Kasım
sayımız çıktı

Yirminci yüzyılın son büyük devlet adamı

20. yüzyılın son 50 senesinde iz bırakan Jacques Chirac akla gelebilecek bütün siyasi görevleri ifa etmiş; 26 yaşında milletvekili, 34 yaşından itibaren defalarca bakan, iki kez cumhurbaşkanı, iki kez başbakan, üç dönem belediye başkanı, iki ayrı partinin kurucusu olmuştu. Muhafazakar dünya görüşüne rağmen sosyal adalet, eşitlik, hümanizm gibi temel değerlere sahip çıkan Chirac, ardında bıraktığı vicdanlı, samimi ve halkçı devlet adamı portresiyle hatırlanacak…

Fransa’da anketlerde, Charles de Gaulle’den sonra en sevilen cumhurbaşkanı çıkan Jacques Chirac’ın politikadan çekilmesiyle bir dönem kapanmıştı. Vefatıyla o dönem artık tarih oldu.

Belki de bütün bu başarısının sırrı Charles de Gaulle’ü örnek almasındaydı. Generalin geleneğini sürdürecek RPR’i (Ressemblement Pour la République/ Cumhuriyet İçin Birlik/ Ekim 1976) kurarken halka “Sizleri de Gaulle’un temel değerlerini savunmaya ve bunu Fransız emekçiliğinin özlemleriyle birleştirmeye davet ediyorum” demişti. Nitekim sosyal adalet, eşitlik ve hümanizm gibi değerlere sahip çıkarak “sosyal sağ”ın temsilcisi oldu.

Chirac ezeli rakibi Mitterrand’dan daha fazla halkçı, daha fazla sosyal devletçi, yabancıları daha içtenlikle kucaklayan, hümanizmi daha fazla gelişmiş biriydi. Yabancılara sayıca daha az vatandaşlık dağıtsa da bunu rakibi gibi oy kaygısıyla hiç yapmamış ve de ayrıca gerçek sığınmacılara kucak açmaya hep özel özen göstermişti. Chirac Türkiye’yi sever, Kurtuluş Savaşı’na hayranlık duyardı. RPR’in Charles de Gaulle ve Atatürk karşılaştırmalı çok sayıda kolokyumuna gitmişimdir.

AB üyeliği

Chirac’ın gerçeği -verdiği görüntünün tersine- Avrupa Birliği’ne inanmamasıydı. Ülkesine finansal yarar sağlayacak tüm ihalelerde devletin başkanı değil, CEO’su gibi davranırdı. Bu devletçiliğinin bir parçasıydı. Döneminde ABD’de Reagan ve İngiltere’de Thatcher ile güçlenen ultra liberalizme karşıydı. Fransa’nın sosyal liberalizme odaklanması gerektiğine inanır, söyler ve uygulardı. Devlet yatırımlarıyla desteklenen bir ekonomi anlayışını benimsemişti.

Türkiye’nin AB üyeliğine destek, Fransa’nın devlet politikasıdır. Bunu uygulamak da ülkesinin sadık askeri Chirac için bir şiar olmuştur. Ayrıca Chirac, şayet AB yaşayacak ve gelişecekse, Türkiye’nin bu birliğin içinde olmasının, Avrupa’nın çıkarları açısından gerekliliğini görebilen politikacılarındandı. Sosyalist Mitterrand devrinde AB ancak Gümrük Birliği’ne evet derken; Avrupa Birliği’ne resmen aday ülke ilan edilmemiz, tam üyelik müzakerelerinin karara bağlanması, müzakere tarihi verilmesi, katılım müzakerelerinin başlaması, tarama sürecinin 35 başlıkta açılması, Konsey’in Türkiye için yeni Katılım Ortaklığı Belgesi’ni kabul etmesi gibi dev adımlar Chirac zamanında ve başı çektiği destek grubu sayesinde oldu. 

Chirac, Türkiye’nin “uzun ve zorlu” AB yolunda üstüne düşeni fazlasıyla yaptı. Nitekim Türkiye ile ilişkiler, Fransa hanesine ihalelerin kârlı yönetildiği bir dönem olarak geçti.

Aynı Chirac ne düşündüyse, giderayak kariyeri boyunca izlediği destek politikasıyla taban tabana zıt bir şey yaptı ve Türkiye’nin AB üyeliğini, bütün koşullar tamamlandığı gün, Avrupa halklarının oyuna teslim etti! (Demokraside her zaman bir çıkış yolu bulunduğundan hiçbir karar “geri dönülmez” değildir. Yine de referandum kararının değişmesi için AB Anayasasında reform gerekmektedir).

ABD ve İsrail’e karşı duruş

Chirac devrimle kurulan cumhuriyeti savunur, ülkenin bölünmesine mahal verebilecek en ufak bir söze dahi büyük tepki verirdi. Hissiyat böyle olunca AB içinde bazen dayanamayıp mini krizler yaratıyordu. 2006’da Brüksel’de bir Konsey toplantısında, Fransa’da TÜSİAD’ın muadili olan MEDEF’in başkanı Antoine Seillière konuşmasını İngilizce yapınca çıldırmış ve protesto için toplantıyı terketmişti! Bugün Brexit için konuşabilecek olsa zamanında söylediği şu cümleyi anımsatarak başlardı herhalde: “İngiltere’nin Avrupa icin yaptığı tek şey deli dana hastalığıdır”! Çiftçilerine AB’den tarım sübvansiyonu isterken Blair’e “Fransız çiftçisi olmasa, İngiliz halkı aç kalır, elbette yardım edeceksiniz” sözleri de gülümseyerek hatırlanan cümleleri arasındadır.

Chirac 2003’te bütün dünyayı şaşırtan ABD karşıtı bir tutum alabilmişti Irak işgaline karşı. Birdenbire Ortadoğu’da en sevilen Batılı lider hâline gelmişti. İsrail’e bir ziyaretinde (1996), Kudüs’te Müslüman mahallesini gezmeyi de istemişti. Ramallah’a girdiklerinde Filiitinliler kendisine yaklaşmaya çalıştılar. Filistinlileri durduran İsrailli askerler Chirac’ı çileden çıkardı. “Yine ne sorun var? Artık bıkmaya başladım” diye yanındakilere sıkıldığını belli ettikten sonra hızını alamayıp, ilk kez resmî bir ortamda İngilizce konuşmaya ve bağırmaya başlamıştı koyu Fransız aksanıyla: “What do you want ? Me to go back to my plane and go back to France ? Is that what you want ? Then let them go, let them do ! No, that’s no danger, no problem ! This is not a method, this is a provocation!” Askerler Filistinlilere izin verdi. Netanyahu da özür diledi. Chirac’ın tepkisi, İngilizce orijinal haliyle siyaset tarihine geçti!

Cezayir’de genç bir teğmen

1956’da orduya katılan Chirac, o dönem bir Fransız sömürgesi olan Cezayir’de görev yaptı. Chirac, 2003’teçok uzun bir aradan sonra Cezayir’i ziyaret eden ilk Fransız devlet başkanı olacaktı.

Chirac 2009 yılını “Türkiye Yılı” seçmişti. Ne var ki bu çalışmaların zamanı geldiğinde artık başkan Chirac değil Sarkozy idi. Tescilli Türk düşmanı Sarkozy “Türkiye Yılı”nı “Türkiye Mevsimi”ne çevirerek etkinliklerin süresini kısalttı. Chirac, Sarkozy’den hoşlanmıyordu ve siyasette yükselmesine yardım ettiği için de pişmandı. 2005 yılında beyin kanamasına bağlı felç geçirince, politikadan çekildi. Chirac arenadan çekildiği için 2007’de Sarkozy başkan olabildi. Fakat 2012 geldiğinde beş yıldır kameralar karşısında çıkmayan Chirac, Sarkozy’ye karşı aday olan Sosyalist Parti adayına arka çıkmış, “Oyumu Hollande’a vereceğim” demişti!

Chirac ve kadınlar

Chirac, gerçek Parisli, varlıklı, elit, kısmen soylu, muhafazakar “De Coucelle” ailesi ile oldukça zıttı. Eşi Bernadette ile 1956’da evlenen Chirac önce ticareti sonra askerî kariyeri denedi. Siyasi hayatı 1958’de Charles de Gaulle’le 26 yaşındayken başlayan Chirac; yakışıklı, çekici, pozitif, eğlenceli, ağzı laf yapan, kibar bir genç olarak kadınların da ilgisine de mazhar oldu. Cumhurbaşkanı Pompidou’nun danışmanı Marie France Garauld bu fetihlerin ilklerindendi. .

Fransız politikacılarından evlilik dışı ilişkisi olmayan neredeyse yoktur. Paris’te siyaset ve medya çevrelerinde bunlar bilinir ama, bir modus vivendi anlayışı içerisinde paylaşılmaz. Özel ilişki konusunda basında sansür değil, bir centilmenlik anlaşması vardır (Bu ekolün bir üyesi olarak ben de Chirac’ın bir Türk hanımla yaşadığı ateşli ilişkisinden sözetmeyeceğim. Tıpkı zamanında haber yapmadığım gibi).

Her şeye rağmen yanyana Zaman zaman ciddi sorunlar yaşansa da, Bernadette ve Jacques Chirac’ın evliliği 63 yıl boyunca devam etti.

Chirac’ın günlük hayatının parçasıydı flört. Elysée’nin kiracılarının en kazanovası şüphesiz oydu. Hızlı çapkınlar için söylenen “duş dahil 5 dakika” terimi en çok onun için söylendi. Basına yansıyan ilişkileri arasında AFP muhabiri Elisabeth Friederich, Le Figaro’dan Jacqueline Chabridon, Yunanlı işkadını Gianna Daskalaki Angelopoulos, Chantal Goya, Sheila, Nana Mouskouri, Belçika Prensesi Mathilde, Brigitte Bardot, Claudia Cardinale, Marie-France Garaud ve Michele Barzack var.

Tarih 17 Mayıs 1995, yer Paris Belediye Sarayı. Büyük Kutlama Salonu hınca hınç dolu… Cumhurbaşkanı seçilerek 30 yıllık siyasi hayatının en önemli zaferini kazanan Chirac, ilk konuşmasını orada yapmıştı. O sığ konuşmada tek anlamlı cümle vardı: “Bütün Fransızların başkanı olacağım” demişti ve sözünü tuttu.

Mitterrand ve Chirac

Chirac’ı uzun yıllar yüzeysel buldum. Onu Mitterrand’a karşı cesur ve başarılı bulduğum tek sefer, 1988 cumhurbaşkanlığı yarışında naklen yayınlanan düelloda Mitterrand, Chirac’a “Sayın Başbakan..” diye hitap edince Chirac “Başbakanınız olarak değil, eşit iki aday olarak karşı karşıya olduğumuzu size hatırlatırım” diyerek sözünü kesişiydi. Medyatik olma bilgesi Mitterrand, Chirac’ın bu atağına pek afallamıştı.

Fransa’nın en akıllı kadınlarında biri olan Marie-France Garaud, Chirac için “Diğerleri kitapların içine Playboy koyarlarken, Chirac Playboy’un içine kitap koyar” dediğinde pek şaşırmıştım. Çünkü eski sevgilisi diye boş iltifatlar yapacak biri kesinlikle değildir Garaud.

Mitterrand herkesle daha mesafeliydi. Döneminde, dünyadaki en aydın cumhurbaşkanıydı Mitterand ise Chirac da en çok dalga geçilen ve en çok sevilendi. Sokakta etrafı hemen sarılır ve o bu izdihamlardan çok zevk aldığından uzun uzun herksin elini sıkardı. Muhafazakar ama en kolay ulaşılabilene karşı, sosyalist ama mesafeli başkan!

İnsanları ayırmaz hep kibar ve içten davranır ve genelde gülerek konuşurdu. Bu kendisine hizmet verenlere daha da fazla kibar davranma hali, ona derin bir sempati duymamın başlıca nedeniydi. İstekleri, çelişkileri, hırsları, çıkışları ile, kimi zaman sivri zekalı, kimi zaman dalgın, tereddütleri, ısrarları, vazgeçişleri ile gerçek bir Fransız ve olduğu gibi görünen vicdanlı bir insan! Özleyeceğiz. Bakalım Macron, de Gaulle’ün genç temsilcisi olarak, devletçilik ve kazanovalık hariç Chirac’ın izinden gidebilecek mi?

PARİS-1994

İBB Başkanı Erdoğan’ın ilk yurtdışı gezisinde…

Paris, Dünya Metropol Belediyeleri Başkanları Zirvesine (1994) ev sahipliği yapıyordu. Paris’i yöneten Chirac’ın davetlilerinden biri de, İstanbul’un yeni Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan idi. Türkiye masasında Erdoğan, danışmanları, elçilikten bir genç memur ve biz Türk gazeteciler oturuyorduk.

Yemek henüz başlamamıştı ki yanımızdaki masada Rahibe Emmanuelle’i farkettim. Onun yaptıkları Rahibe Teresa’dan aşağı değildi ama o derece medyatik değildi henüz. Chirac, Rahibe Emmanuelle’i onur konuğu olarak davet etmiş meğerse zirveye. Rahibe, metropolleşen Kahire’nin ana mezarlığında yaşayan evsiz sokak çocukları için yaptıklarıyla dünyaca ünlü olmadan önce, İstanbul’daki Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi’nde öğretmendi. Biz orada karşılaşmaktan şaşkın ve mutlu konuşurken Chirac merakla yanımıza geldi ve iki eski Sion’lu olarak durumu kendisine anlattık. Chirac ortamıza geçerek masadaki şampanyalardan birini alıp Rahibe Emmanuelle’e, birini bana verdi. Birini de kendisi alarak salona döndü. Chirac “Bugün onur konuğum hepinizin tanıdığı dünya iyilik meleği Rahibe Emmanuelle. Kendisi dünyaca tanınmadan önce İstanbul’da bir Fransız okulunda öğretmendi. Ne güzel bir sürprizdir ki bugün burada o okuldan yetişmiş bir Türk gazeteci bulunuyor. Şimdi kadehlerimizi saygın rahibemize ve de çok sevdiğim, dost ve değerli ülke Türkiye’ye kaldıralım” dedi. Kadehlerimizi tokuşturduk. Erdoğan’ın belediye başkanı olarak ilk yurtdışı gezisi, benim de kendisini şahsen gördüğüm ilk toplantı olduğundan, sanırım ikimiz de unutmadık o günü. O gün masada konuştuklarımızı bana yıllar sona kendisi hatırlattı ama, zaten unutmamıştım.

Genel başkan olarak ilk Paris ziyareti Chirac ve Erdoğan, 27 Kasım 2002’de Paris’te bir görüşme esnasında… Bu görüşme, Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla Chirac’ı ilk ziyaretiydi. (Sabah Gazetesi, Arşiv)