Erken Ortaçağ’da düzenlenen Haçlı Seferleri, yaklaşık 300 yıl boyunca Katolik inancının siyaseti ve güç ilişkilerini yönettiği uzun döneme damgasını vurdu. 1212’de hem Fransa’da hem Almanya’da ortaya çıkan ve “yarılan denizlerden” geçerek Kudüs’ü kurtarmaya heves eden çocuklar, gerek limanlarda gerek sonrasında köleliğe, ölüme yollanacaklardı.
Haçlı Seferleri (1095-1291) tabiri, genel olarak Katolik Avrupa’nın Hz. İsa’nın yaşadığı ve mezarının bulunduğu Kudüs ile etrafındaki kutsal yerleri almak amacıyla bölgeye yaptığı askerî harekatlar için kullanılır. Esasen kavram bundan çok daha fazlasını içerir. Yine 12. yüzyılda Baltık kıyılarında yaşayan pagan topluluklara karşı da bir dizi Haçlı seferi düzenlenmiş; bu süreçte bölge halkı zorla vaftiz edilerek Hıristiyanlaştırılmıştır.
Fransa’nın güneyindeki Katharlar veya Albililer üzerine düzenlenen seferler de Haçlı seferi olarak kabul edilir. Katharlar Hıristiyan olmakla birlikte Katolik inancının onaylamadığı bazı prensipleri kabul ettikleri için sapkın olarak görülmüşlerdir. Bu inançlar arasında ruh göçü (reankarnasyon), maddenin ve buna bağlı olarak dünyanın “kötü” olduğuna dair duyulan inanç, düalist yani ikili Tanrı anlayışı, ekmek-şarap ayininin reddi gibi unsurlar görülür. Sonuç olarak barışçıl bir yapıya sahip onbinlerce Kathar, Papalığın emriyle kılıçtan geçirilmiş pek çoğu da engizisyon mahkemelerinde türlü işkencelere maruz kalmıştır.
3 yüzyıla yakın bir zaman dilimini kapsayan Haçlı Seferleri tarihi içinde 1212’de gerçekleşen “Çocukların Haçlı Seferi” bir diğer ilginç safhayı teşkil eder. Bu hadise, 1204’teki 4. Haçlı Seferi’yle 1217’de başlayan 5. Haçlı Seferi arasında bir devreye denk gelir.
1198-1216 arasında Katolik dünyasının lideri Papa 3. Innocentius, 1187’deki Hıttin Savaşı sonrasında Eyyûbîlerin eline geçen Kudüs’ü geri almak amacıyla bir sefer çağrısında bulundu. Ancak 1204’te eylem safhasına geçebilen bu sefer, Venedik Dukası Enrico Dandolo idaresinde Kostantiniyye’e, yani Doğu Roma İmparatorluğu’na yönlendirilerek amacından saptırıldı. Latin kuvvetlerinin bu işgal ve yağması 1261’e kadar devam edecekti (#tarih, Aralık 2014).
Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki kırılma noktalarından birini teşkil eden bu harekat sonrasında Papa, yeniden bir Haçlı Ordusu toplanması konusunda faaliyete geçti. Ancak bu girişim çeşitli nedenlerle gerçekleşemedi. Önce Güney Fransa’da “sapkın” kabul edilen Hıristiyan cemaatler üzerine bir dizi sefer düzenlendi; sonrasındaysa İspanya’daki Müslümanlar hedef alındı.
1212’de Fransa’nın Saint- Denis bölgesinde, Etienne adında bir çoban çocuk ortaya çıktı ve Hz. İsa’nın kendisine Fransa Kralı Philippe Auguste’e teslim edilmek üzere bir mektup verdiğini iddia etti. O sıralarda bölgede bulunan kral ise, çocuğa “köyüne dönmesi”ni söyleyecekti (Etienne’in hikayesinden yaklaşık 200 sene sonra yine onun gibi bir çoban olan ve Hz. İsa’dan mesaj aldığını söyleyen Jeanne d’Arc ortaya çıkacaktır).
Etienne kralın tavsiyesine uymaz. Fransa’yı dolaşarak taraftar toplamaya girişir. Söylemine göre Tanrı, günaha batmış yetişkinler yerine kendisi gibi günahsız ve temiz imanlı çocuklara Kudüs’ü bahşedecekti. Hattâ Marsilya limanına ulaştıkları takdirde deniz, tıpkı Hz. Musa’ya olduğu gibi ikiye ayrılacak ve çocuklar gemilere gereksinim duymadan kutsal toprakların yolunu tutacaklardı.
Üstün bir hitabet kabiliyetine sahip olan Etienne, geçtiği yerlerde pek çok çocuğun kendisine katılmasını sağladı. Çocuklardan bazıları aileleri tarafından sefere katılmaları için teşvik edilirken, bazı çocuklar gizlice bu çağrıya iştirak ettiler. Ayrıca sefere asiller sınıfına mensup bazı ailelerin çocukları, genç kızlar, genç papazlar ve bazı yaşlı hacılar da katılmaya karar vermişlerdi.
İlk Haçlı Seferi’nin meşhur vaizi Pierre l’Ermite’i kendine örnek alan Etienne, aynı zamanda mavi zemin üzerinde 3 zambağın yer aldığı bir de flama edinmişti. Çocukların hemen hepsi yayaydı; yalnız bazı asilzadelerin atları vardı. Etienne de Tanrı’nın mesajını taşıdığı için, üzerinde bir güneşliğin de yer aldığı bir arabanın üzerinde seyahat ediyordu. Çocuklar Tours ve Lyon kentleri üzerinden Fransa’nın güneydoğusunda bulunan Marsilya kentine ulaşmayı hedeflediler. Ancak yaz mevsiminde çıktıkları bu yolculuk onlara çok pahalıya mâlolacaktı. Her ne kadar geçtikleri yerlerde büyük bir coşku ile karşılanmış olsalar da, aşırı sıcaklardan ürünlerin kavrulması nedeniyle yeterli miktarda yiyecek bulunamayacak ve çocuklardan birçoğu yolda hayatını kaybedecekti.
Tüm olumsuzluklara rağmen kafilenin bir bölümü Marsilya’ya varmayı başardı. Marsilyalılar çocukları gayet sıcak karşıladı. Ancak “küçük hacılar” şehre vardıklarında büyük bir hayalkırıklığına uğradılar. Zira Etienne’in vaadettiği gibi deniz önlerinde açılmamıştı. Kimi çocuklar bunun üzerine yurtlarına dönmek üzere tekrar meşakkatli bir yolculuğu göze aldı. Kimileriyse sonuna kadar Etienne’i takibe karar verdi. İşte tam bu aşamada kaynaklar Marsilya’da iki tacirin devreye girdiğini yazıyor.
Demir Hugue ve Domuz Guillaume adındaki iki tacir, Etienne ve yanındaki çocukları sırf Tanrı’nın rızası için (!) kutsal topraklara götürmeyi vaadetti. Etienne bu teklifi Tanrı’nın lütfu olarak görüp sevinçle kabul etti. Sonrasında 7 tekneden oluşan ve çocukları taşıyan filo yola çıktı. Ancak bu çocuklardan 18 yıl boyunca bir daha haber alınamayacaktı. 1230’da Doğu’dan gelen bir papaz, çocukların akıbeti hakkında çevresindekilere önemli bilgiler verdi. Anlattığına göre çocukların bindikleri gemiler Sardunya adası yakınlarında bir fırtınaya yakalanmış ve gemilerden ikisi batmıştı. Etienne de bu batan gemilerden birindeydi. Geri kalan 5 tekne ise iki düzenbaz tacir tarafından Cezayir sahiline götürülmüş ve çocuklar buradaki köle tacirlerine satılmıştı.
Çocuklardan bazıları kölelerin daha fazla para ettiği Mısır’a götürülürken bir kısmı da Bağdat’a gönderilerek burada satılmıştı. “Talihli” olanlar sadece Mısır’a gidenlerdi; zira bunlar Eyyûbî sultanı Melik Adil’in oğlu olan ve Mısır’ı onun adına idare eden Melik Kâmil tarafından satın alınarak katip, öğretmen ve tercüman olarak istihdam edilmişlerdi. Çocukların bir kısmının da Eyyûbî Ordusu’nda Memlûk askeri olarak hizmet ettiği tahmin ediliyor. Eğer böyleyse ve Memlûkların Haçlılara karşı en ölümcül darbeyi indiren askerî gruplardan biri olduğu düşünüldüğünde; Kudüs’ü Haçlı dünyasına kazandıracak çocuklar, ilerleyen yıllarda Haçlı kuvvetlerini Filistin sahilinden söküp atacak bir askerî birimin parçası hâline gelmişlerdi.
Çocuk Haçlılar çılgınlığı sadece Fransa ile sınırlı kalmadı. Almanya’da yaşayan ve Etienne’in faaliyetlerinden haberdar olan Nikolaus adında bir çocuk da, Köln kentinden yola çıkarak kısa sürede kalabalık bir çocuk topluluğunu etrafına toplamayı başardı. Nikolaus, Etienne’den etkilenmişti; ancak kutsal toprakları zor kullanarak değil, Tanrı’nın bir mucizesi neticesinde kan dökmeden, dinsizleri yola getirmek suretiyle elde etmeyi amaçlıyorlardı. Nikolaus’un hedefi İtalya sahilleriydi. O da kendini takip eden çocuklara İtalya limanlarına yani Cenova, Amalfi ya da Pisa’ya ulaştıkları takdirde denizin önlerinde açılacağını müjdelemişti. Alman çocukların yaş ortalaması Fransızlardan biraz daha yüksekti.
Kafilede bazı asilzadelerin yanında serseriler ve fahişeler de vardı. Muhtemelen bunlar, geçtikleri yerlerdeki yöre halkının çocuklara verecekleri hediyelerden nasiplenmek isteyen insanlardı. Çocuklar iki kafile hâlinde yola çıktı. Nikolaus’un liderliğindeki ilk grup Temmuz-Ağustos aylarında Alpleri aşarak İsviçre üzerinden Cenova’ya indi. Ancak Cenova’ya geldiklerinde, önlerindeki denizin yarılmamasından dolayı büyük bir hayalkırıklığı yaşadılar. Bir kısmı yolculuğu burada sonlandırdı ve Cenovalılara sığınarak bu kente yerleşti. Geri kalanlar ise önce Pisa’ya yöneldiler; denizin burada da açılmaması üzerine kimileri limanda bekleyen gemilere binerek Filistin’in yolunu tuttu.
Tahmin edileceği üzere bu çocuklardan da bir daha haber alınamadı. Geri kalanlar ise Nikoalus’un öncülüğünde Roma’nın yolunu tuttular. Papa 3. Innocentius çocukların bu özverisini takdir etmekle birlikte seferi sonlandırmalarını ve evlerine dönmelerini, Haçlı yeminlerini büyüdüklerinde yerine getirmelerini bildirdi. Kafilede bulunanların büyük kısmının Katolik dünyasının ruhani liderinin sözünü tuttuğu biliniyor, ancak Nikolaus’un akıbeti meçhul; babası ise, çocukları böylesi bir maceraya kurban giden öfkeli halk tarafından yetkililere şikayet edilmiş ve halkın infialinden çekinen yetkililerce yargılanan talihsiz adam, darağacında can vermişti.
Nikolaus’tan sonra harekete geçen ikinci grubun da akıbeti farklı olmamış, ancak onlar İtalya’nın batı değil de doğuda bulunan Ancona ve Brindisi limanlarına ulaşmıştı. Haritada “Çizme’nin topuğu diye tanımlayabileceğimiz Brindisi limanı bu grubun son durağı olmuş, çocuklardan bazıları buradan gemilere binerek meçhule doğru yelken açarken bazıları da bütün zorlukları göze alarak evlerinin yolunu tutmuştu.
1212 yılı Avrupa’da bir histeri fırtınasına sebep olduktan sonra geçip gitti. Sefere katılan çocukların akıbeti ise tarihe bir muamma olarak geçti. Erken Ortaçağ’da yaşanan bu trajik hadiseler ise, ilerleyen yıllardan günümüze Avrupa kamuoyunda ve akademik çevrelerde en çok irdelenen, araştırılan, tartışılan konulardan biri oldu.