Uçsuz bucaksız kültür birikimiyle bilgi insanıydı. Alçakgönüllü kişiliğiyle bilgelik mertebesine ulaşmıştı. Kendisini “haftasonu romancısı” diye niteleyen büyük bir edebiyatçı.
Bugün, yeryüzü kültür dünyasında yaşanan bir kaybın ardından, hemen herkesin değeri ve önemi konusunda ortak olumlu bir yargı getireceği durumla pek seyrek karşılaşılır: Umberto Eco’nun ölüm haberi sonrası, onun ne denli özel, ayrıcalıklı bir “figür” olduğunu bütün yorumcular gösterdi.
Bu sonucu doğuran ana etmenleri sıralamaya çalışalım:
Umberto Eco hiçbir yapaylık barındırmayan kişiliğiyle tam bir gönülçelendi. Sımsıcak, alçakgönüllü, muzip bir karakter… Eşine benzerine az rastlanır, hem yaygın hem derin bir kültür birikimine sahip olmasına karşın, kimsede tepeden baktığı izlenimini yaratmamıştı.

Son derece ciddi konulara eğildi bilimsel kimliğiyle, gene de ciddiyette boğulmamayı başardı, tam tersine ince mizah damarıyla hafifletici boyutlar kattı çalışmalarına.
Çıtayı indirmeden öğretici olmasını hocalık mesleğine bağlılığına, daha doğrusu tutkusuna borçluydı sanırım. Giderek dünya çapında popülerlik kazanması, yüksek irtifada uçuşunu sürdürmesini engellemedi.
Eco, 1932 doğumluydu. Bütün çocukluğu faşist İtalya’da, savaş Avrupası’nda geçmiş bir kuşaktandı; “Gruppo 63”te buluştuğu akranlarıyla birlikte, üstlerine çökmüş çok büyük bir pisliği temizlemek için işe giriştiler.
1962’de çıkan kitabı Açık Yapıt (Opera Aperta) ile göstergebilim ve edebiyat kuramları alanında çarçabuk öne çıkmıştı. Bu serüveni kesintisiz biçimde geliştirirken, İtalya’yla sınırlanmadı hocalığı, beş kıtanın üniversitelerinin aranan konuğu oldu. Bilimsel ve kültürel donanımının enginliği, onu toplumsal konular ve sorunlar etrafında da derin ve kapsayıcı bir üretime taşıdı. Görüşlerini, düzeyini koruyarak, kitle iletişim araçları üzerinden geniş kitlelere ulaştırdı.
1980’de büyük bir sürprizle çıkageldi: Gülün Adı romanıyla küre çapında etki yarattı. Kendisini bıyık altından bir “haftasonu romancısı” olarak tanımlıyordu ama, peşpeşe yayımladığı romanlarıyla ne denli cins bir edebiyat adamı kimliği geliştirdiğini kanıtlamıştı.
Umberto Eco, Rönesans’ın “Evrensel Adem” projesini çağdaş karanlık dünyamızda yeniden diriltebildiği için arkasında kalıcı izler bıraktı.