Büyük Osmanlı kuvvetleri 11 Eylül 1565’te Malta’yı fethedemeyince geri çekilmek zorunda kalmış, Avrupa’daki yenilmezlik algısı büyük darbe yemiş, bu mağlubiyet Batı’da yüzyıllarca anlatılan, kutlanan bir hadiseye dönüşmüştü. 6 yıl sonraki İnebahtı Muharebesi (1571) ve 118 yıl sonraki 2. Viyana Seferi ise “yenilmez Osmanlılar” düşüncesini fiilen değiştirecekti.
Genç Sultan Süleyman 1522’de Fatih Sultan Mehmed’in yapamadığını yapmış; St. John-Hospitalier Şövalyeleri’ni Rodos’ta mağlup ederek adadan sürmüştü. Önce Sicilya’ya çekilen ve 1523’te yurtsuz kalan şövalyeler 7 yıl boyunca Kandiye (Girit), Messina, Viterbo ve Nice şehirlerinde yer edinmeye çalıştı. Sonunda şövalyelerin büyük üstadı Phillipe Villiers de L’Isle Adam, Kutsal Roma İmparatoru 5. Karl (Şarlken) ile anlaştı. Malta, komşu ada Gozo ve Kuzey Afrika’daki Trablus liman kentini şövalyeleriyle birlikte teslim aldı (karşılığında imparatora her sene bir Malta şahini gönderecekti!).
Akdeniz’de doğu-batı aksında merkezî konumda ve Kuzey Afrika ve Sicilya’ya çok yakın olması nedeniyle Malta adası yüksek stratejik bir konumdaydı. Kuzey Afrikalı Müslüman korsanlara karşı 1099’da Kudüs’te kurulmuş olan bu Haçlı şövalye tarikatından hem Papa hem de 5. Karl çok şey beklemekteydi.
Şövalyeler kendilerini Malta’da yerleşik görmüyorlardı ama…
Rodos’un kaybı sırasında da şövalyelerin başında olan de L’Isle Adam, bu nispeten az gelişmiş adalara yerleşirken, aklında hep Rodos’u Osmanlılardan geri almak vardı. Malta’da yerleşik olarak kalma düşüncesi ise ancak 1565’ten itibaren kabul gördü. Bugün ise bu Katolik şövalye tarikatının devamı olan SMOM (Malta Hükümran Askerî Tarikatı), toprağı olmamasına rağmen uluslararası hukuk açısından hükümran bir antite olarak kabul edilmektedir.
Osmanlılar 1551’de Malta limanlarını hedef almaya başlamıştı
Özellikle 16. yüzyılda Osmanlıların deniz gücündeki üstünlüğü, donanmasının veya kendine bağlı korsanların düşman sahillerine sürpriz saldırılarında yatıyordu. Bu aynı zamanda, sahillerden önemli ölçüde tutsak/köle alınmasını sağlıyordu. Yine böyle bir ani saldırı, Sinan, Salih ve Turgut Paşalar tarafından 1551’de Malta’daki şövalyelere karşı yapıldı. Birgu ve Sant’ Angelo tahkimatlarının sağlamlaştırılmış olduğunu gören Sinan Paşa, adanın içlerindeki eski başkent Mdina kentine ilerledi. Tam bu sırada desteğe gelen gemiler, demirlemiş Osmanlı donanmasına saldırınca Sinan Paşa, komşu ada Gozo’ya saldırdı ve burayı ele geçirerek halkın büyük çoğunluğunu köleleştirdi. Ardından yine şövalyelerin kontrolündeki Trablus’a yöneldi.
Rodos’tan sonra sıra Malta’ya gelmişti
St. John-Hospitalier Şövalyeleri Tarikatı’nın kuruluş amacı, Kutsal Topraklar’da hacılar için hastane yapımına destek olmaktı. Zaman içerisinde askerî bir tarikata dönüşen bu yapı, Malta’ya taşındıktan sonra Osmanlı/ Müslüman ticari ve askerî filolarına karşı korsanlık faaliyetlerine başladı. Venedikliler bile bu şövalye tarikatını Hıristiyanlığın simgesi haçı yağma için kullanan korsanlar olarak tasvir etmeye başladı. Korsanlık faaliyetlerinde zirveye çıkan ise Gaskonyalı soylu bir aileden gelen Mathurin Romegas olacaktı. Romegas, Berberî/ Osmanlı korsanlarının Batı Akdeniz kıyılarında yaydığına benzer bir korkuyu Doğu Akdeniz kıyılarına kadar yaydı ve 1564’te Anadolu kıyılarında el koyduğu bir gemiyle zirveye ulaştı: Müsadere ettiği bu Sultana adlı kalyonda İskenderiye ve Kahire valileri, Hac’dan dönen Sultan Süleyman’ın gözde kızı Mihrimah’ın süt annesi gibi önemli kişiler ve yüklü miktarda para bulunuyordu. Bu, Osmanlıların denizlerdeki üstünlüğü algısına vurulan ağır bir darbeydi. Şövalyelerin Malta’dan yürüttüğü korsanlık aktivitelerinden bıkan artık yaşlanmış Kanunî, bu olayı “savaş sebebi” (casus belli) kabul ederek daha önce Rodos’tan sürdüğü bu tarikatı Malta’dan da kovmak için hazırlıklara başladı.
Adanın girişindeki Aziz Elmo kalesi düşmüş, ancak devamı gelmemişti
Sicilya Kral Naibi Don Garcia, koyun ağzına doğru uzanan yarımadanın en ucundaki yıldız tabya Aziz Elmo Kalesi’nin önemine dikkati çekmiş; buranın kaybedilmesi durumunda savaşın da kaybedileceğini söylemişti.
İspanya Kralı Habsburg Hanedanı’ndan 2. Felipe’den yeterli desteği alamayan Don Garcia ve şövalyeler, Osmanlı kuvvetleri karşısında sayıca çok azdı. Savaşın başlamasından yaklaşık 40 gün sonra, 23 Haziran’da Aziz Elmo Kalesi düştü. Bu hem Don Garcia hem de büyük üstad La Valette için büyük bir derbeydi. Protestan hükümdar Elizabeth bile, düşmanı olan Katolik 2. Felipe’ye bağlı Malta’daki hadiseden, tüm Hıristiyan dünyasının tehlikeye düşme ihtimalinden endişe duyduğunu belirtmişti. Cerbe Kuşatması’nda (1560) küçük düşen ve donanması yokolan İspanya Kralı Felipe ise tekrar büyük bir mağlubiyete uğramaktan korktuğu için adaya yeni bir takviye göndermekte isteksiz kalmıştı.
Kalenin düşmesi sırasında donanmanın en önemli ve tecrübeli kumandalarından Turgut Paşa (Turgut Reis), başına isabet eden bir dost ateşi sonucu öldü. Kalenin alınması Osmanlılar için galibiyetin yolunu açacak; ancak Turgut Paşa’nın ölümü muharebenin seyrini değiştirecekti.
Malta yenilgisi Osmanlı algısındaki ilk ve en büyük kırılmaydı
Malta’da Don Garcia’nın da başarılı stratejisiyle gelen zafer sonrası, yenilmez sayılan Osmanlıların imajı oldukça sarsıldı. Hadise hem akabinde hem sonraki yüzyıllarda Batı’da en çok kutlanan ve hatırlanan hadiselerden birine dönüştü. Bundan yaklaşık 150 sene sonra Voltaire (1694-1778), “hiçbir şey yoktur ki ‘Büyük Malta Kuşatması’ndan daha fazla bilinsin” demiştir. Bu mağlubiyet, 6 yıl sonraki İnebahtı Muharebesi’nde (1571) Habsburgların ve Papalık’ın başını çektiği Kutsal İttifak’ın zaferini de hazırladı.