Kasım
sayımız çıktı

Feodal Avrupa: 3 yüzyıl 3 resim

Batı resim tarihinin üç anı, feodal merdivenin en alt basamağındaki köylülere ışık tutuyor. 1300’lerden 1500’lere yaptıkları iş aynı ama onlara bakış değişiyor.

Feodal düzen, saat gibi tıkır tıkır işleyen, herkesin yerini, işini bildiği bir hayat hayal ediyordu. Kutsal kitaplardan alınma sahneleri, her ay yapılması gereken işleri, her gün söylenmesi gereken duaları içeren, minyatürlerle süslü el yazması mezmur ve saat kitapları, bu ideali canlandırıyordu. 

İngiliz köylülerinin angaryası Londra’da British Library’de bulunan bu mezmurlar kitabı, yazıldıktan birkaç yüzyıl sonra Kraliçe Mary Tudor’un kütüphanesine girdiği için onun adıyla anılır. El yazmasında yer alan, kahyanın denetimi altında çalışan köylü ailesi (aşağıda), ayrıca çocuk doğumu, fare avı, köylülerin meşe palamudu toplaması gibi sahneler, Ortaçağ tarihçileri için önemli bir kaynak oluşturur.

Örnek aldığımız ilk resim, Kraliçe Mary’nin mezmurlar kitabından (Psalter of Queen Mary) bir hasat sahnesi: Üç köylü oraklarıyla ikibüklüm, kanter içinde çalışırken, feodal beyin kahyası asık suratı ve sopasıyla tepelerine dikilmiş. Zamanın İngiliz köylülerinin “reeve” veya “bailiff” dediği bu zat, hiç popüler olamadı. Köylüler ondan nefret etti, efendiler onu küçük gördü. Resimdeki köylüler “serf” yani toprağa bağlı köle olarak, feodal beyin arazisinde çalışıyor. “Socage” denilen bu sisteme göre, beye ait arazilerde yaşıyor, karşılığını hem kira ödeyerek hem de onun toprağını işleyerek ödüyorlar. Kraliçe Mary’nin mezmur kitabı, 1310-1320 arasında İngiltere Kraliçesi Isabella için kaleme alınmış; resimler ise tek bir ustanın elinden çıkmıştı. Adı bilinmeyen bu ressamın, köylülerin çektiği sıkıntıyı ve kahyanın zulmünü gerçekçi olarak yansıttığını görüyoruz. Kitabın yazıldığı tarih bize çok şey anlatıyor. 1315-1317 veya 1315-1322 arasında süren Büyük Açlık döneminin Avrupa’yı kasıp kavurduğu yıllar bunlar. Arka arkaya gelen kötü hasatlardan sonra tarım üretimi düşmüş, İngiltere nüfusunun yüzde 10’u ölmüştü. Halk arasında yamyamlığın yaygınlaştığı söyleniyordu. 

Berry Dükünün ırgatları “Berry Dükünün Çok Zengin Saatleri”, Fransa’da Chantilly Şatosu’nda Condé Müzesi Kütüphanesindedir. On iki ayı anlatan resimlerin bazılarında asiller, bazılarında köylüler vardır. Köylülerle ilgili bazı ayrıntılar gerçekçi olsa bile (giysiler, yarı çıplaklık), resimler ideal bir düzeni yansıtır.

Tam yüzyıl sonra yazılan “Berry Dükünün Çok Zengin Saatleri” (Les très riches heures du duc de Berry) adlı saatler kitabına baktığımızda işler değişiyor. Yine dualarla, Tevrat öyküleriyle dolu bu el yazmasında, temmuz ayına ayrılmış resimdeki hasat ve koyun kırpma sahnesi bir masal dünyasından farksız. Köylüler, Berry Dükünün şatolarından birinin önünde cennet misali topraklarda huzur içinde çalışıyor… 

Bu imaj gerçeği yansıtıyor olabilir mi? Bu minyatürleri yapan Paul, Herman ve Johan adlı Limburg’lu üç kardeşin, 1416’da, siparişi aldıktan birkaç yıl sonra vebadan ölerek eseri yarım bıraktıklarını söylersek, gereken cevabı vermiş oluruz. İçinde yaşadıkları dünya, ideal bir dünya değildi. Ama Limburg’lu kardeşler bu büyük siparişi veren Fransa Kralının amcası Berry Dükü Jean’ı nasıl hoşnut edeceklerini biliyorlardı. Kitabın en ünlü sayfalarını oluşturan ve her biri yılın bir ayını temsil eden resimleri belli bir kalıba göre çizdiler. Tepede Dük hazretlerinin sayısız şatolarından biri, altta ise o aya özgü bir faaliyet yer alıyordu. Bazılarında şık asiller, bazılarında yarı çıplak köylüler görülüyordu. Üç ressam, Berry Dükünün büyüklüğünü sadece şatolarıyla değil, çevresindeki bütün insanlara sağladığı refah ve uyum içindeki ideal dünyayla da göstermeye çalıştı. Veba, kıtlık ve o sırada Fransa’yı sarsmaya başlayan büyük beyler arasındaki iç savaş, Ortaçağ Batı minyatürünün en güzel örneklerini oluşturan bu resimlere sızmadı. 

Felemenk köyünde temmuz ayı Pieter Bruegel (Brueghel de denir), Fwlemenkli ressam ailenin atası olduğundan “Yaşlı” diye anılır. Bir diğer adı da “Köylü Bruegel”dir. Yaptığı köylü resimlerinin anlamı üzerinde tartışmalar bugün bile sürmektedir. Ayları anlattığı tablolardan beşi bugün çeşitli müzelerde bulunmaktadır. Temmuz ayına ait Saman Hasadı (Die Heuernte), Prag’da Lobkowiczky Sarayı’ndadır.

Sonraki yüzyıla geçtiğimizde, teorik olarak Ortaçağ bitmişti. Ama bazı alışkanlıklar sürüyordu. Örneğin, ayları resimle anlatma geleneği: 1565’te Antwerp’li tüccar Nicolaes Jonghelinck, ressam Pieter Bruegel’e yılın her ayını anlatan bir dizi sipariş etti. Bruegel’in doğduğu yer, Berry Dükünün saat kitabını hazırlayan Limburg’lu kardeşlerin şehrinden 50-60 kilometre uzaktaydı. Yani Felemenk ressamlarının ustalığı devam ediyordu. Pieter Bruegel’in bu resimlerinden günümüze beşi kaldı. Temmuz ayını anlatan ahşap üzerine yağlıboya resimde köylülerin saman attığı bir sahne görülüyor. Tarım teknolojisi değişmemiş ancak artık minyatür değil gerçek bir Rönesans resmiyle karşı karşıyayız. Bruegel’in sahnesi büyük bir uyum yansıtıyor. Ancak bu, Limburg’lu kardeşlerin toplumsal düzen idealinden uzak bir doğa-insan dengesi. Bruegel’in köylüleri tek başlarına gerçek kahramanlar olarak ortaya çıkıyor.