1960’lı yıllarda dünyayı kasıp kavuran Playboy kulüpler ve tavşan kızların rüzgârı İstanbul gece hayatını da sarmış, orijinal kulüp açılamasa da Elmadağ ve Tepebaşı’nda hizmete giren iki ayrı “çakma” Playboy kulüp kıyasıya rekabete tutuşmuştu.
Yıl 1965, mevsim sonbahar. Gazete ve dergilerde “İstanbul’da Playboy Kulüp açılıyor” haberleri yapılıyor.
Kulüple ilgili çok sayıda rivayet ve soru var: “Çok seçkin kişiler alınacakmış içeriye… Sadece üyeler… Herkes üye olamayacakmış. Bay Edward titiz adamdır.” (Bay Edward Saatçi, İstanbul Elmadağ’da Playboy’u açacak girişimci).
“Playboy kulüplerin sahibi Hugh Hefner açılışa gelecek mi?” Ama Playboy kulüpleri bilenlerin, duyanların asıl sorusu: “Tavşan kızlar da olacak mı?” Düşlerinde orijinal Playboy tavşan kızları var. İş elbiseleri atlas külotlar ya da mayolar olan ponpon kuyruklu tavşan kızlar… Göğüsler iri ve yarısı teşhirde, yüzlerinde sürekli iş gülücükleriyle tartışılmaz güzellikler… Poposu ponponlu tavşan kızlar çok güzeldi, ortalarda dolanıp içki servisi yapıyorlardı tamam da… Onlar konsomatris veya telekız değildi. Sadece garsonluk ve krupiyelik yaparlardı. Gerçek Playboy’da asıl iş kumardı zaten. Kolej ve üniversite eğitimi için paraya ihtiyacı olan güzel kızlardan tavşanlığı seçen çoktu. Esaslı kurslardan sonra kulüplerde işe başlarlardı. Müşterilerle flört kesinlikle yasaktı. Kızlarla ilişki kurmak isteyen müşteriler üyelikten çıkarılırdı. Tavşan kızların kulüplerde müşterilerle ilişkiye girdiği söylentisi uydurmadır, şehir efsanesidir.
Nice dedikodu ve söylentiden sonra nihayet pleksiglas tabelası asılıyor ilk yerli Playboy’un. Beyaz plastik zemin üstüne silindir şapka ve baston. Fakat Playboy’un papyonlu tavşan amblemi yok. Neden acaba? Sebep belli, Elmadağ’daki Playboy orijinal Playboy kulüplerden değil. Bugünün deyimiyle ‘çakma’ Playboy.
Ama İstanbul’u saran Playboy heyecanı gerçek. Asıl heyecanlı olansa, Playboy’u açan Edward idi. Çünkü öyle bir Playboy gazı salmıştı ki ortaya, saldığı gazdan kendi başı da dönmeye başlamıştı. Daha doğrusu başı ağrıyordu. Çünkü gerçek Playboy’u açması, tüm beklentileri karşılaması mümkün değildi.
Dünyanın neresinde olursa olsun Playboy kulüp açmak çok zordu. Hele Türkiye’de… Bir kere Playboy kulüpler kumarhaneydi. Müslüman bir ülkede Playboy kumarhanesi açılmasına izin verilir miydi? Ayrıca milyonlarca dolara patlayacak orijinal Playboy’u İstanbul’da açmaya kim cesaret edebilirdi? Ve sahibi Hugh Hefner, herkese Playboy kulüp açtırır mıydı? Edward Bey nasıl oluyor da açıyordu?
1960’lı yıllarda Türkiye’de Playboy dergisi tanınıyordu. İthali yasaktı ama bir şekilde temin edilir, fotoğraflar seyredilirdi. Kulüpleri belki yurtdışına giden birkaç kişi görebilmişti. Playboy kulüpleri gören azdı ama konuşanı çoktu. Görmeyi arzu edenler ise pek çoktu. “Madem öyle, işte böyle!” demişti bir girişimci ve İstanbul Playboy Kulüp’ü açmıştı.
Kervansaray eğlence yerleri patronu İbrahim Doğudan kendi ismini koymamıştı ancak kulübe sermaye yatırıyordu. Doğudan ile işletmeci ve ortak Edward Saatçi’nin girişimi sonrası dört gözle kulübün açılışını bekleyenlerin hayalleri büyümüş, orijinal Playboy kulüplerde bile olmayan fanteziler üretilmişti: “Kulübe giriyorsun, bebek gibi tavşan kız karşılıyor. İçkini veriyor, puronu yakıyor. Müzik, yakın dans… Dilersen yüzme havuzu ve iki kişilik kapalılıkta mesafesiz muhabbetler…”
Bu söylentilere Bay Edward müthiş kızıyordu. Keşke kulübe başka isim koysalardı ama çare yoktu, tabela asılmış işe girişilmişti ve kulüp açılacaktı. Herkes aslında tavşan kızları merak ediyordu. Kulüp Elmadağ’da Divan Oteli’nin sırasındaydı. Büyük açılış gecesinde düşler kırılmasın diye dört beş kız tavşan kılığına sokulmuştu. Filmlerde gördüklerini bekleyen gözü dönmüş çapkınlar bu manzaradan mutlu olmadı.
Ancak İstanbul gecelerinin tanınmış simaları Playboy Kulüp’ü sevmişti. Onlar İstanbul’un varlıklı kimseleriydi. Hilton, Klöb X, Çınar Otel, Kervansaray, Çatı ve Divan Oteli altındaki Oriental’den başka lokallere gitmezlerdi.
İşbilir Bay Edward, müziği, servisi, dekoru ile gerçekten klas bir kulüp açmıştı. Playboy böylece İstanbul gece hayatına birinci sınıf gece kulübü olarak yerleşti. Edward bir süre sonra devretti Playboy’u. Artık patron “Arap Basri” olarak tanınan eski futbolcu Basri Üzülmez’di. Playboy, Basri Üzülmez ile de zirvedeydi. Durul Gence Orkestrası ve Kanat Gür Orkestrası ile harika geceler Playboy’daydı. Gönül Yazar, Erkut Taçkın, Özdemir Erdoğan, Semiramis Pekkan, Lale Belkıs gibi bir çok yıldız orada sahneye çıktı. Kapanana kadar, yıllarca sürdü kalitesi.
Elmadağ’daki kulüp açıldıktan bir yıl sonra ilginç bir gelişme oldu ve gerçek Playboy olmayan Playboy kulübünün de taklitçisi olan bir başka Playboy Kulüp zuhur etti. Yani, çakmanın da çakması olan Playboy Kulüp.
1965 yılında açılan Edward Saatçi’nin kulübünün başarısı Gazinocular Kralı olarak tanınan Fahrettin Aslan’ı imrendiriyordu. 1966 yılına gelinmişti. Fahrettin Aslan’ın kıvrak zekası formulü buldu: Elmadağ Playboy’a karşı hakiki tavşan kızlarla rekabete girişecekti. Hakiki tavşan kız dediğime bakmayın. Organizatörler Avrupa’dan kızları çok güzel olan bir revü bulmuştu. Fahrettin Bey, “Revüdeki dansçılara tavşan kız kıyafeti diktirin” talimatını verdi. Revünün patronu Dany adında bir dansçıydı, tavşan kız kostümlerini diktirdi.
Ve “Tavşan kızlar İstanbul’a geldi!” Revünün kızları Yeşilköy Havaalanında uçaktan tavşan kız kostümleriyle indiler. Kızlar, 1.80’e yakın boyları, uzun bacaklarıyla çarpıcıydılar. Havaalanı karıştı, “tavşanları” görmeye koşuştu millet. Gazeteciler hazırdı zaten, flaşlar patladı, heyecan doruğa vurdu.
14 Ekim 1966 tarihli Hürriyet gazetesinde iri bir ilanla “Resmi Playboy Club” duyuruldu. İlanı bir çok tavşan kız süslemişti. Kulübün adresi Tepebaşı Cumhuriyet Pavyonu olarak gösterilmişti.
O yıllarda “pavyon” şu anlama gelirdi: Konsomatris denilen kadınlarla birlikte oturulup sohbet edilen, içki içilen dansedilen lokal. Konsomatris çalıştıran eğlence yerlerinde “pavyon” adı o yerin A sınıfı olduğunu belirtirdi. Çünkü B sınıfı sayılan yerlere “bar” denirdi. Örneğin Rita Bar gibi.
Bar, dekoru fakirce, pavyona göre daha ucuzdu. Konsomatris kızların belki birkaçı güzel sayılabilirdi. Müzik meselesi bir akordeon, bir bateri, bir saksafonla çözümlenirdi. Bu üçlü dansöze Arap havasından tangoya, rock müziğe ne gerekirse kotarırdı.
Pavyon ise, büyük, zengin görünümlü, en önemlisi konsomatris kızlarının güzel ve çok olduğu yerdi. Orkestrası kalabalıktı, tanınmış müzisyenler çalardı. Ünlü şarkıcı ve dansözler pavyonlarda şov yapardı. Bar ile pavyon ayırımını belirleyen yasa yoktu. Haddini bilen işletmeci sınıfını mantığıyla belirlerdi. Çünkü müşteri bilirdi ki, pavyon pahalı, bar hesaplıdır.
Tavşan kızların geldiği lokal olarak belirtilen Tepebaşı Cumhuriyet Pavyonu ise konsomatrislerinin güzelliği ile ün yapmış, pavyonların önde geleniydi. Haliç’in boydan boya seyredildiği yerlerdendi Tepebaşı Cumhuriyet Pavyonu. Yeri, Tepebaşı TRT binasının karşı kaldırımındaydı.
Cumhuriyet Pavyonu’nun salonu genişti. Bir orkestrası vardı ki, 20 kişiye yakındı. Mambo çaldıklarında, Perez Prado mu çalıyor derdiniz. Cumhuriyet’in orkestrasında sadece Perez Prado’nun yeni edindiği org eksikti. Çünkü çalan Türk orkestrasıydı ve elektro org o yıllarda Türkiye’ye henüz girmemişti. Cumhuriyet’teki müzik toplulugu Kemal Güleşoğlu Orkestrası idi. Harika adamdı Kemal Güleşoğlu. TRT Radyo Orkestrası’nı yönetir, klasik orkestrada fagot çalar, bir yandan da radyo stüdyosunda ses teknisyenliği görevini yürütürdü. Kendi orkestrasında saksafon, Fehmi Ege Tango Orkestrasında ise akordeon çalardı. Ayrıca aktördü, filmlerde oynardı. Pavyonlarda çalan müzisyenler böyle kaliteliydi. Fahrettin Aslan, Eurovision birincisi Anne-Marie David’i bile getirip Cumhuriyet’te sahneye çıkardı. Cumhuriyet Pavyon’da böyleydi müziğin durumu.
Dünyanın en güzel “artistleri” Cumhuriyet Pavyon’dadır inancı yaygındı. Konsomatrislere asla “konsomatris” denmez, artist olarak anılırlardı. Bir gecede Resmi Playboy Club olan Cumhuriyet Pavyonu “artistleri”, içeri adımını atan çapkını büyüler, cüzdanını ütülerlerdi. Kızıl saçlı Macarlar, biblo gibi İspanyollar, cilveli Fransızlar orta sınıfın paralı erkeklerini çekerdi.
Tavşan kızların gelişiyle Cumhuriyet Pavyonu iyice şenlendi. Kızlar dans gösterisi yapıyorlar, sonra saatlerce müşterilerin arasında dolaşıyorlardı.
Pavyonların ve barların aynen Hefner’in Playboy’unda olduğu gibi kesin kuralları vardı. Konsomatrislere fazla asılıp sınırı geçen olursa “okşanarak” kapıdışarı edilirdi.
Tepebaşı Playboy’da “tavşan kız”la dans eden bir müşteri.
Çakma Playboy’un çakma tavşan kızları pavyoncu denilen erkekleri Cumhuriyet’e çekti. Fahrettin Aslan iyi para kazandı. İsim haklarının isminin bile bilinmediği Türkiye’de, dansör Dany’nin Süper Kızlar Revüsü “resmi tavşan kız” olarak ilan edildi, para kazanıldı. Elbette Hugh Hefner’in olan bitenden haberi olmadı.
Anadolu kaplanları durur mu? İstanbul’daki Playboy Kulüp rekabeti ve kazanılan miktarlar Anadolu bar-saz işletmecilerinin dikkatini çekti. Onlar da arka arkaya Playboy kulüpleri açtılar. Bunların bazısı pavyon, kimisi gece kulübü, bar olarak çalıştırıldı. Kızların garson olduğu Playboy meyhaneleri, kebap ve pide salonları bile vardı.
Türkiye’nin pavyoncu sosyetesi kendi alemlerinde Playboy’u yaşarken, “elit sosyete” denilen kişiler de Elmadağ ’daki Playboy’da “seviyeli” eğlencelerini sürdürdüler.
1967 yazında Edward Saatçi’nin Playboy Kulübü, Rumelihisar’daki yazlık lokalini açtı. Gönül Turgut , Durul Gence ve bir başka star Kanat Gür orada çalıp söyledi. Deniz üstünde nefis bir yeri vardı yazlık Playboy’un; 1967 yazı muhteşemdi.
Birkaç yıl sonra Playboy rüzgarı tamamen dindi. Cumhuriyet Pavyon, tavşanları gönderip eski haline döndü. Ancak Elmadağ’daki Playboy Kulüp 1970’lerin sonuna kadar açıktı. 1980 öncesinin şiddet olayları bir çok önemli eğlence yeri gibi Playboy’un da sonunu getirmişti.
HAKİKİ TAVŞANIN HİKÂYESİ
Aklıevvel gencin yarattığı seksi marka
Dünyayı saran Playboy efsanesi “aklıevvel” bir gencin çıkardığı dergiyle başladı. Psikoloji mezunu Hugh Hefner isimli genç delikanlının ideali bir dergi çıkarmaktı ama kafasındaki dergiye kimsenin aklı yatmıyodu. Yine de yılmadı ve annesiyle arkadaşlarından bulduğu 8.000 dolarla Aralık 1953’te dergiyi çıkardı.
Kapağında sinemanın yükselen yıldızı Marilyn Monroe’nun olduğu ilk sayı tam 53.991 adet sattı. Dergi önemli romancıların yazdığı kısa hikayelere ve roman tefrikalarına daima yer verdi. Bu yazarlar Playboy’un prestijini yükseltti.
Sanatçılar, mimarlar, ekonomistler, besteciler , rejisörler, gazeteciler, oyuncular, yazarlar, politikacılar, sporcular ve hatta din adamları gibi mesleklerinde tanınmış şahsiyetlerle söyleşiler yaptılar. Derginin editoryal görünümü liberaldi. Böyle olmasına rağmen muhafazakar ünlüler söyleşi ve yazı isteklerini reddetmedi.
Birbirine zıt siyasi görüşteki liderlerin Playboy ile söyleşiyi kabul etmesinin bir hikmeti olması gerekir. Öyle ya; dergi orta sayfasına boydan boya çırılçıplak bir güzeli yatırıyordu. Bu güzelin yine anadan üryan fotoğrafları sayfalarca basılıyordu. Ayrıca başka kızların da çıplak fotoğrafları vardı. Fotoğraflar güzeldi gerçi; Hefner, ABD’nin usta fotoğraf sanatçılarıyla çalışıyordu.
1953 yılı böyle bir dergi için hiç de uygun değildi aslında. Çünkü üç yıldır Senatör McCarthy rüzgârı esiyordu. Soğuk Savaş’tan yararlanarak ABD’de komünizm korkusu yaratmışvekomünistavı başlatmıştı. Bu dönemde sansür vardı, cinsellik tabuydu, eşcinsel karşıtlığı zirvedeydi ve Playboy gibi çıplak kadın fotoğrafı basan bir dergi hoş görülmezdi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Playboy ilk sayısında başarıya ulaştı. Çünkü dergi karşıkültür’ün bir parçasıydı.
1960’lı yıllarda Playboy artık dünyanın tanıdığı pahalı bir markaydı. Sıra en büyük ticari hamleye, Playboy kulüplere gelmişti. İlk Playboy Club 1960’ta Chicago’da açıldı. Hızla dünyaya yayılacaktı. Dergiyi 1 dolar verip alabilirdiniz ama Playboy kulüplere girmek ortasınıf için hayaldi. Kulüplere üye olmak erkekler için sınıf atlamaktı, statü sembolüydü.
Kulüplerin üye sayısı 1 milyona ulaşmıştı. Üyelerden yıllık 25 dolar alınıyor, böylece her yıl sırf 25 milyon dolara idattan geliyordu. Kulüplerin oturma odası, yemek salonu, sigar terasları ve en önemlisi kumarhanesi vardı. Kazancın asıl kaynağı kumarhaneydi.
Papyonlu tavşan logosu dergiye hoşluk katmıştı. Kulüpler açılınca servisteki kızların kıyafetlerine ilham kaynağı olmuştu. Onlar da böylece tavşan kızlar oldular. Playboy’un kurucusu Hugh Hefner, röportajlarıyla ünlü İtalyan gazeteci Oriana Fallaci’ye tavşan logosundan ve kızların neden tavşan kılığına sokulduğundan başlayarak şunları anlatmıştı: “Amerika’da tavşanın cinsel bir anlamı vardır; seksi ve diridir bu hayvan; utangaçtır, capcanlıdır, atlar zıplar. Ben onu markamın logosu olarak seçtim.Tavşan kaçar, geri gelir, kaçar; sonra sizi koklar ve kendisiyle oynamaya, okşamaya çeker”.