapla peynir Fransız mutfağında ne ise, akıl ve mizah da Fransız kültüründe, tarihinde, basınında o…Fransızcada ‘esprit’ sözcüğü boş yere hem ‘ruh’, hem ‘zeka’ anlamına gelmiyor.

Ortaçağ Fransa’sında Kilise’nin ve Katolik inancının altında ezilmiş bir aydın kitlesi var. Dogmanın bini bir para. Kırsal Fransa henüz gülmüyor, mizah pek çekingen, komik bile değiller henüz. Yine de Charlie’nin tozlu, örümcek ağlı arşivinde, etrafı biraz temizlesek, Rutebeuf (1230-1285), François Villon (1431-1463) ve François Rabelais’ye (1483-1553) rastlayabiliriz.

Bu üç şair düzene bir şekilde başkaldırmış yazdıklarında. Aralarında katil, hırsız olanı da var, üniversite hocası olan da. Hepsi de inancın körlüğüne karşı, aydınlığın, bilimin ilk ışıklarını çakmaya çalışmış. Ortada henüz laiklik yok, ama Tanrı ile ruhban sınıfı ile kapışmalar var ince ince: ‘Ey gökteki Tanrı Baba/ Sen orada kal/ Biz burada rahatız”.

Bu üç şairle ama galiba en çok Villon’la Charlie arasında çok sayıda köprü, arabulucu var. Yani Villon’u en az beş yüzyıl ileriye taşıyanlar. Brecht’ten Debussy’ye, Brassens’ten Léo Ferré’ye, Bob Dylan’dan Joan Baez’e, Félix Leclerc’den Renaud’ya kadar yüzbir sanatçı Villon’a selam çakmış. Üstelik Beaudelaire, Rimbaud ve Verlaine’de de kah Villon’dan, kah Rutebeuf ’den bazen de Rabelais’den dizeler, çağrışımlar var. Aynı kültür ailesinin bireyleri yani.

Tabubilmez boyun eğmez bir arsız dergi
Dünya liderleri Paris’te toplandı Fransa’nın başkentinde biraraya gelen ülke liderleri de protesto yürüyüşüne katıldı. Charlie Hebdo dergisi, önceki sayılarında Cumhurbaşkanı Hollande’ı da acımasızca eleştirmişti…

Fransız Charlie’nin ideolojik babalarından biri de hiç kuşkusuz Pierre-Joseph Proudhon (1809-1865). Anarşizmin ilk teorisyen ve ideologlarından biri olan Proudhon, işçi kökenli bir aydın. “Mülkiyet hırsızlıktır” sloganının mucidi.

Tabubilmez boyun eğmez bir arsız dergi

Bugün Belçika ile birlikte çizgi-romanın anavatanı sayılan Fransa, siyasi karikatür alanında önemli bir ülke. Fransız gazetelerinin neredeyse hepsinde hâlâ birinci sayfada siyasi karikatür yayınlanır. Bu alanın önemli isimlerinden biri de Honoré Daumier (1808-1879). O da İmparator’u bir “garip” çizdiği için 6 ay kodese tıkılmış eski bir Charlie.

İşin sırrı laiklikte

Bütün mesele, Ortaçağ ’ın bu durağan/tutucu/dinci toplumunu zelzeleyle yıkan Büyük Fransız İhtilali. Kilisenin malı mülkü arazileri sıfırlanıyor, daha da önemlisi dinin ve din adamlarının zihinlere taktığı kelepçeler çözülüyor.

Mesela 1791’de “Blasphème” (küfür) suç olmaktan kanunla çıkartılıyor. “Blasphème”in en kısa tanımı, “dinî, kutsal olana yönelik saygısız söylem”. Çünkü artık laik Fransa’dayız. Herkesin dinî vecibelerini özgürce yerine getirmesini sağlayan laiklik, aynı zamanda inanç sahibi olmayanların özgürlüğünü de güvence altına alıyor. Ama eskiden neredeyse resmî din olan Katolikliğin önündeki koruma kalkanı kaldırılıyor. Çünkü laik devlet, yurttaşlarının zaten özel hayatının bir parçası olan dinî aidiyetleri konusunda tamamen kör durumda. Devletin Katolikliği ya da başka herhangi bir dini koruması söz konusu değil laik rejimlerde. Yani Fransa’da “PeygamberiMİZ”, “Peygamber EfendiMİZ” muhabbeti yok.

Charlie’ye yönelik olarak, yayınları özellikle de karikatürleri nedeniyle şimdiye kadar Müslüman, Katolik, Musevi cemaatlerinin temsilcileri ile makaraya sardığı tarikatlerin avukatları onlarca dava açtı, büyük kısmını kaybettiler. Çünkü Fransız yasal düzeni ve adliyesi, Diyarbakır 2. Asliye Ceza gibi “dinî değerler basın özgürlüğünden daha önemlidir” tezini benimsemiyor. Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü, ayrıca bu konudaki AİHM içtihadı ve nihayet son yıllarda yavaş yavaş hukuki zemine kavuşmaya başlayan “alay etme/mizah hakkı” sayesinde Charlie yüklü tazminatlardan kurtuluyor.

Charlie, evet baştan beri anarşist ve tanrıtanımaz bir yayın çizgisini sürdürüyor. Ama sanıldığının aksine herhangi bir dine özel olarak gıcığı yok. Charlie’nin derdi dogmalar ve tabular. Dolayısıyla dogmaların ve tabuların en müsait yatağı olan tüm dinlere eşit mesafede ve bu dinlerin şiddet yanlısı yönleri, rasyonalite karşıtı tutumları ile alay ediyor.

Charlie’nin en önemli özelliklerinden biri de bizzat kendisinin hiçbir tabusu ve dogması olmaması. Bu da derginin iç tutarlılığı açısından önemli, hatta tayin edici. Tek derdi bağımsız ve özgür olmak. Bu nedenle de çıktığından bu yana bir santim olsun paralı ilan/reklam almaz. Yayın yönetmeni Charb, son olarak derginin fiyatını dokuz yıl boyunca 2 euro’da tuttuktan sonra 2010 Haziran’ında 2.5 Euro’ya çıkarttıkları sayıda şöyle demişti: “Tek gelirimiz abone ve satış. Bir de arada sırada yayınladığımız derleme albümleri. Reklam almıyoruz, çünkü reklam alırsak yayın politikalarımız bağımsızlığını yitirir, biliyoruz. Piyasada sadece reklam geliriyle çıkan bir sürü ‘bedava gazete’ var, ama onların yayın politikasında bu reklamların ağırlığı açıkça görülüyor. Biz bedava değiliz sadece 2.5 euro’ya bağımsız bir gazete yapıyoruz”.

1789’dan sonra Fransa tarihindeki bütün ilerici, devrimci gelişmelerin bir şekilde Charlie’ye yansıdığını görüyoruz. 1871 Paris Komünü’nün ruhu, Charlie’nin hem mülkiyet yapısında hem de yazıişleri atmosferinde yaşamaya devam ediyor. Derginin sahibi sadece çalışanlar, yazıişleri ise yatılı erkek okulu yatakhanesi havasında. İçeriden gelen bilgilere göre Philippe Val’in genel yayın yönetmenliği döneminde bu hava biraz kışladakine benzediği için başta Willem olmak üzere bir çok çizer yazıişleri toplantısına katılmamış. “Prof. Choron ve Cavanna varken bizim toplantılar acaip neşeli/gırgır geçerdi. Val geldi uzun monologlar devri başladı”demişti Willem.

Tabubilmez boyun eğmez bir arsız dergi
Tarihî sayı Charlie Hebdo’nun saldırıdan sonra yayınlanan ilk sayısı, dünya çapında 7 milyon satışa ulaştı. Kapak karikatürünün üzerinde “Herşey Affedildi” yazıyor.

68 Baharı’nın politik gençliği

1789’dan sonra Charlie’yi Charlie yapan ikinci büyük siyasi-tarihî-toplumsal hadise 1968. Aslında Charlie’nin 1960’ta yayına başlayan babası Hara-Kiri’nin kurucu, yönetici ve çalışanları 68’de öyle pek genç filan değillerdi; hatta tohuma kaçmaya bile başlamışlardı. Ama 68’in devrimci, tabu sorgulayan, yenilik arayan, yaratıcı, gırgır atmosferi kaçınılmaz olarak Hara-Kiri’yi de etkisi altına aldı. Hatta 68 Baharı’na kadar daha çok toplumsal ve kültürel yergi konusunda uzmanlaşan Hara-Kiri, sonrasında daha siyasi, daha ideolojik içerikli bir mizah anlayışı geliştirdi.

Hara-Kiri olsun aylık ya da haftalık (Hebdo) Charlie olsun, bu akımın çıkardığı yayın organlarının tarihi aslında biraz da Fransa’da sansürün tarihi. Yasaklamalar, matbaadan ya da bayiden toplatmalar, açılan kamu davaları, devlet yöneticilerinin hakarete uğradıklarını öne sürüp açtıkları şahsi tazminat davaları, aşırı-sağcı ve bazı hafif solcuların Charlie’ye karşı yürüttükleri aşağılama/karalama kampanyaları, hep dergiyi susturmaya yönelikti.

Aslında kalaşnikofluların da amacı aynı idi. Ama sonuç Streisand etkisi ya da bumerang etkisi oldu. Charlie, bütün Fransa basın tarihinin rekorunu kırıp 7 milyonluk satışa ulaştı. Son sayı 25 ülkede satışa sunuldu, internetde Türkçe dahil olmak üzere 16 dile çevrildi. Bir karikatürün balonunda kalaşnikoflu siyahlı adama karşı kocaman bir dergi satan dağıtımcı çocuk bağırıyordu: Charlie Ekber!