Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan’ı alarak kamuoyuna sesini duyuran “Roma” filmi, Alfonso Cuarón’un çocukluğunu geçirdiği Meksika’nın yakın tarihine dönük eleştirel bir bakış açısı sunuyor. 1970’ler Meksika’sında kadın olmanın sosyal ve bireysel zorlukları ile bu zorluklara meydan okuma yolları…
Meksikalı yönetmen Al fonso Cuarón’un ya zıp yönettiği yeni filmi “Roma”, İstanbul Film Festivali’ndeki gösteriminin ardından şimdi de Netflix’te ve sinema salonlarında seyircinin karşısında. “Y Tu Mamá También” (2001), “Children of Men” (2006) ve “Gravity” (2013) filmlerinden tanıdığımız yönetmenin Mexico’da çektiği siyah-beyaz film, şehrin Roma adlı mahallesinde geçen çocukluluk anılarına bir zaman yolculuğu. 1970 sonbaharından 1971 yazının ortasına dek gelen süreci beyazperdeye taşıyan filmin merkezindeki karakter, orta-üst sınıf bir ailenin yanında hizmetçilik ve bakıcılık yapan Mikstek yerlisi Cleo (Yalitza Aparicio). Film boyunca birbirine paralel üç hikaye ilerliyor. İlk olarak hamile kalan Cleo’nun toplumdan izole edilmiş bir işçi kadın olarak verdiği hayatta kalma mücadelesine ve hizmetçilik yaptığı ailede, baba figürünün evden kaçmasıyla parçalanmaya başlayan ev içi akrabalık ilişkilerinin tanık oluyoruz. Ancak bu iki hikayenin de kaderini belirleyen bir başka büyük arka plan mevcut: 1970’ler Meksika’sının içinden geçmekte olduğu sosyal kriz.
Filmin bizi şehrin merkezinden varoşlara doğru çıkardığı yolculuk, bu konuda önemli ipuçları veriyor. Çamur, kir ve şiddetle bezenmiş periferinin meydanına bir hoparlör kurulmuş. Başkan Luis Echeverría’nın icraatlerini öven bir propaganda metni yüksek sesle okunuyor. Önceki başkan Gustavo Díaz Ordaz’ın İçişleri Bakanı olan Luis Echeverría, 400 öğrencinin öldürüldüğü meşhur 1968 Tlatelolco öğrenci katliamının sorumlusu. Film ilerliyor ve bize, üzerine kurşun yağdırılan bir öğrenci protestosunu resmediyor.
Ancak Roma’yı salt bir dönem filmi olarak okumak ne kadar doğru olur, emin değiliz. Film, bir sinema sanatçısının kamera hareketinden açısına, ışıktan kostüme, kompozisyondan sekans tercihine dek olağanüstü bir estetikle ortaya koymuş olduğu bir yapıt.
Cuarón’un hem boşanmaya yakın orta-üst sınıf bir anne figürü hem de o anne figürünün ait olduğu hanedekilere hizmetle yükümlü hizmetçi kadın üzerinden kadın sorununa sınıflararası bir perspektifle yaklaşmış olması, filmin açıkçası en güçlü yönünü tarif ediyor. Kaçırmayın.