Eylül 2024 Sayımız Çıktı

Pierre Loti’nin tanıklığı ve İstanbul coğrafyasında izler

YAZARIN METİNSEL VE GÖRSEL KAYITLARI

2023 yılında, Fransız Kültür Enstitüsü ve İBB’nin inisiyatifiyle, Pierre Loti’nin İstanbul’daki ayak izlerini takip eden gezi güzergahları tanımlandı. Yazarın şehirde geçirdiği zamanları, ilgilendiği alanları incelediğimizde; gerek yaya gerek atla ya da kayıkla yaptığı gezintilere baktığımızda, ”Loti İstanbul’u öylesine, yüzeysel olarak tanımıştır” diyemeyiz.

Pierre Loti, Fransız Deniz Kuvvetleri’ndeki görevleri kapsamında, Türkiye’ye 8 kez gelip kısa süreler (1870, 1876-1877, 1887, 1890, 1894, 1903-1905, 1910 ve 1913’te) geçirmiş, bazı gelişlerinde ise daha uzun süreli kalmıştır. (Ağustos 1876-Mart 1877, Eylül 1903-Mart 1905). Toplamda İstanbul’da geçirdiği zaman yaklaşık 3 yıl kadardır; bu süre zarfında İstanbul’un değişik yerlerinde yaşamıştır

ISTANBUL EFENDISI KILIGINDA
İsmi Eyüp semtiyle özdeşleşen Pierre Loti, başında fesiyle “İstanbul efendisi” pozu vermiş.
CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ

Çemberlitaş semtinde, Yeniçeriler Caddesi No. 15’teki binaya 1920 Temmuz ayında yerleştirilmiş bir hatıra plakasında, Loti’nin o evde 27 Ağustos-17 Eylül 1910 tarihleri arasında ikamet ettiği kayıtlıdır. 

Ne var ki, Loti’nin anısını taşıyan yerler arasında en tanınmış olanı “Pierre Loti Kahvesi” adıyla anılan kahvehanedir. Gerçekten de yazar, sık sık geldiği Eyüpsultan sırtlarından Haliç’i seyretmeyi sevmiş ve rivayete göre, Bezgin Kadınlar (Les Désenchantées) romanını yazmaya da orada başlamıştır. 

Zaten Haliç’in fotoğrafını kendisi bu muhteşem seyir terasından çekmiştir:

Gemilerdeki subay kabinleri ya da birkaç gece geçirdiği otel odaları dışında (Hôtel d’Angleterre’de 1887 ve 1890’da; Pera Palas’ta 1904-1905 kışında; Tarabya Oteli’nde), İstanbul’da 1910 ve 1913’te Kandilli’de Ostroroglar yalısında, Fransız büyükelçisinin Ortaköy’deki yazlık rezidansında, hatta 1903-1904’te Taksim Fransız Hastanesi’nde (halen İstiklâl Caddesi’ndeki Fransız Kültür Merkezi) kaldığı günleri de saymak gerekir.

Ekran Resmi 2023-05-28 10.25.40

Türk makamlarının 1913 Ağustos-Eylül aylarında Fatih semtinde, Çarşamba Caddesi’nin ucundaki küçük bir sokakta kendisine tahsis ettikleri lojmandan da bahsetmek gerekir. 

Bu lojmandan seyrettiği manzarada görebildiği yerler arasında evvelce Hasköy’de oturduğu ev  de vardı: “Benim tam karşımda ve üzerimde, bir zamanlar içinde yaşadığım evcağızım ve suyun kenarındaki küçük caminin tahtaları eskimiş o aynı iskelesi”.

Ekran Resmi 2023-05-28 10.25.57

Pierre Loti’nin İstanbul’daki yaşamı en çok Eyüp semti ile özdeşleşmiştir; o kadar ki, Eyüp tepesinin bir bölümü günümüzde onun adıyla anılır. Aziyade romanı orada geçer. Kuruçeşme sokağında oturmuştur: “Badem ağaçlarının altında mermer bir çeşme vardır; kulübem de hemen onun yanıbaşında”.

Ekran Resmi 2023-05-28 10.26.23
Ekran Resmi 2023-05-28 10.26.14

Aslında Eyüp’ün gölgesinde kalan bir başka semt daha vardır: Loti’nin yazılarında adı “Caski”, “Kaski” ya da “Hacıköy” olarak geçen ve sadece Doğu’nun Hayaleti (1892) romanında oturduğu yer olarak bahsettiği Hasköy: “Avrupa yakasında, Pera’daki evimi terkedip önce oraya yerleştim; Aziyade’yi Selânik dönüşünde ilk kez orada ağırladım. İki ay kadar orada gizlenip yaşadık; ancak ondan sonra karşı kıyıda kabristanlar semtinde bir ev bulmayı başarabildik. Daha güvenli olan o ilk sığınağımızı da, her ihtimali düşünerek muhafaza etmiştik; zaman zaman keyifli bir kaçamak için oraya da geliyorduk”.

1876-1877 kışında o evin resmini çizmiştir. Resimde, ağaçların yaprakları dökülmüştür; ayrıca çok değer verdiği bir sokak çeşmesi de vardır:

Ekran Resmi 2023-05-28 10.26.33
(Bleu Autour Yayınları)

Türkiye’ye her gelişinde Topkapı Mezarlığı’nda asıl adı Hatice olan Aziyade’nin kabrini ziyaret etmesinin yanısıra bu semte gelmekten de geri kalmaz.

1887’de “Evim de orada, akşam güneşinin güzelliğinde, birdenbire bana bütün gerçekliğiyle görünüyor (…) Açık havada, küçük bir kahvenin önünde, sonbaharın soldurduğu asma yapraklarıyla örtülü çardakların altından görüyorum onu”; Mayıs 1890’da “Evim hâlâ yerli yerinde, ortasında Mermer çeşme olan o küçük meydanda duruyor. Ve karşıdaki küçük kahveyi taptaze yapraklarıyla örten asmalı beşiğin altında oturuyorum. Burada hiçbir şey değişmemiş”; Mayıs 1894’te “Küçük evim bahar güneşinin altında ısınıyor”; Kasım 1903’te “Küçük evim, orada hâlâ ayakta duruyor; oysa Eyüp’teki çoktan yıkılıp gitmiş. Hasköy’deki ev! (…) Buradan hâlâ gördüğüm birinci kattaki odanın gösterişsiz eşyaları, bugün artık hazin ve değerli anılara dönüştü…” diye yazar.

PHOTO-2023-05-17-19-08-49
Loti’nin tuttuğu günlüklerden hareketle yazdığı ve büyük aşkı Aziyade’yi anlattığı ilk romanı 1879’da yayımlanmış ama hiç ilgi görmemişti.

21 Ocak 1905’te, İstanbul’a veda etmeden önce, iki arkadaşıyla çıkıp fotoğraf çekerler:

Son defa 2 Eylül 1913’te, “Değişen hiçbir şey yok, (…) bir zamanlar içinde yaşadığım evcağızım ve suyun kenarındaki küçük caminin tahtaları eskimiş o aynı iskelesine, akşamları gizli sığınağıma geldiğimde kimbilir kaç kez ayağımı endişeyle basmışımdır”.

Bütün bu adreslere ve gerek yaya gerek atla ya da kayıkla yaptığı gezintilere bakarsak, ”Loti İstanbul’u öylesine, yüzeysel olarak tanımıştır” diyemeyiz. O da bunu şöyle açıklıyor: “İstanbul, halkının hayatına; bu Doğulu, gürültücü, renkli, çekici fakat muhtaç halkın yaşamına gerçekten karışmış olduğum, dünyadaki tek kenttir”.