Rusya ile Türkiye’nin tarih boyunca süregelen ilişkileri, savaştan barışa, ticaretten diplomasiye, enerjiye, turizme uzanan geniş bir alanda seyrediyor. Moskova’daki Türkiye Büyükelçiliği binası da, erken Cumhuriyet döneminden bu yana iki ülke ilişkilerinin önemli bir noktası. Kıdemli diplomat Tanju Bilgiç, tarihsel ve aktüel süreçleri değerlendirdi.
Sayın büyükelçi; bize kendinizden ve Moskova Büyükelçiliği’nden önceki görevlerinizden bahseder misiniz?
1971’de Gümüşhane’de doğdum; ilkokulu Sinop’ta, ortaokul ve liseyi Samsun’da okudum. Samsun Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne girdim. 1993’te mezun olduktan sonra aynı yıl Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nda çalışmaya başladım. 1995’te Dışişleri Bakanlığı’na girdim ve hâlâ Bakanlığımızda görev yapmayı sürdürüyorum.
Daha önce, Saraybosna (Bosna Hersek), Kopenhag (Danimarka), Strazburg (Avrupa Konseyi Fransa), St. Petersburg (Rusya Federasyonu) ve Belgrad’da (Sırbistan) görev yaptım. Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü görevinde bulundum. Kasım 2023’ten bu yana da Türkiye Cumhuriyeti Moskova Büyükelçiliği görevini yürütüyorum.
Bakanlıktaki görevlerimin yanısıra akademik çalışmalara da devam ettim. İnsan hakları konusunda yüksek lisans, uluslararası ilişkiler alanında da doktora derecelerim var. Ayrıca amatör bir yazarım. Son olarak, şehit edilen meslek büyüğüm Büyükelçi Galip Balkar’ın hayatını konu alan kitabım Türk Tarih Kurumu’nca yayımlandı.
Rusya ile uzun bir geçmişimiz var. Özellikle 20. yüzyıldaki önemli tarihsel aşamaları özetleyebilir misiniz?
Rusya’yla ilişkilerimiz imparatorluk dönemine kadar uzanıyor. Tarihsel süreçte ülkelerimiz arasında pek çok savaş, barış, diplomatik temas ve antlaşma var. İki ülkenin de imparatorluklardan yeni devletler kurma süreçleri az-çok aynı yıllarda gerçekleşiyor. Rusya’da 1917 Devrimleri ve akabinde içsavaş dönemi, ülkemizde de 1. Dünya Savaşı sonrasında işgal dönemi ve Kurtuluş Savaşı mücadelesi yaşandı. Bu tarihsel aşamaların, ülkelerimiz arasında imparatorluklardan kalma düşmanlıkların bir ölçüde geride bırakılmasını ve iki ülke ilişkileri açısından yeni bir döneme geçilmesini sağladığı kanaatindeyim.
Yakın tarihimizde Rusya’yla diplomatik temaslar, Mustafa Kemal’in Lenin’e 26 Nisan 1920 tarihli mektubu ve Sovyet Rusya Dışişleri Komiseri Çiçerin’in buna cevaben ilettiği 3 Haziran 1920 tarihli mektubuyla başlamıştır. 19 Temmuz 1920’de Türkiye’den ilk resmî heyet Moskova’ya varmış, Sovyet Rusya’dan ilk heyet ise 8 Eylül’de ülkemize gelmiştir. 9 Kasım 1920’de Ankara’da Sovyet Rusya Büyükelçiliği açıldı; 21 Kasım’da da Ankara Mebusu Ali Fuat (Cebesoy) Paşa Ankara Hükümeti’nin Moskova Büyükelçisi olarak atandı. 16 Mart 1921’de ise Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında “Türkiye-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması” (Moskova Antlaşması) imzalandı.
Elbette diplomatik ilişkilerimizin kuruluşunu anlatırken, Sovyet Rusya’nın Kurtuluş Savaşı’na verdiği desteği de ayrıca vurgulamak gerekir. Bahsekonu antlaşma çerçevesinde Sovyet Rusya, yaptığı nakdi yardımlar ve silah desteğiyle ülkemizin kurtuluş mücadelesinde önemli bir rol oynadı. Bu dayanışma, hâlâ ikili ilişkilerimizin ve dostluğumuzun temelini oluşturuyor.
Rusya’da kaç diplomatik temsilciliğimiz var ve hizmet alanlarına hangi bölgeler giriyor?
Rusya’da Moskova’daki büyükelçiliğimize ilaveten; Kazan, St. Petersburg ve Krasnodar şehirlerinde üç muvazzaf başkonsolosluğumuz bulunuyor. St. Petersburg başkonsolosluğumuzun görev bölgesi, merkezin yanısıra Rusya’nın batı ve kuzey batısında bulunan Arhangelsk, Kaliningrad, Leningrad, Murmansk, Novgorod, Pskov, Vologda bölgeleri, Karelya Cumhuriyeti, Komi Cumhuriyeti ve Nenetsk Özerk Bölgesi. Kazan başkonsolosluğumuz ise Tataristan Cumhuriyeti, Mordovya Cumhuriyeti, Başkurdistan Cumhuriyeti, Çuvaş Cumhuriyeti, Mari El Cumhuriyeti ve Samara bölgesinden sorumlu. Krasnodar başkonsolosluğumuz da Karadeniz’in kuzey batısındaki Krasnodar ve Rostov bölgeleri ile Adıge Cumhuriyeti bölgelerini kapsayan bir görev alanına sahip. Diğer bölgelere yönelik konsolosluk hizmetinden ise büyükelçiliğimiz sorumlu. Rusya’nın coğrafi büyüklüğünü dikkate aldığımızda, görev alanımız oldukça geniş.
Bunlara ilaveten, Yekaterinburg ve Ufa’da da fahri konsolosluklarımız var.
Büyükelçilik konutunun tarihçesi hakkında bilgi verir misiniz?
Moskova’nın en güzel ve merkezî semtlerinden birinde, Bolşaya Nikitskaya Caddesi üzerinde bulunan ve mülkiyeti Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olan büyükelçilik konutumuz müstesna bir tarihî ve mimari değere sahip. Kayıtlara göre 18. yüzyıl sonlarında bugünkü arazi üzerinde, ünlü Rus yazar Lev Tolstoy’un dedesi General Volkonski’ye (Savaş ve Barış romanındaki Prens Nikolay Andreyeviç Volkonski karakterinin ilham kaynağı) ait ahşap bir ev bulunuyormuş. Binanın 1812’de yıkılması üzerine Volkonski’nin kızı ve Tolstoy’un annesi Prenses Maria Nikolayevna arsayı bir başka önemli asker olan Yarbay Azançevski’nin eşi Tatyana Azançevskaya’ya satmış. Arsa 1883’e kadar bu ailenin mülkiyetinde kalmış; daha sonra 1905 devrimcilerine yardımlarıyla bilinen Savva Morozov tarafından satın alınmış. Arsa 1898’de tekrar el değiştirmiş ve dönemin önde gelen tüccarlarından Valentin Balin tarafından satın alınmış.
Bugün ikametgah olarak kullandığımız binayı, Balin ailesi yaptırmış. Bina, 1900-1901 arasında, Mimar Zelenin tarafından çizilen projeye göre inşa ettirilmiş. Ekim Devrimi sonrasında, pek çok diğer özel mülk gibi millîleştirilen bina; 1919’da Askerî İşler Komiserliği bünyesindeki Esirler ve Mülteciler Merkezi (Tsentroplenbej), 1922’de insanlara yardım dağıtmak üzere kurulan “Nansen Komitesi” ve 1923’te 1. Dünya Savaşı sonrası Rusya’da yaşanan kıtlık nedeniyle ABD’nin kurduğu ve halka yardım amacı güden bir kuruluş (American_ Relief_Administration) tarafından kullanılmış. Aynı yıl Dışişleri Komiserliği’ne devredilmiş ve Türkiye tarafından büyükelçilik kançılaryası olarak kiralanmış.
Şubat 1924-Mart 1973 arasında hem büyükelçilik hem de ikametgah olarak kullanılan bina, 12 Mart 1971’de Türkiye tarafından satın alınmış ve sonrasında sadece büyükelçilik konutu olarak kullanılmış.
Bina, birçok farklı mimari stili birarada bulunduruyor. Orijinal renkleri olan beyaz ve uçuk pembe dış cephe, 19. yüzyıl Rus İmparatorluğu mimarisinden kalma. Binanın içinde ise Napoléon, Tudor, Louis, Rococo ve Art Nouveau stillerine sahip oda ve salonlar var. Elbette bu denli zengin unsurlara sahip bir binada millî dokunuşlarımızın olması da çok önemli. Büyükelçilik konutunun mobilya ve aksesuarları da bu açıdan ülkemizi yansıtan önemli parçalardan oluşuyor. Mobilyalarımızın bazıları Dolmabahçe ve Yıldız Saraylarından gelme eserler. Ayrıca, aksesuar olarak sergilediğimiz ve misafirlerimizi ağırladığımız ay-yıldız işlemeli gümüş takımlar, zamanında bizzat Atatürk tarafından büyükelçiliğimize hediye olarak gönderilmiş.
Konutumuzun en değerli eserlerinin başında ise İbrahim Çallı’nın Atatürk portresi yer alıyor. Hepimizin okul kitaplarından bildiği meşhur Atatürk portresinin orijinali burada. İbrahim Çallı, Atatürk’ün isteği doğrultusunda 1936’da bir Türk resim sergisi açmak üzere Moskova’ya geldiğinde bu portreyi bizzat büyükelçiliğimize hediye etmiş.
Rusya ile Türkiye ilişkilerinin bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye ve Rusya, asırlardır geniş bir coğrafyada birarada yaşayan iki büyük devlet. İlişkilerimizin tarihine baktığımızda kimi zaman rekabet, kimi zaman ise işbirliğinin ön planda olduğu dönemler yaşadığımızı görüyoruz. Ancak, memnuniyetle ifade edebilirim ki, son dönemde karşılıklı saygı ve ortak çıkar temelinde ilişkilerimizde işbirliği boyutu gittikçe daha fazla öne çıkıyor.
Biz Rusya’yı önemli bir komşu ve ortak olarak görüyoruz; aynı yaklaşımın Rusya tarafından da tüm düzeylerde paylaşıldığını memnuniyetle gözlemliyoruz.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile Devlet Başkanı Putin arasında yakın bir diyalog var. Bu da ilişkilerimizde olumlu bir dinamizm yaratıyor. Rusya ile işbirliğimiz; artan ticaret hacmi, beşerî ve kültürel temaslar, karşılıklı yatırımlar, Türk Akımı ve Akkuyu gibi büyük projelerle karşılıklı fayda çerçevesinde ilerliyor.
Ne yazık ki içinde bulunduğumuz küresel süreç, pek çok belirsizlik ve tehdidi beraberinde getirdi. Bunlarla baş edebilmek için önce kendi bölgemizdeki ülkelerle samimi bir diyalog ortamı tesis etmek zorundayız. Bu bağlamda dengeli ve ilkeli bir politika yürütmek önem taşıyor.
Ülkeler arasındaki turizm hacmi nedir?
Rusya ile turizm alanındaki işbirliğimiz, ikili ilişkilerin en önemli veçhelerinden biri. Rus turist sayısında özellikle 2017’den itibaren ciddi bir yükseliş kaydettik. 2017’de erişilen 4.7 milyonluk rekor, 2018’de 5.9 milyonla, 2019’da ise 7 milyonu aşan turist sayısıyla daha da yükseldi. Sonrasında başlayan Covid-19 salgını ve Ukrayna krizi nedeniyle ne yazık ki 2019 rekorunu henüz aşamadık. Yine de geçen yıl 6.3 milyon Rus misafiri ülkemizde ağırladık. Sadece turist olarak tatile gelmenin ötesinde, hayatlarını Türkiye’de devam ettirmeye karar veren pek çok Rus var.
Ekonomik ilişkiler daha çok hangi sektörlerde etkin?
Rusya ile ekonomik ve ticari açılardan birbirini tamamlayan sektörlere sahibiz. Son yıllarda ticaret hacmimizde kayda değer bir artış sözkonusu. Geçen yıl 56.5 milyar USD’lik ticaret hacmine ulaştık. 100 milyar USD’lik ticaret hacmi hedefine de yakın gelecekte erişeceğimiz kanaatindeyim. İkili ekonomik ilişkilerimizin en önemli alanlarından birini enerji sektörü teşkil ediyor. Doğalgaz ithalatımızın önemli bir bölümünü Rusya’dan sağlıyoruz. Rusya’dan toplam ithalatımızın da büyük kısmını enerji kaynakları oluşturuyor. Buna ilaveten, ülkemizdeki ilk nükleer enerji santrali projesini Akkuyu’da RF ortaklığında gerçekleştiriyoruz. Türk şirketleri ise müteahhitlik alanında Rusya’da yıllardır çok başarılı işlere imza atıyor. Firmalarımız 2023 itibariyle Rusya’da 100.6 milyar USD değerinde 2 binden fazla projeyi üstlendi. Rusya’nın pek çok şehrinin sembol binalarında işçilerimizin alın teri, firmalarımızın emeği var.
Türk kültürünün tanıtımı için ne tür aktiviteler düzenleniyor?
Millî günlerimizi hem vatandaşlarımız hem de Rus dostlarımızla birlikte çeşitli etkinliklerle kutluyoruz. Örneğin bu yıl 23 Nisan’da 1 hafta boyunca birbirinden farklı etkinlikler yaptık. Düzenlediğimiz Uluslararası Çocuk Şenliği’nde Rus ve Türk çocukları birlikte çok güzel gösteriler sergiledi; etkinliğe Moskova’da bulunan Azerbaycan, Arnavutluk, Avustralya, Bangladeş, İsveç, Japonya, Kazakistan, Kırgızistan, Kolombiya ve Pakistan’dan çocuklar da katıldı. Ayrıca haftanın diğer günlerinde Türk ve Rus çocuklarının biraraya geldiği atölye çalışmaları düzenledik.
Moskova’da faaliyet gösteren Yunus Emre Enstitüsü’nde Türk dili eğitimi veriliyor; ayrıca ülkemizi tanıtıcı pek çok sanatsal ve akademik etkinlikler düzenleniyor. Her yıl Rusya’nın farklı şehirlerinde Türk filmleri günleri etkinlikleri gerçekleştiriyoruz. Türk mutfağı da Rusya’da çok seviliyor. Ülkemizin lezzetlerini çeşitli vesilelerle daha kapsamlı şekilde tanıtmaya gayret gösteriyoruz.
Batılı ülkelerin Rusya ekonomisine ve Rus kültürüne karşı da ambargo uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, BM Güvenlik Konseyi dışında alınan yaptırım kararlarına ilke olarak katılmıyor. Ekonomik yaptırımlar siyasi etki yaratmaktan çok sivil vatandaşların hayatını etkiliyor. Bu anlamda tek taraflı ekonomik yaptırımların doğru bir araç olmadığı ve olamayacağı aşikar.
Ekonomik yaptırımların ötesinde, kültürel ambargo uygulamalarının ise mantıklı bir izahı olamaz. Bir ülkeyi ve kültürü tamamen düşmanlaştırmanın ve yok saymanın ciddi bir yanlış olduğunu düşünüyorum.
Rus kültürünü inşa eden yazarları, bestecileri, sanatçıları yok saymak mümkün mü? Günümüzde Puşkin, Tolstoy, Çaykovski ve daha niceleri artık sadece Rus kültürünün değil insanlığın ortak kültür mirasının bir parçası olarak kabul ediliyor.
Ülkemizin Rusya ve Ukrayna arasındaki arabuluculuk rolü ve Karadeniz başta olmak üzere, küresel güvenlik ve istikrarın sağlanmasına yönelik çabaları hakkında bilgi verir misiniz?
Türkiye, Ukrayna krizinin başından beri soruna barışçıl bir çözüm bulunmasının önemini vurguladı ve buna yönelik diplomatik girişimlerde bulundu. Her iki tarafla da iyi ilişkilerimizi ve diyalogumuzu sürdürdüğümüz için, her alanda kolaylaştırıcı bir rol üstlendik. Savaşın ilk ayında, Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanları Antalya Diplomasi Forumu marjında biraraya geldiler. Sonrasında, Mart ve Nisan 2022’de İstanbul’da iki ülkenin müzakere heyetlerini biraraya getirerek arabulucu olduk. Temmuz 2022’de Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde, BM ile birlikte “Karadeniz Tahıl Girişimi”ni hayata geçirdik. İki taraf arasında şimdiye kadarki en somut anlaşma olan bu girişim, küresel gıda güvenliğine katkı sağlarken, aynı zamanda Karadeniz’deki gerginliğin de daha fazla tırmanmasını engelledi.