Uçsuz bucaksız kültür birikimiyle bilgi insanıydı. Alçakgönüllü kişiliğiyle bilgelik mertebesine ulaşmıştı. Kendisini “haftasonu romancısı” diye niteleyen büyük bir edebiyatçı.

Bugün, yeryüzü kültür dünyasında yaşanan bir kaybın ardından, he­men herkesin değeri ve önemi konusunda ortak olumlu bir yargı getireceği durumla pek seyrek karşılaşılır: Umberto Eco’nun ölüm haberi sonrası, onun ne denli özel, ayrıcalıklı bir “figür” olduğunu bütün yo­rumcular gösterdi.

Bu sonucu doğuran ana et­menleri sıralamaya çalışalım:

Umberto Eco hiçbir yapay­lık barındırmayan kişiliğiyle tam bir gönülçelendi. Sımsı­cak, alçakgönüllü, muzip bir karakter… Eşine benzerine az rastlanır, hem yaygın hem de­rin bir kültür birikimine sahip olmasına karşın, kimsede te­peden baktığı izlenimini ya­ratmamıştı.

Umberto Eco 2013 yılında Tarlabaşı’nda

Son derece ciddi konulara eğildi bilimsel kimliğiyle, gene de ciddiyette boğulmamayı ba­şardı, tam tersine ince mizah damarıyla hafifletici boyutlar kattı çalışmalarına.

Çıtayı indirmeden öğretici olmasını hocalık mesleğine bağ­lılığına, daha doğrusu tutkusu­na borçluydı sanırım. Giderek dünya çapında popülerlik ka­zanması, yüksek irtifada uçuşu­nu sürdürmesini engellemedi.

Eco, 1932 doğumluydu. Bü­tün çocukluğu faşist İtalya’da, savaş Avrupası’nda geçmiş bir kuşaktandı; “Gruppo 63”te bu­luştuğu akranlarıyla birlikte, üstlerine çökmüş çok büyük bir pisliği temizlemek için işe giriştiler.

1962’de çıkan kitabı Açık Yapıt (Opera Aperta) ile gös­tergebilim ve edebiyat kuram­ları alanında çarçabuk öne çıkmıştı. Bu serüveni kesinti­siz biçimde geliştirirken, İtal­ya’yla sınırlanmadı hocalığı, beş kıtanın üniversitelerinin aranan konuğu oldu. Bilimsel ve kültürel donanımının en­ginliği, onu toplumsal konu­lar ve sorunlar etrafında da derin ve kapsayıcı bir üretime taşıdı. Görüşlerini, düzeyini koruyarak, kitle iletişim araç­ları üzerinden geniş kitlelere ulaştırdı.

1980’de büyük bir sürprizle çıkageldi: Gülün Adı romanıyla küre çapında etki yarattı. Ken­disini bıyık altından bir “hafta­sonu romancısı” olarak tanım­lıyordu ama, peşpeşe yayımla­dığı romanlarıyla ne denli cins bir edebiyat adamı kimliği ge­liştirdiğini kanıtlamıştı.

Umberto Eco, Rönesans’ın “Evrensel Adem” projesini çağ­daş karanlık dünyamızda yeni­den diriltebildiği için arkasın­da kalıcı izler bıraktı.