Hitler’in Kavgam’ı bu yılın ilk günü kamu malı haline geldi, dünya gözlerini kitabın yeniden basılmasının yaratacağı skandallara çevirdi. Hitler ile ilgili en büyük skandal ise 1985’te patlamış, Almanya’da iki düzenbaz, “Hitler’in Günlükleri” adı altında yarattıkları belgelerle, en saygın dergi ve gazeteleri, hatta tarihçileri bile yanıltmayı başarmıştı.
Mehmet Ali Ağca’nın Papa’ya suikast yaptığı gün (13 Mayıs 1981), Alman Stern dergisinin üç yazı işleri müdüründen biri olan Felix Schmidt, Türkiye’ye yollamak üzere derginin yakın tarih bölümünde görevli gazeteci Gerd Heidemann’ı arıyor ama bulamıyor. Haberin kokusunu aldı mı peşini bırakmamasıyla tanınan Heidemann’ın nerede olduğu belli değil. Yazıişleri müdürünün ondan en büyük şikayeti, işi Göring’in yatını almaya kadar götüren tutkulu bir Nazi koleksiyoneri oluşu. O sırada telefon çalıyor, Schmidt derginin genel yayınmüdürünün odasına çağrılıyor. Heidemann orada. Masanın üzerinde yarım düzine siyah deri kaplı defter var. “Bunlar Hitler’in günlükleri!”
Bu satırlar, Felix Schmidt’in yıllar sonra yayınladığı “Hitler’in Günlüklerinin Günlüğü” adlı kitabından alınma. Yakın tarihin en büyük sahtekârlık olayı böyle başlıyor. Gerd Heidemann, bir Doğu Alman subayla bağlantı kurduğunu, Hitler’in günlüklerini ondan aldığını söylüyor. Nisan 1945’te, Hitler’in özel evraklarının bir uçakla Berlin’deki sığınaktan kaçırıldığı, uçağın Dresden yakınlarında düştüğü, dağılan evraka da Doğu Almanların el koyduğu biliniyor. Bu da günlüklerin kaynağını açıklıyor.
Stern Dergisinin sahibi olan Gruner + Jahr şirketi, yüzyılın en büyük gazetecilik olayını kotaracağı için sevinerek olaya el koyuyor. Editörleri işe karıştırmadan, Heidemann’la birlikte çalışmaya başlıyor. Adı güvenlik nedeniyle açıklanmayan Doğu Alman subaydan Hitler’in günlüklerinin tamamını satın almak üzere pazarlıklar başlıyor. Günlükler yağmur gibi yağıyor; Hitler’in 1932-1945 arasında durmaksızın günlük tuttuğu anlaşılıyor. Stern dergisi, iki yıl içinde bu günlüklere toplam 9 milyon markı aşan bir para ödüyor. Elbette bunların “sahici” olduğunu kanıtlamak için birkaç “bilimsel inceleme” yapılıyor; iki uzman, banka kasasında saklanan günlükleri karşılaştırmak üzere İsviçre’ye gidiyor, Hitler’in bir başka yazısıyla karşılaştırıp “bunlar aynıdır” diyorlar.
İki yıl sonra Stern dergisi, dünya medyasıyla pazarlık masasına oturuyor. O sırada İngiltere’de Times ve Sunday Times gazetelerini yeni satın almış olan Avustralyalı medya patronu Rupert Murdoch, Amerikan Newsweek dergisiyle birlikte İngilizce çevirinin yayınlanması için anlaşıyor. Onları Fransız Paris-Match dergisi izliyor.
Times gazetesi, danışmanlarından ünlü tarihçi Hugh Trevor-Roper’ı görevlendiriyor. 1945’te İngiliz hükümeti tarafından Hitler’in ölümünü araştırmak için Berlin’e gönderilen Trevor-Roper, 1947’de yayınladığı The Last Days of Hitler (Hitler’in Son Günleri) adlı kitabının verdiği otoriteyle koşa koşa geliyor ve ikna oluyor. Birkaç gün sonra Sunday Times’da yazacağı yazıda bunun nedenini şöyle açılıyor:
“Mektuplar, notlar, anılar, Hitler’in imzaladığı resim ve çizimler, onlarca yılı kapsayan bütün bu malzeme beni günlüklerin özgün olduğuna ikna etti. Çünkü imzalar, belgeler taklit edilebilir ama böyle tutarlı bir arşiv o kadar kolay üretilemez”. Trevor-Roper, sıkıcı toplantıların not edildiği bunca defterin bir sahtekâr tarafından üretilemeyeceğini düşünüyor.
Böylece 25 Nisan 1983’te Stern, 2.3 milyon baskıyla özel bir sayı yayınlıyor. Kapakta “Hitler Günlükleri Ortaya Çıktı” başlığıyla kara kaplı defterlerden birinin fotoğrafı var. Derginin piyasaya verildiği gün yapılan basın toplantısında, diğer gazeteciler Stern yönetimini günlüklerin sahiciliği konusunda soru yağmuruna tutuyorlar. Stern’in genel yayın müdürü Peter Koch, tarihçi Trevor-Roper’dan saldırılara cevap vermesini rica ediyor. Gelgelelim, tarihçi bir hafta içinde fikir değiştirmişe benziyor. Şöyle cevap veriyor: “Bir tarihçi olarak… eee… normal tarihsel doğrulama yönteminin… eee… belki de mecburen… eee…. gazeteciliğin atlatma haber yapma gereklerine… eee… bir dereceye kadar feda edilmesinden dolayı pişmanlık duyuyorum”.
Bunun üzerine Stern, günlüklerin sahiciliğini kanıtlamak için Alman Federal Arşivlerine (Bundesarchiv) başvuruyor. 1 Mayıs’ta Bundesarchiv, sonucu bildiriyor: “Bize verilen üç günlükte, 1938’de geliştirilmiş ancak 1943’e kadar üretilmemiş poliyamid 6 adlı sentetik tekstilin izleri bulunmuştur. Mürekkep sıradan bir dükkandan alınmıştır. Onüç yıla yayıldığı düşünülen etiketlerin hepsi aynı daktiloda yazılmıştır. 1943 yılına ait günlük en geç 12 ay önce kaleme alınmıştır”. Bundesarchiv’in uzmanı tarihçi Hans Booms, analizini şöyle derinleştiriyor: “Bu günlüklerle tarihçi Max Domarus’un 1962’de basılan Hitler’in Nutukları ve Açıklamaları adlı çalışması arasındaki paralelliğe dikkat çekiyoruz. Domarus’ta belli bir gün için bilgi yoksa, Hitler de o gece günlüğüne bir not yazmamış, Domarus’un küçük hataları bile aynen Hitler tarafından taklit edilmiştir”.
Skandal büyük! Gerd Heidemann, kaynağını açıklamak zorunda kalıyor. Klaus Kujau, yıllardır Doğu Alman kaynaklı olduğunu iddia ettiği Nazi ürünlerini alıp satan sahtekâr bir koleksiyoncu. Örneğin 1. Dünya Savaşı’na ait orijinal bir miğfer bulup, içine Hitler’in adını kazıyarak Nazi liderin bunu Ypres muharebesinde (1914) başına taktığını iddia ettiği, bol bol Hitler imzalı resim yapıp sattığı, hatta hapse bile girdiği ortaya çıkıyor. Günlükleri Domarus’un kitabına bakarak yazan Kujau’nun gotik alfabe bilgisi bile kısıtlı. Defterlerin kapağına yazdığı A. H. (Adolf Hitler) olması gereken baş harfleri bile yanlışlıkla F. H. olarak yazmış olması, nedense o güne kadar dikkatleri çekmemiş.
Bu arada Heidemann’ın patronlarından aldığı paranın önemli bir bölümünü Kujau’ya vermeyip cebine attığı da ortaya çıkıyor. Böylece iki sahtekâr dörder yıl hapse mahkum oluyorlar. Stern dergisiyle Times gazetesi, kaybettikleri prestiji geri kazanmak için birkaç yıl uğraşıyor. Tarihçi Trevor-Roper’a gelince, biyografisini yazan Richard Davenport-Hines’a göre, Oxford Üniversitesi’nin ünlü profesörünün skandalda oynadığı rol, şöhretini “silinmeyecek şekilde” lekeliyor.
UYDURMA GÜNLÜKTEN ALINTILAR
‘İngilizleri bırakayım da Dunquerque’ten kaçsınlar mı?’
Nutuk. Reich alamet-i farikasının Nürnberg şehri belediye başkanına verilişi. Bir kültür toplantısı.
Bavyera’da Sturmabteilung (SA) önderleriyle toplantı. Gözlerinde yaşlarla Führer’e ömür boyu sadakat yemini ettiler. Ne muhteşem bir topluluk!
Sağlığım hiç iyi değil – Sonuç, çok az uyku.
Olimpiyatlar için E.’ye (Eva Braun) bilet ayırtmalıyım.
Artık mimarlarla vakit geçirip biraz rahatlayabilirim. E.’nin (Eva Braun) artık iki küçük köpek yavrusu var onlarla zaman geçirebilir.
İngilizler beni çıldırtıyor- bırakayım kaçsınlar mı (Dunkirk’ten) yoksa engelleyeyim mi? Churchill ne yapar?
Bormann denilen bu adam artık vazgeçilmez hale geldi. Eğer elimde beş Bormann olsaydı, şimdi burada (Berlin’deki sığınakta) oturuyor olmazdım.
(Himmler) başka bir dünyada – sanki eski bir Cermen fantezi dünyasında- yaşıyor. Aklını kaçırdığını düşünmeye başladım.
Stalin nasıl başarıyor? Geride hiçbir subay bırakmadı diye düşünüyordum ama doğrusunu yapıyor (orduda yaptığı temizliği kastediyor). Bizim de Wehrmacht’ta (Alman ordusunda) yeni bir komuta yapısı oluşturmamız gerek.
E.’nin (Eva Braun) isteği üzerine doktorlar uzun uzun muayene ettiler. Yeni haplar nedeniyle müthiş gazım var ve –E.’ye göre-nefesim çok kötü kokuyor.