Şimdi Abone Olun

Bugünü anlamak için  küçük dev neşriyat: #tarih'te bugün

#tarih’in 13 yıllık arşivinden özel bir seçkiyle günün mühim gelişmeleri, dünyanın ve Türkiye’nin özet gündemi... hap bülten her sabah aynı vakitte e-posta kutunuza gelsin!

 

 

* You will receive the latest news and updates on your favorite celebrities!

Yazar: Necdet Sakaoğlu

Kapak Dosyası

OSMANLI DÖNEMİNDE (1550-1800) EKONOMİ

Geçmişte de ‘para pul olur’ pahalılık, yokluk yaşanırdı

 

Osmanoğulları fetih ve istila seferlerinden zaferle ve yüklü ganimetlerle İstanbul’a döndüğünde bu refahtan hiç değilse belirli kesimler payını alırdı. Ancak karakışların bastırdığı, rüşvetçi memurların, sahtekar sarrafların, fırsatçı esnafın asayiş ve güven eksikliğinden faydalandığı; krizlerin pençesinde halkın açlıktan kıvrandığı dönemler de çoktu. Osmanlı İstanbul’undan 1550-1800 arasındaki 250 yıllık dönemin arz /talep, para/fiyat iniş-çıkışlarına örnekler…

 
Kapak Dosyası

DİLDEN YAZIYA, GİDEREK “BÜYÜYEN” DOĞAL AFETLER...

Yıkılırken, yanarken, sarsılırken yazılan tarih

 

Nuh Tufanı’ndan bu yana eskilerin “feyezan” dedikleri sel-su baskınlarını; “harik-i kebir” denen kent yangınlarını; “zelzele-i azim” denen yıkıcı depremleri; en çok da salgınları anlatan belgeler epeycedir. Bununla birlikte elyazması ve basılı kroniklerdeki savaş, istila, işgal, katliam ve göç gibi felaket anlatıları genellikle abartılıdır; arşiv ve arkelojik alan incelemeleriyle doğrulanmamıştır.

 
Kapak Dosyası

GELENEKTEN GELECEĞE

Anadolu insanı için vatanı müdafaa etmek aynı zamanda sevaptı

 

Anadolu’da yaşayan insan öteden beri oturduğu yere sahip çıkmış ve bu direnişini Millî Mücadele dönemine kadar götürmüştür. Türk milletinin moralinde, direncinde, bugüne uzanan ve somutlaşan durum budur. Bu insanlar için vatan sevgisi bir iman-inanç alanıydı. Vatanı sevmek, vatanı müdafaa etmek aynı zamanda büyük bir sevaptı.

 
Kapak Dosyası

İSLÂMİYET ÖNCESİ VE SONRASINDA İKTİDAR MÜCADELELERİ

Arapların yükselişinden Türklerin hakimiyetine…

 

Müslümanlığın kabulünden önceki Cahiliye döneminde özellikle ticaret ve güzel sanatlarda önemli bir merkez olan Arap Yarımadası’nın sakinleri, İslâmiyet’le birlikte, Hz. Ömer döneminde kuzeye doğru cihada başladı. 7. yüzyıl ortalarından itibaren Pers-Fars medeniyetlerine üstünlük sağlayan Müslümanlar, Türklerle karşı karşıya geldi. 11. yüzyılın başlarında ise Müslümanlığın tayin edici faktörü artık Selçuklu Türkleriydi.

 
Kapak Dosyası

SELÇUKLU-OSMANLI DÜNYASINDA HASTA VE HASTANE

İslâm’ı öğreten medrese çok kamusal sağlık hizmeti yok

 

Selçuklu ve Osmanlıların 19. yüzyıla kadar süren döneminde sağlık ve eğitim hizmetleri kamusal kurumlara bağlı olarak verilmiyordu. Bu dönemlerde adlarına bakılarak hastaneydi denilen kurumlar, vakıflara bağlı özel kuruluşlardı. Oysa Osmanlı Sarayı’nda 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar başta padişah, saray halkı için bir sağlık örgütü vardı. Bu durum “gavur padişah” olarak da anılan Sultan 2. Mahmud’un (salt. 1808-1839) halk için sağlık ve eğitim hizmetlerini kamu görevi olarak gündeme getirmesine kadar sürecekti.

 
Osmanlı Tarihi

GÜNDÜZÜN GÜNEŞİ, GECENİN MEHTABI

Doğumunun 500. yılında ‘Muhteşem Mihrümâh’

 

1522 doğumlu Mihrümâh Sultan, Kanunî Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ın biricik kızları, Veziriazam Rüstem Paşa’nın karısıydı. Gerek kişiliği gerekse bıraktığı eserlerle Osmanlı kadın tarihi ve Türk-İslâm kültürü açısından benzersizdir. Bakalım bu yıl, günümüzde kadınlara reva görülenlerin faillerini utandıracak Mihrümâh portreleri ve eserleri İstanbul’da ışıldayacak mı?

Ardından

DOĞAN KUBAN (1926-2021)

Bir anıt insan daha geçti o karanlık kapıdan sessizce

 

Türk mimarlığına ve sanatına ödeşilmez hizmetleri olan Doğan Kuban, dünya çapındaki çalışmalarıyla ünlü bir “anıt adam”dı. Mimarlık tarihçilerinin duayeni, bilge mimar, Yunus’un “Bir garip ölmüş diyeler” dizesini anımsatan bir İstanbul Eylül’ü serinliğinde, 50-60 kişilik bir cemaat sessizliğinde gömüldü. Türkiye, ulusal-evrensel değerlerini bu kadar mı tanımaz hâlde?

 
Kapak Dosyası

DİLDEN YAZIYA, GİDEREK “BÜYÜYEN” DOĞAL AFETLER...

Yıkılırken, yanarken, sarsılırken yazılan tarih

 

Nuh Tufanı’ndan bu yana eskilerin “feyezan” dedikleri sağanak, sel-su baskınlarını; “harik-i kebir” denen kent yangınlarını; “zelzele-i azim” denen yıkıcı depremleri; en çok da salgınları anlatan belgeler çoktur. Ancak bu elyazması ve basılı kroniklerdeki savaş, istila, işgal, katliam ve göç gibi felaket anlatıları, “Acaba?” diyerek okunmalıdır. Bunlar genellikle abartılı anlatımlardır ve gerek arşiv gerekse arkelojik alan incelemeleriyle doğrulanmamıştır.