Kasım
sayımız çıktı

Yeraltında geçen 45 yıl

MADENCİ ETHEM ÇAVUŞ’UN ANILARI

19. yüzyıl sonlarında 14 yaşındayken madenci olan Ethem Çavuş o kadar çok ölüme tanık olur ki, bir yerden sonra ölüm karşısında hiçbir şey hissetmemeye başlar.

Ethem Yemelek 1870’lerin başında doğmuş ve ömrünün 45 yılını kömür madenlerinde çalışarak geçirmiş bir işçi. Devrek ilçesine bağlı Çomaklar köyünden. Etrafında bilinen adıyla “maden kurdu”. Çalışmaya 14 yaşında başladığından onun anıları Osmanlı’nın son dönemlerinde Zonguldak kömür havzasında olup bitenleri de yansıtıyor. Bu dönemden geriye kalan tek madenci hatıratı bu. Ethem Yemelek anılarını, hikayelerinde madencilerin hayatlarını konu edinen edebiyatçı ve gazeteci Ahmed Naim Çıladır’a 1930’larda anlatmış.

Ethem Çavuş madenciliğe başladığında havza halkına madende çalışma zorunluluğu getiren Dilâver Paşa Nizamnamesi yürürlüktedir. Köylerden kimin madene gideceğinden ve maden işinden kaçmak isteyeceklerin cezalandırılmasından muhtarlar sorumludur. Ethem Çavuş’un köyünde de kimin madenci olacağına muhtar karar verir. Güçlü olanları ayırt etmek için güreş müsabakaları düzenleyen muhtar, kazananların arasından, kömür dolu ağırlığı yaklaşık 40 kilo olan küfeleri taşıyabilecekleri madenci yazar. Bu yedi kişiden biri Ethem Çavuş’tur. Seçilenler derhal madene yollanır. Hatıratında bu yolculuk sırasında çok korktuğunu saklamayan Ethem Çavuş, etrafındakilere bakıp, sürekli birinin kaçmasını umut eder. Kaçanın peşisıra o da davranacaktır. Ama kimse kaçamaz ve hepsi madende küfeci olarak işe başlar.

Madenler bu dönem yüzeye daha yakın bölgelerde kömüre ulaşılan yerlerdir. Yaşanan kazalar nadiren patlamalardan, sıkça göçüklerden kaynaklanır. Gördüğü ikinci ölümlü kazadan sonra Ethem Çavuş, madenden kaçar, ama kuyuya geri dönmek zorunda kalır. Bu dönem çalıştığı ocakta ödemeler al güllü basma ve Amerikan bezi ile yapılmaktadır. Bunları satmaya kalktıklarında işçilerin eline, ederin çok altında para geçer. Nakit para ödendiği için geçtiği ve Gürcüler tarafından işletilen başka bir madenden, Ethem Çavuş hayatında ilk defa 12 mecidiye kazanır ve adeta “zengin” olur. Bu parayla, ailesine hediyeler alır, amcasının ve vergi borcu yüzünden hapiste olan babasının borçlarını öder.

Yeraltında geçen 45 yıl
1890’larda Gelik’te bir maden ocağı

Bir defasında madencilerin ateşnefes dedikleri grizu patlamalarından birine yakalanan Ethem Çavuş, kazadan su kanalına düşerek kurtulur ve 77 kişinin öldüğü kazadan sonra madenciliği bırakmaya karar verse de çaresiz yine geri döner.

Hayatı boyunca o kadar çok ve korkunç ölüm görür ki, bir yerden sonra ölüm karşısında insanın hiç bir şey hissetmediğini anlatır. Madenden dışarı taşınan ölülere bakıp sadece merak duyduğunu söyler. “Nasıl yaralandı, taş neresine isabet etti?” gibi meraklar, ölüm karşısında hem üzüntünün, hem korkunun önüne geçer.

Kendisi de bir defasında göçük altında kalır. Saatler sonra ilk duyduğu kazma sesleri ve “Deli Ethem öldü, on saattir hayatta kalmış olamaz” sözleridir. Kendini toplayıp, ölmediğini seslenir kurtarmaya gelenlere. Derken kazma sesleri durur, elle kazılan topraktan bir el uzanır ve bacağını tutar.

Madenlerde çalışmadığı iş kalmaz, küfecilik, saçcılık, kesicilik yapar, yük vagonu kullanır ve sonunda çavuşluğa yükselir. Madende yapmadığı tek iş, gaz kontrolü yapmaktır. Madenciler gazın birikmesini engellemek için madenin muhtelif yerlerinde ateş yakarlar. Ateş konulamayan yerleri kontrol eden işçiler ölüme en yakın olanlardır. Ellerinde bir değnek, değneğin ucunda ateş, gaz kontrolü yaparken irili ufaklı patlamalara maruz kalan bu işçilerdir ve yevmiyeleri diğerlerinden biraz fazladır.

Yeraltında geçen 45 yıl

Hatıratta çok sayıda insanın adı geçiyor. Mesela kadın madenciler var: Adalı Sultan, Topçu Emine, Kırdıkaçtı Zülfüye ve bütün kadın madencilerin en ünlüsü Gülsüm Hatun. Hatta bir defasında Gülsüm Hatun ortadan kaybolur ve onu ertesi gün göçük altında bir galeride mahsur kalmış, “kurtarın beni” diyen sesi sayesinde bulurlar. Ethem Çavuş, Ereğli madenleri Fransızların yönetimindeyken, denetlediği her ocağa uğursuzluk getiren Fransız mühendis Mösyö Sakallı Jiro’yu da anlatır. Gönlünü kaptırdığı bir Rum güzelden, eşekle yük taşıyan babasından, gözleri görmeyen kız kardeşinden, madencilik yapan oğlundan ve kardeşinden bahseder. Bütün bunları anlatırken Ethem Çavuş altmışlı yaşlarını sürmektedir ve 14 yaşındayken muhtarın köyde güreş tutturup madenci yazdığı yedi kişiden sadece ikisi hayattadır.

Gözaltına alınan kitap

Yeraltında geçen 45 yıl

Ethem Çavuş anılarını 1930’lu yıllarda Ahmed Naim’e (Çıladır) anlatır. Ahmed Naim, Zonguldak ve çevresinde çok iyi tanınan, hikâyelerinde madencileri konu eden bir edebiyatçı ve gazetecidir.

Ethem Çavuş’un anıları ilk olarak yerel Bartın gazetesinde yayımlanır ve 1940’larda kitap haline getirilir. Kitap bir maden işçisinin çalışma hayatından tanıklıklar içeren çok az sayıdaki kaynaktan biri, emek tarihiyle ilgilenenler için olağanüstü bir bilgi kaynağıdır. Fakat bu önemli kitabın etkisi hep küçük bir çevreyle, Zonguldak ve civarıyla sınırlı kalmıştır. Bartın gazetesinin ilgili sayıları arşiv malzemesi olurken, yayımlanan kitap da zamanla ortadan kaybolur.

Kitabın Çıladır ailesindeki tek nüshası Ahmed Naim’in oğlu Sina Çıladır tarafından korunurken onun da kapısına 12 Mart 1971 darbesi döneminde kolluk kuvvetleri dayanır ve babasından kalan tüm yazılı malzemeyle birlikte bu kitaba da el koyarlar.

Sina Çıladır, 2006’da başka bir çalışma için yerel gazeteleri tararken babasının Ethem Çavuş ile yaptığı görüşmenin başka bir kopyasına Şirin Ereğli gazetesi arşivinde rastlar. Anılar bu yerel gazetede 1962’de yayımlanmıştır.

Bu kopya esas alınarak hazırlanan hatıralar Defne Sanat Yayınları tarafından, Yer Altında Kırk Beş Sene başlığıyla bir kez daha 2010’da yayımlanır.