Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Esas ve nihai savaş yeni başlıyordu…

Enver Paşa 1. Dünya Savaşı’nın sonlarından itibaren Mustafa Kemal’i İstanbul’dan uzak tutmaya çalışmış, Talat ve Cemal Paşalar ile birlikte 2/3 Kasım 1918 gecesi bir Alman denizaltısı ile İstanbul’dan kaçmıştı. Bu tarihten 10 gün sonra başkente gelen Mustafa Kemal, memleketin sahipsiz kalmadığını gösterecekti. 

Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa’ya geldiği sırada işgal donanması 61 parça gemi eşliğinde yavaş yavaş tören geçişi ile İstanbul Boğazı’nı işgal ediyordu. Mustafa Kemal, Osmanlı ordusunun sıradan bir komutanı değildi. Omuzlarında 1911’den beri üstüste yığılan sekiz yıllık maceralı, kanlı bir savaş tarihinin ağır yükü vardı. Ayrıca şimdi elini kolunu sallayarak Boğaz’ı işgal eden bu gemileri üç sene önce Çanakkale’den geçirmemek için can veren 100 binin üzerinde şehidin hatırası içinde sızlıyordu. Üstelik binlercesi onun emriyle tereddütsüz ölüme koşmuşlardı. 

Mustafa Kemal, 1908’den beri kendisini “memleketin sahibi” olarak gören İttihatçılar kuşağındandı. Resmen yönetici kadro içinde yer almasa da her zaman İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) üst kadroları ile göz hizasında yaşayan ve davranan bir komutandı. 1908’den beri özellikle Enver Paşa ile hiçbir zaman anlaşamamışlar ve sürekli çatışmışlardı. Enver, yeteneklerini takdir ettiği Mustafa Kemal’in İTC içinde ve orduda yetki ve sorumluluk almaması için elinden geleni yapmıştı. Mustafa Kemal, Halep’ten 20 Eylül 1917’de yolladığı askerî-siyasi muhtıra ile Enver ve Talat Paşalara rest çekmiş, “Memleketi batırdınız!” demişti. O muhtıradan sonra bir yıl boyunca görev kabul etmemişti. Enver Paşa da onu çeşitli sürgün görevlere veya tedaviye yollayarak İstanbul’dan uzak tutmuştu. Son olarak 16 Ağustos 1918’de, padişahın Mustafa Kemal’i yeniden 7. Ordu Komutanı olarak Suriye’ye yollaması da bir anlamda Enver’in intikamıydı. 

İşte şimdi tekrar İstanbul’daydı Mustafa Kemal. Ama o gelirken İstanbul elden gitmişti. Yakında bütün memleket, yani Anadolu da elden gidecekti. 10 yıldır memleketin sahipleri olarak astığı astık kestiği kestik bir yönetim uygulayan İTC yöneticileri Enver, Talat ve Cemal Paşalar 11 gün önce, 2/3 Kasım 1918 gecesi bir Alman denizaltısı ile İstanbul’dan kaçmışlardı. Memleket sahipsiz kalmıştı! Ama memleketin başka sahipleri de vardı. Mustafa Kemal kendisini Enver’in yıkıp kaçtığı memleketi kurtarmakla görevli bir tarihî misyonla yükümlü görüyordu. Ona göre Enver Paşa koltuğunu ve yetkilerini savurganca harcamış, çoğunlukla Alman menfaatleri ile millî menfaatleri ayırtedememişti. 

Suriye’de…  Mustafa Kemal Paşa Suriye’de Yıldırım Orduları Grubu Komutanı iken genç bir zabitle konuşuyor. 

Mustafa Kemal, Enver’in yerine Harbiye Nazırı olma isteğini daha 1917-1918 kışında birlikte Almanya seyahati yaptıkları Veliaht Vahidettin’e çeşitli şekillerde hissettirmişti. Enver ve Talat Paşa’nın politikalarını kıyasıya eleştirmiş, Vahidettin de bu eleştirilere katılmıştı. 

Yaşlı Padişah V. Mehmet 3 Temmuz 1918’de vefat edip Mustafa Kemal İstanbul’a çağrılınca, yeni padişah Vahidettin’in Enver’in yerine kendisini Harbiye Nazırı yapacağını ummuştu. Bu girişimi sezen Enver Paşa ise düzenlediği kumpas ile Mustafa Kemal’i, Vahidettin’in emriyle derhal Suriye cephesine 7. Ordu’nun başına yollamıştı. Mustafa Kemal, Suriye cephesinde 19 Eylül 1918’de çok üstün kuvvetlerle başlayan İngiliz saldırısı karşısında ordusunu dağılmadan geriye Anadolu sınırlarına çekmeye çalışırken, ülkenin siyasi durumu ile de ilgileniyordu. 

11 Ekim’de başyaver Naci Paşa aracılığı ile padişaha gizli bir telgraf çekti. O tarihte Talat Paşa’nın 7 Ekim’deki istifa kararını öğrenen Mustafa Kemal, padişahtan İzzet Paşa’yı sadrazam yapmasını istiyor, hatta kabinenin neredeyse tamamını tek tek sayarak tebliğ ediyordu. Kendisi de Harbiye Nazırı olmak istiyordu. 7. Ordu Komutanı olarak Suriye’de savaşan Mustafa Kemal Paşa kendisinde bu telgrafı çekme yetkisini görüyordu. 

Padişah, Mustafa Kemal’i dinledi. İzzet Paşa’yı sadrazam yaptı. Ama İzzet Paşa Mustafa Kemal’i dinlemedi ve onu Harbiye Nazırı yapmadı. Mustafa Kemal isyan etmesin diye Harbiye Nazırlığı’nı da kendi üstüne aldı. Mustafa Kemal, padişaha gizli telgrafında düşmanlarla acilen tek yanlı barış görüşmesi yapılmasını da istemişti. Padişah ve sadrazam bu sözü dinlediler. İzzet Paşa, Mustafa Kemal’in Bahriye Nazırı olarak önerdiği Rauf Bey’i İngilizlerle barış görüşmesine gönderdi. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı. Ama Mustafa Kemal’in ve milletin esas ve nihai savaşı yeni başlıyordu. 

MUSTAFA KEMAL HAYDARPAŞA’DA

Paşa’dan askere emir: ‘Silahlarınızı teslim etmeyin’

Mustafa Kemal’in 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa Garı’na geldiği zaman verdiği bir emir vardır. Olay görgü tanıklarına göre şöyle gelişir. Mustafa Kemal’i özel bir vagonla Adana’dan İstanbul’a getiren tren, cepheden dönen ve terhis olan askerlerle doludur. Hepsi Haydarpaşa Garı’nda trenden boşalırlar. O sırada trenden inen Mustafa Kemal’i fark eden bir çavuş “Dikkat! Selam dur! Gelen Mustafa Kemal Paşa’dır!” diye tekmil verir. Askerler oldukları yerde dizilip Mustafa Kemal’e selam dururlar. Mustafa Kemal, çavuşa yaklaşıp “Nerede beraberdik?” diye sorar. “Çanakkale” yanıtını alır. Çavuşa doğru yönelip “Emir geçir!” der. “Askerler silahlarını vermesinler. Bir şekilde yanlarında köylerine götürsünler”. 

“Emir geçir”, askerî bir terimdir. Emrin sessizce kulaktan kulağa iletilmesi demektir. Düşmanın duymaması için cephede uygulanan bir yöntemdir. Çavuş emir geçirir. Peron bir anda boşalır. Mehmetçikler silahlarını alıp memleketlerine giderler. O silahlar ilerde Millî Mücadele için lazım olacaktır. Bu olayı, o gün Haydarpaşa’da görgü tanığı olan İttihatçı Doktor Fahri, daha sonra babası İttihatçı olan genç gazeteci Taylan Sorgun’a anlatmıştır. Gazeteci Taylan Sorgun, önce Yurt gazetesinde yayınlanan bu anektodu, Mütareke Dönemi ve Bekirağa Bölüğü (Kaynak Yayınları, 2017) kitabında yayımlamıştır.