Ara Güler Müzesi, Türkiye’de açılan ilk uluslararası fotoğrafçı müzesi. Ancak müzenin tek önemi buradan kaynaklanmıyor. Güler’in hayatının birikimi olarak adlandırılabilecek olan ve fotoğraflardan, mektuplardan, kartpostallardan oluşan geniş bir arşiv, tertiplenerek ve dijital ortama aktarılarak sunuşa hazır hâle getiriliyor.
Yaygın olarak “Türkiye tarihinin görsel hafızası” olarak anılan ancak yalnızca Türkiye’nin ve tarihin değil, hayatın hemen hemen her alanının görsel hafızasını oluşturan fotoğrafçı Ara Güler’in müzesi açıldı. Bilindiği üzere Ara Güler, Tennessee Williams’dan Louis Aragon’a, Marc Chagall’dan Salvador Dali’ye, Alfred Hitchcock’tan Pablo Picasso’ya, birçok ünlü sanatçının portre fotoğraflarını da kaydetmiş; İstanbul’un yaşamış olduğu ve yaşamayı sürdürdüğü kentsel evrimi merceğinin eleştirel perspektifinden ölümsüzleştirmiş; neredeyse kamerasının temas etmediği açı kalmamış olan ve yaşarken efsaneleşen bir uluslararası büyük usta.
Ara Güler Müzesi de Türkiye’de açılmış ilk uluslararası fotoğrafçı müzesi. Ancak müzenin tek önemi buradan kaynaklanmıyor. Zira Ara Güler’in hayatının birikimi olarak adlandırılabilecek olan ve fotoğraflardan, mektuplardan, kartpostallardan oluşan geniş bir arşiv tertiplenerek ve dijital ortama aktarılarak sunuma hazır bir hâle getiriliyor. Proje sorumluları Güler arşivinin tasnifinin birkaç seneyi bulacak denli geniş çaplı olduğunu belirtiyorlar. Öyle sanıyoruz ki bu sadece Ara Güler’in takipçileri için değil, bütün sanatseverler ve tarihseverler için de sevindirici bir haber.
Ara Güler Müzesi, fotoğrafçının 90. yaş günü olan 16 Ağustos’da, Bomontiada’da açıldı. Müzenin fiziksel kapasitesi Bomontiada’daki yapıyla sınırlı kalmayacak ve Galatasaray’daki Güler Apartmanı da önümüzdeki senelerde restore edilerek müzenin bir parçası olarak ziyaretçilere açılacak. Müze, 2016’da Ara Güler ile Doğuş Grubu’nun arasında başlayan işbirliğinin ilk sonuçlarından. Bu verimli ortaklaşmanın bir diğer önemli sonucu ise Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi (AGAVAM) ile Ara Güler Doğuş Sanat ve Müzecilik Anonim Şirketi’nin kurulması oldu. Doğuş Grubu ile Ara Güler arasındaki bu işbirliğinin nasıl ortaya çıktığı sorusuna ise AGAVAM proje direktörü Çağla Saraç, Güler’in Doğuş İnşaat’ın şantiyelerini fotoğraflamış olduğu ve Doğuş Grubu başkanı Ferit Şahenk’in de amatör bir fotoğrafçı olarak bu fırsatı kaçırmadığı cevabını veriyor.
Müzenin açılış sergisinin ismi “Islık Çalan Adam”. Bu isim Ara Güler’in Babil’den Sonra Yaşayacağız başlıklı öykü kitabından seçildi. Bahsini ettiğimiz bu kitap da muntazam tasarımıyla sergiye eşlik ediyor. Aslında kitap da, sergi de okuyucuları ile ziyaretçilerini benzer bir dünyaya yönlendiriyor: Güler’in yaşantısını, asla aksamayan üretimini, tükenmeyen enerjisini, estetik ve yazınsal mirasını ve çağdaşlarıyla kurduğu zihinsel alışverişi daha yakından tanımaya davet eden bir dünyaya… “Islık Çalan Adam” biyografik olanla tesadüfi olanı birbirlerinden kopması mümkün olmayan iki dinamik olarak ele almakta ve “bu perspektif üzerinden Ara Güler’in belleğine doğru bir izlek” oluşturmakta.
Ünlü romancı Yaşar Kemal bir keresinde “Ara Güler’in fotoğrafları büyük bir Anadolu destanıdır” demişti. Bu yönüyle “Islık Çalan Adam” sergisi, “Fotoğraf Çeken Adam”ın büyük destanı olarak okunabilir. Sergi kendi içinde, fotoğrafçının yalnızca resimlerine ve çekimlerine değil hikaye, video ve maket kitaplardan oluşan zengin bir seçkiye de yer veriyor.
Güler, meslektaşlarından farklı bir fotoğrafçılık anlayışına sahip. Zira kendisi, belirli anları belirli mekanlarda dondurarak resmetmeyi, bir sanat faaliyetinden önce, bir tarihçilik örneği olarak yorumluyor ve görüşlerini şu şekilde özetliyor: “Sanat olmasına gerek yoktur fotoğrafın. Fotoğraf tarih olayıdır. Tarihi zapt ediyorsun. Bir makine ile tarihi durduruyorsun”. Bu farkındalık sadece sergi boyunca değil, ancak Güler imzalı hemen hemen bütün işlerde kendisini belli ediyor. Biz de #tarih dergisi olarak bu bakış açısının kritik bir kıymete sahip olduğu kanısındayız.
Bu sergiden bağımsız olarak Ara Güler’in eserlerinin, kişisel eşyalarının, notlarının, fotoğraf makinelerinin ve koleksiyonlarının müzede daima yer alacağını hatırlatmak faydalı olur. Müze ve AGAVAM ücretsiz olarak insanların kullanıma açık; hem Güler’in arşivini, hem de onun zamanını ve mekanını kaydetme yöntemini, John Berger’in deyişiyle sanatçının “görme biçimleri”ni merak edenler için duyurulur.
ARA GÜLER’İN KALEMİ
11 öyküden oluşan kitap
Ara Güler’in gençliğinde kaleme almış olduğu Babil’den Sonra Yaşayacağız kitabı, Aras Yayınları tarafından, Güler’in çektiği birtakım fotoğraflar da eklenerek yeniden basıldı ve müzenin açılışında kendisine hediye edildi. Kitap 11 öyküden oluşmakta. İlk olarak 1995’te Ermenice yazılıp basılmış olan kitap, 1996’da Türkçe’ye çevrilmişti. Özgün Ermenice baskısı Papelonen Verç Bidi Abrink başlığıyla yayınlanan kitabın, Türkçe, Ermenice ve İngilizce olmak üzere üç cilt halinde yapılan yeni basımı müzede bulunabilir. Babil’den Sonra Yaşayacağız, özellikle Ara Güler’in yalnızca merceğini değil, kalemini de merak eden takipçileri için, onun kendi görselleriyle desteklenmiş bir metin olarak edinilmesi gereken bir yapıt.
KAYBOLAN ŞEHİR
İstanbul’un hafızası
1928 doğumlu Ara Güler, erken yaşlardan itibaren İstanbul’u kare kare fotoğrafladı. 20. yüzyılın ikinci yarısına ait bu fotoğraflar, kaybolan bir şehrin siluetini temsil ediyor ve bugün özlem duyulan bir geçmiş tasavvurunu ortaya koyuyor. Ara Güler fotoğraflarında eski İstanbul’un hayaleti bütün detaylarıyla yansıtılıyor. Objektifinde sık sık İstanbul’u konuk eden, dünyanın en prestijli ajansı olan Magnum üyesi ilk ve tek Türk fotoğrafçısı Güler, bu tercihi üzerine şöyle diyor: “Ben kaybolmakta olan İstanbul’u kaydediyorum, bitmekte olan bir şehri. Biliyorum çünkü yok olacak ve göstermek lazım”.