Osmanlı Devleti’nin ilk iki kutuplaşmasının sebebi taht kavgasıydı. 15. yüzyıldaki bu çekişmelerin etkisi yaşandıkları dönemle sınırlıydı. Üçüncü büyük kutuplaşmanın sonucu olan Çaldıran Savaşı ise yüzyıllardır süren Alevi-Sünni kutuplaşmasını miras bıraktı.
Osmanlı Devleti’ndeki ilk kutuplaşma, 15. yüzyılın başında bir iktidar mücadelesi etrafında şekillenen Fetret Devri’ndedir. Tarihçi İsmail Hami Danişmend, 1402-1413 arasında yaşananlar için “Osmanlı ülkesinde anarşi başlangıcı”, kaynaklarsa “Fetret-i azim, Fâsıla-i saltanat” diyor.
Fetret Devri’ne zemin hazırlayan olay Timur’un Anadolu’yu istilası ve Osmanlı Sultanı Yıldırım’ı hezimete uğratmasıdır. Timur, 1402 Ankara Çubuk Muharebesi’nde tutsak aldığı Yıldırım Bayezid’in ölümü (1403) sonrası istila ve talan seferini Ege kıyılarına kadar sürdürüp “böl ve hükmet” siyaseti güderek Osmanlı Devleti’nin kapattığı Karaman, Candar/İsfendiyar, Menteşe, Saruhan, Aydın, Teke, Germiyan beylerine eski topraklarını verirken, Yıldırım’ın oğullarını da başlarına buyruk olmaya teşvik etmişti.
Timur 1405’te öldü. Anadolu’da bıraktığı anarşi ise yıllarca sürdü. Çubuk yenilgisi sırasında Vezir Candarlı Ali Paşa ile Edirne’ye giden Yıldırım’ın oğlu Emir Süleyman(1403-1411) padişahlığını ilan etti. Süleyman, kardeşleri İsa (öl.1404), Kasım (öl.1417), Musa (öl.1413) ve Mehmed (öl.1421) arasındaki taht mücadelesi sekiz yıl sürdü. Musa Çelebi’ye yenik düşen Emir Süleyman, Edirne’den Bizans İmparatoruna sığınmak için İstanbul’a kaçarken öldürüldü. Son koz paylaşımı Çelebi Mehmed’le Musa Çelebi arasındaki 1413 Sürmeli Çukur muharebesidir. Musa yenilip öldürülmüş, Çelebi Mehmed’in Edirne’de tahta çıkmasıyla “Fetret-i azim” noktalanmıştır.
İki payitaht iki taht
Osmanlı Devleti, 15. yüzyılın sonunda bir iktidar savaşı daha yaşanır. Fatih Sultan Mehmet’in ölümünün (1481) ardından iki oğlu II. Bayezid ile Cem Sultan arasındaki bu taht mücadelesi, 80 yıl önceki Fetret’i anımsatsa da arka planda Türk-devşirme iktidar çekişmesi ile Bursa-İstanbul payitaht kutuplaşması vardı. Fatih, tahta geçtiğinde (1451) tek erkek (üvey) kardeşi bebekti. Onu, -haberi yokmuş gibi- Zağanos Paşa’ya boğdurtarak geleceğin olası sorununu bir masumu öte dünyaya yollayarak çözmüştü! Kendi oğullarını yeni bir fetrete bulaştırmamak için de “tahta geçen evlâdımın nizam-ı âlem için kardeşlerini öldürmesi kanunumdur” dedi. Büyük şehzadesi Mustafa 1474’te eceliyle ölünce diğer ikisi Bayezid’le Cem’in, nizam-ı âlem için öldüren ve ölen olmaları kaçınılmazdı.
1481 baharında Fatih’in ölüm haberini Amasya ve Konya’ya götüren iki ulaktan biri Konya yolunda istihbarat tuzağına düştü. Tuzağın gerisinde Bayezid yanlısı devşirme kökenli İshak Paşa ve diğer devşirme vezirler; karşı safta Cem yanlısı Türk kökenli veziriazam Karamanî Mehmed Paşa grubu vardı. Yani asıl mücadele, devşirme kapıkullarının desteklediği devşirme-dönme paşalarla Türk paşalar arasındaydı. Yeniçeriler İstanbul’u teröre boğdular. Karamanî’nin başı kesilip mızrak ucunda dolaştırıldı, Türk paşalar katledildi. Devşirmeler kazandı, Bayezid tahta oturdu.
Bunun üzerine Cem, Anadolu dirlik askerlerinden bir orduyla harekete geçti. İnegöl’de Bayezid’in gönderdiği kapıkulu birliklerini yenip atalarının payitahtı Bursa’da sultanlığını ilân etti. Adına para bastırdı, hutbe okuttu. Cem, Rumeli ağabeyim Bayezid’in, Anadolu benim olsun barışçıl yaklaşımını önermek üzere hanedanın en yaşlı saygın bireyi, Çelebi Mehmed’in kızı Ulu Hala Selçuk Hatun’la ulemadan bir elçilik heyetini İstanbul’a gönderdi. II. Bayezid “saltanat paylaşılmaz!” diyerek öneriyi reddetti.
Bursa Sultanlığı 22 gün süren Cem, 1481-1482 İstanbul-Bursa cenkleşmelerini de yitirince Saint Jean Şövalyelerine sığındı. Cem, tutsaklık pahasına nizam-ı âlem kemendinden kurtulurken tahtın sahibi II. Bayezid de parçalanmayı önledi.
Sünnî – Kızılbaş kutuplaşması
Yavuz Selim – Şah İsmail zıtlaşmasının bir sonucu olan 1514 Çaldıran Savaşı, bir din ve mezhep savaşıdır. Bundan günümüzün Türkiye’sine Sünnî-Alevi, Türk-Kürt kutuplaşmaları miras kalmıştır. Çaldıran Savaşı’nın din-mezhep çatışması dışındaki nedenleri, tarihçilerin zorlama gerekçeleridir. Yavuz, Edirne’de planladığı bu ilk seferini, Orta ve Doğu Anadolu Kızılbaşlarının taparcasına bağlandıkları İran Şahı İsmail’e karşı düzenledi. Amacı, İran’a girip payitaht Tebriz’i, Kızılbaşlığın merkezi Erdebil’i zapt etmek, İsmail’i ve Kızılbaşlığı ortadan kaldırmaktı. Oysa ordusundaki dirlik askerlerinin çoğu gizli Kızılbaş, kapıkulu askerleri de Bektaşi Ocağı’na bağlıydı. Osmanlı sınırını aşıp Kızılbaş ülkesine girdiğinde bu ordunun ihanetine uğrayabilirdi. Sefere çıkarken ulemadan, Şah İsmail’le savaşmanın kâfirlerle savaşmaktan öncelikli olduğuna dair fetva almıştı.
İran topraklarında ilerleyen Osmanlı ordusu, Tebriz’e 100 km mesafedeki Çaldıran Vadisi’nde 23 Ağustos 1514’te Şah İsmail’in ordusuyla savaştı. Tarihçiler, Çaldıran’da büyük bir zafer kazanıldığını, Şah İsmail’in Taclu Hatun’u bırakıp kaçtığını yazarlar. Acaba doğru mudur? Söz gelişi, İranlı Kızılbaş tarihçi Hasan Beg Rumlu (öl. 1578?) Ahsenü’t-Tevârih’de Çaldıran’ı, neticesiz bir savaş olarak anlatmıştır.
Çaldıran, Sünnî-Hanefi Osmanlı padişahının, çoğunluğu Şah İsmail’e bağlı, Şi –Kızılbaş Doğu Anadolu-İran dünyasına karşı giriştiği bir kırım savaşıdır. Bu savaş sonrasında Anadolu Kızılbaş Türkmenleri, Şah İsmail’e ve Erdebil Tekkesi’ne daha inançlı bağlanmışlar, bunun kalıcı sonucu da 18. yüzyıl ortalarına değin, “Yukarı Canip” (İran) sorunları adı altında Şiîliğe ve Sünnîlik dışı/karşıtı kitlelere yönelik sürüp gidecek kıyımlar olmuştur.