Gol… Futbolun olmazsa olmazı. Milyarlar için tarifi mümkün olmayan büyülü bir an. Romario, Pele, Gerd Müller, şüphesiz bu işin eski ustaları… Günümüzde Cristiano Ronaldo’yla Lionel Messi… Efsanelerin özgeçmişlerinde sayısız gol yazsa da resmî maçlarda fileleri en çok sarsan bir başkası: Josef Bican’ın rekoru hâlâ kırılamadı.
İnternette, haber sitelerinde bir haber: “760. defa ağları sarsan Cristiano Ronaldo, Josef Bican’ı geçerek dünya rekoru kırdı!”
760 gol, Ronaldo’nun A Takım düzeyinde yaptığı resmî maçlarda attığı gol sayısı. Bu hesapta genç millî takımlar yok sayılıyor; zira o vakit Bican’ın gol adedi bir anda 805 oluyor; Portekizli süper yıldız da geriye düşüyor. Aslında dünya futbolunun patronu FIFA da Bican’ın gol sayısını 805 olarak kabul ediyor. Tabii endüstriyel futbol çağında her şeyin hesabı ayrı tutulabiliyor; mezardaki bir futbolcunun öyküsü, bize gollerden çok daha fazlasını anlatıyor.
Milyonların adını Ronaldo haberi dolayısıyla duyduğu Bican, 1913’te Viyana’da fakir bir Çek ailenin çocuğu olarak doğduğunda; bugün sayısı 300 bin olarak tahmin edilen göçmenlerden sadece biriydi. Orta Avrupa’nın dörtbir köşesinden ekmek peşinde fabrikalarda çalışmak üzere Avusturya’ya yağanlar arasından, adını tarihe yazdırabilen birkaç kişiden biri olacaktı.
Babası Frantisek, bir taraftan futbol oynuyor, diğer yandan bulabildiği işlerde çalışıyordu. Viyana’da doğan, kendisi gibi Bohemyalı olan bir kadınla evlenmişti. 1. Dünya Savaşı’ndan yara almadan dönmeyi başarsa da 30’unda hayatını kaybetmişti. Bir maçta böbreğine yediği tekmeydi ölümünün nedeni…
Henüz 8’inde babasını yitiren ufaklık, futbolla yaşama tutunmuştu. Parasızlıktan çıplak ayakla top kovalayan çocuk giderek kuvvetleniyordu. Yorulmak bilmiyor, mahalle maçlarında güneş gibi parlıyordu.
1899’da “Birinci Viyana İşçileri Futbol Kulübü” olarak kurulan Rapid Wien’in misyonu, işçilerin futbol oynamalarını sağlamaktı. Bu takımının antitezi ise burjuvazinin kalesi Austria Wien idi. 1920’lerde kentte bazıları zenginlik içinde yüzerken, birçokları açlıktan sürünüyordu. Varoşların eğlencesi giderek yaygınlaşmış ve maçlar dolmaya başlamıştı.
1924’te yayımlanan “Futbolun Başkenti Viyana” başlıklı bir makalede, Viyana’nın Avrupa’nın en önemli futbol şehri olduğu vurgulandı. Kıtanın başka hiçbir köşesinde, kızgın güneşte ya da yağmur altında 50 bin seyirci statları doldurmuyor; kafelerde, publarda, sinemalarda toplananlar futbol tartışmıyordu.
Bütün bu sınıf mücadelesinin içinde varoşlar kendi yıldızını yaratıyordu: Josef Uridil. Burjuvazinin kahramanıysa Matthias Sindelar’dı. Sefaletin kol gezdiği mıntıkalarda, futbol umudun adıydı.
Viyana’dan Prag’a…
Bir Çek okuluna giden Pepi (Josef Bican), henüz 12’sinde baba yadigarı Hertha’daydı; zenginlerin takımı Austria Wien’in yıldızı Sindelar’ın da futbola başladığı yerdeydi. Kendisinden 10 yaş büyük olan ülkenin en büyük yıldızı da aynı mahallede doğmuş, yeteneğiyle yükselmişti.
Gol başına 1 Schilling ödenmeye başlayan delikanlı, sürekli ağları sarsıyordu. Golleriyle küçücük yaşında ailesine bakmaya başlamıştı. Erkek kardeşleriyle Almanca, annesiyle Çekçe konuşuyordu. Henüz reşit olmadan peşine kentin büyüklerinden Rapid düşüyor, oraya transfer oluyordu. Onun için ödenen 150 Schilling, o günler için iyi paraydı.
18’inde leblebi gibi gol atmaya başlayan gence 20’sinde yıllık 600 Schilling ücret ödeniyordu. Her iki ayağıyla mermi gibi şut atıyor, 100 metreyi zamanın atletlerine kafa tutacak kadar hızlı koşuyordu. Onu durdurmak için durmadan sert fauller yapılıyordu. Bir gün sahaya dalan annesi, elindeki şemsiyeyi oğlunun canını yakan oyuncunun kafasına vurarak tarihe geçmişti.
1934 Dünya Kupası kadrosuna alındığında henüz 21’ini doldurmamıştı. Fransa’ya uzatmalarda attığı golle ülkesinin tur atlamasını sağlayan genç santrfor dikkatleri çekiyordu. Futbol tarihinin ilk harika takımı olarak kabul edilen Avusturya, evsahibi İtalya’ya yarı finalde kaybederken, kaleciye yapılan faul es geçilmişti. Kendi propagandası için şampiyonluğu herkesten daha fazla isteyen faşist lider Mussolini’nin “hakemlerle sohbetleri” meyvesini vermişti.
Ertesi sene Rapid’le şampiyonluğa ulaşan golcü, mutlu değildi. Yönetimle anlaşamıyor, gitmek istiyordu. Onun istediği pasa dayalı zarif oyunu, Sindelar’ın yıldızı olduğu Austria sahneye koyuyordu. Slavia Prag peşine düşse de şartlar başta oluşmamıştı. Takımı onu bırakmaya bir türlü yanaşmıyordu. Ceza alma pahasına Viyana’nın bir diğer takımı Admira’yla anlaşan Bican, bir süre sahalardan uzak kaldı. Formasına kavuştuktan sonra gollerini sıralamaya başlayan santrfor, yeni kulübünü de ligde zafere taşıyordu.
Üstüste iki şampiyonluktan sonra Admira’dan da ayrılmak isteyen Bican ortalığı karıştırmıştı. Sözleşmesini tek taraflı fesheden gol makinasına, Avusturya tarihinin en ağır cezası verilmiş, 4 yıl sahalardan men edilmişti. Ayrıca pasaportuna da el konmuştu. Onu daha önce de isteyen Slavia Prag hemen müdahil oldu. Futbolcuya hemen avukat yollayıp 1 gün sonra pasaportunu geri almasını sağlamışlardı. Ayrıca Admira’ya hatırı sayılır bir bonservis ödeyen Çek kulübü sonunda muradına eriyordu.
Üstüste iki şampiyonluktan sonra Admira’dan da ayrılmak isteyen Bican ortalığı karıştırmıştı. Sözleşmesini tek taraflı fesheden gol makinasına, Avusturya tarihinin en ağır cezası verilmiş, 4 yıl sahalardan men edilmişti. Ayrıca pasaportuna da el konmuştu. Onu daha önce de isteyen Slavia Prag hemen müdahil oldu. Futbolcuya hemen avukat yollayıp 1 gün sonra pasaportunu geri almasını sağlamışlardı. Ayrıca Admira’ya hatırı sayılır bir bonservis ödeyen Çek kulübü sonunda muradına eriyordu.
Kimileri Bican’ın ülkede esmeye başlayan Nasyonal Sosyalist rüzgarlardan rahatsız olduğu için ülkeden gitmeyi aklına koyduğunu iddia etse de o aslında apolitikti; nereden geldiğini de hiç unutmamıştı. Avusturya sayfasını kapattığında sadece 23 yaşındaydı. 3 şampiyonluk, 100’ü aşkın gol de cabasıydı.
Bican’a kendi takımı taparken, öbürleri nefret ediyordu. Edilen küfürleri, sürekli kulağına fısıldanan hakaretleri umursamayan santrfor, en iyi bildiği işi yapmaya devam etti. Çekoslovak vatandaşlığına geçen yıldız, 1938 Dünya Kupası’na katılamamıştı. O tarihte çoktan Avusturya’yı ilhak eden ve her iki ülkenin millî takımından oluşan bir takımla şampiyonaya katılmak üzere olan Almanya, tevatüre göre yeryüzünün en büyük golcüsünü de oynatmak istiyordu. Gelen cevap Nazileri delirtmiş; çıkarılan bürokratik engeller turnuvaya katılamamasına neden olmuştu.
Çeyrek finalde elenen Çekoslovakya, kimbilir belki de o oynasa zafere ulaşacaktı. Almanya deseniz, ilk turda elenmişti. Avusturya’nın yıldızı Sindelar, tüm baskılara rağmen o takımda olmayı reddetmiş, onun yokluğunda sahne alan Avusturyalılar da ülkelerini ilhak edenler için pek gönülsüz bir şekilde oynamıştı.
Dünya Kupası’nın ardından başlayan Mitropa Kupası’nda Slavia Prag, Bican’ın golleriyle şampiyon oldu.
Daima sivil ve itaatsiz
16 Mart 1939’da Adolf Hitler tarafından Almanya’ya bağlandığı açıklanan Çekoslovakya’da 2. Dünya Savaşı sırasında futbol devam etti. Artık Bohemya ve Moravya Eyaleti’ydiler! Bican, Nazilerin kendileri için oynaması ricasını reddetti. Almanya’yla 12 Kasım 1939’da yaptıkları ve 4-4 berabere biten maçta hat-trick yapan santrfor, bardağı taşırmıştı. Aynı karşılaşmada kendisi gibi 3 gol atan Franz Binder de Avusturyalıydı. Biri emirlere harfiyen uyarken diğeri boyun eğmemişti. Bican, harbin sonuna kadar bir daha millî takımda sahne almadı.
Savaş sırasında kulübü için golleri sıralamaya devam eden santrfor, Slavia Prag’ı 4 şampiyonluğa taşıdı. Almanya’nın teslim olmasından sonra millî takım formasına tekrar kavuşan Bican, peşine düşen İtalyan devi Juventus’un teklifine hayır diyerek hayatının kararını veriyordu.
1948’de Çekoslakya’da iklim değişmiş, komünistler iktidara gelmişti. Hayat yolunu yarılamış olsa da durmak bilmiyor; gol atma huyundan vazgeçmiyordu. Rejimin tek bir dileği vardı: Partiye üye olmasını istiyorlardı. Ancak Bican bu ricaya da kulak asmadı ve üzerindeki baskı belki azalır diye karısıyla birlikte başkentten ayrıldı. Nereye giderse gitsin, yetkililer onu rahat bırakmıyordu. Şans bulduğu küçük takımlardan bile ayrılmak durumunda kaldı. Hakkında dedikodular çıkarıldı; halkın gözündeki değeri azaltılmaya çalışıldı. İnsanlar söylentilere kulak vermiyor, ona tapmaya devam ediyordu.
1953’ün İşçi Bayramı’nda küçücük bir kasabada megafonlardan “Başkan Zapotocky çok yaşa!” diye bağırılırken; sokaklarda toplanan halk cevap veriyordu: “Bican çok yaşa!” O gün 40’ına merdiven dayamış futbolcunun takımıyla ilişkisi sonlandırılırken, Prag’a gelmesi emredildi. Garda yolunu kesen işçilere durumunun iyi olduğunu söylemesi ortamı yumuşatmıştı. Aksi halde başı çok büyük belaya girebilirdi…
Avusturyalı işçilerin gözbebeği, 11 defa gol kralı olduğu Çekoslovakya’da kahramandı. Rejim sürekli uğraşsa da, halkın gözünde dokunulmazdı. 3’ü Avusturya, 5’i de Çekoslovakya’da olmak üzere toplam 8 şampiyonluk kazandıktan sonra 42’sinde sahalara veda etti.
Hayatı zorluklar içindeydi. İş bulamamış, kapısı hiç çalmaz olmuştu. Adeta yok hükmündeydi. 1968’deki Prag Baharı’ndan sonra, Belçika’ya gidip antrenörlük yapmasına izin çıktı. Küçücük bir takımı 4. kümeden alıp 2. lige çıkardıktan sonra yine ülkesine döndü. Bir ara altyapıyla da uğraşan efsane, 2001’de son nefesini verdiğinde 88 yaşındaydı.
19 Kasım 1969’da Pele 1000. golüne imza atınca, Bican’ın fotoğrafı da kimi gazeteleri süsledi. Kulüp ve millî takımlar hesaplandığında futbol tarihçilerine göre resmî maçlarda ağları 805 defa sarsan oyuncu, kariyerinde 12 defa da gol krallığına ulaşmıştı. Bunu başaran bir başka futbolcu yok!
1990’da kendisiyle yapılan bir röportajda, “O zamanlar gol atmak basit miydi” sorusuna verdiği cevap manidardı: “Eğer şansınız olursa, gol atmak 100 yıl evvel de aynıydı, 100 yıl sonra da aynı olacak”. Ona göre önemli olan, futbolcuların oynadığı maç sayısının artmasıydı.
Çekoslovak liginde 447 defa fileleri havalandıran Bican’ın bu rekoru asla kırılmayacak gibi duruyor. Ona en çok yaklaşanın 252 golü bulunuyor. Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu (IFFHS) tarafından Pele ve Uwe Seeler ile birlikte geçen yüzyılın en büyük golcüsü seçilen oyuncunun adı, 1999’da da dünyadan 510.491.760 km uzaktaki bir asteroide verildi: Pepibican!
Futbolun emekleme döneminden bir isim Bican. Resmî maçlarda en fazla fileleri havalandıran, işçi sınıfının her zaman sevgilisi, iktidarların tiksindiği bir adam. Nazilere hayır diyen, komünistleri çıldırtan… Futbolun kitlelere mâlolmaya başladığı günlerde adeta bir ikon. Avusturya’da Çekoslovak, Çekoslovakya’da bir Avusturya p..i. Aslında sadece işini harika yapan sade bir insan!
MAÇ BAŞINA 1.52 GOL ORTALAMASI!
Bican hâlâ ilk sırada
Uluslararası futbol istatistik sitesi RSSSF ya da tam adıyla Rec.Sport.Soccer Statistics Foundation’a göre tarihin resmî maçlarda en çok ağları sarsan oyuncusu Bican. Bu listede kulüpler düzeyindeki hazırlık müsabakaları sayılmazken, her yaş grubundaki millî takım karşılaşmaları hesaba dahil ediliyor. Bu sayede oyuncular arasında bir standardizasyon sağlanmaya çalışılıyor. Bican’ın maç başına yakaladığı 1.52’lik gol ortalamasının akıl almaz olduğu özellikle vurgulanmalı; listede bulunan diğer yıldızlara göre çok daha az oynadığı hatırlatılmalı… Çekya Futbol Federasyonu, 760 gole ulaşan Cristiano Ronaldo’nun dünya rekoru kırdığı haberleri üstüne açıklama yaparak Bican’ın resmî maçlarda aslında 821 defa ağları sarstığını duyurdu. FIFA’nın da kabul ettiği RSSSF verisine göre Bican’ın gol sayısı 805.